Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kültürlerin çatışması ve ulusların yoksulluğu! | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Fransa eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, 2001 yılında Paris’te, UNESCO’da yaptığı bir konuşmada özetle şunu söyledi: Küresel çatışma arenasında 19. yüzyıl ulusların çatışmasına, 20. yüzyıl ideolojilerin çatışmasına ve 21. yüzyıl da kültürlerin çatışmasına tanık olacaktır.”

Dünyanın neredeyse tüm ülkeleri bu görüş etrafında toplanmaya başladı. Geçen hafta Kuveyt Ulusal Kültür Meclisi, “Kalkınmada Kültür Ekonomisi’nin Bir lokomotif Olarak Önemi” konulu sempozyum düzenledi. Katılımcılar, toplumun kalkınma ya da çözülmesinde geniş anlamda kültürün rolü üzerinde durdular. Bana göre “insan hayatının birçok alanında kültürün rolü üzerine” parlak fikirler öne sürüldü. Bunlardan biri de “Arap meselelerinde karar alıcıların çoğunluğu, genel anlamda kültüre hak ettiği önemi vermiyor” oldu. Bugün etrafımızdaki çatışmaların çoğunun “bir tür kültür çatışması” olduğunu görüyoruz. Arap düşünürler de muhtemel bir kültürel çatışma fikrine değinmiştir. Hatta bu, Samuel Huntington’ın ünlü eseri “Medeniyetler Çatışması” ya da Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” adlı kitabından daha öncedir. Mahmud Emin el-Alim, Mehdi el-Mancra ve Abdullah el-Urvi de dahil Arap entelektüelleri çok daha önce bu sorunun farkındaydılar.

Bugün bir kültür ya da kimlik çatışmasına neden tanık oluyoruz? Günümüz dünyasındaki –bütün yıkıcılığıyla- çatışmacı patlamalar; değerler, duygular, inançlar; siyasi, mezhep ya da ulusal fikirler açısından çelişkili ve zıt iki kültürel düşünce arasındaki çatışmanın sonucudur. Bu iki paradoksal yük öngörülmemiş bir çatışmaya dönüştüğünde günümüz dünyasındaki “soğuk” veya “sıcak” çatışmaları patlatıyor.

Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından çatışmalar daha ziyade kültürel ve entelektüel mücadele şeklinde oldu, uluslararası veya bölgesel düzeyde savaşlar (kimlikler ve kültürler) ortaya çıktı. Bir ülkede bile uzlaşma için bir formülün yokluğunda “korkunç” çatışmalar patlak verir. Bugün hem Amerika’da hem de Avrupa’da ortaya çıkan göç ve göçmenlere dair tutumlar, bir kültür çatışmasının tezahürleridir. Batı kültürü -en hafif tabiriyle- güneyden gelen göçmenlerin büyük bir saldırısına uğramaktan endişeleniyor. Batıdaki birçok Avrupa devleti, göç hesaplarını ABD’de olduğu gibi yeniden gözden geçiriyor. Örneğin Almanya’da tek başına bir hükümetin ortaya çıkmaması, gelecekte Almanya’da izin verilebilecek veya verilemeyecek göç oranlarıyla ilgili bir anlaşmazlığın sonucudur.

ABD’deki bütün siyasi gürültüler, ister dini ister renk nedeniyle olsun, belirli kültürleri şeytanlaştırmak isteyen güçler için verilen bir mücadeleden çıkmıştır. Birçok Avrupa ülkesi günümüzde kültür kapısını reddetmek ya da kapamak eğilimindedir. Onlar açısından diğer kültürler farklıdır ve kendi varlıklarını tehdit etmektedir! Doğu Arap bölgesinde ortaya çıkan kültürel düşmanlık, her iki taraf açısından da yıkıcı iç savaşların oldukça geniş bir alanda patlamasına neden olmuştur. Irak, Suriye, Libya ya da Yemen’de bu tipten bir çatışmanın objektif koşulları oluşmuştu. Daha da ötesi İslam dinini referans alan müminler arasında bu türden çatışmalar patlamıştır. İslami kimliğe sahip İran’ın kendi mensuplarına ulusal ve kültürel unsurlar yükleyerek diğer Müslümanlara düşmanlık aşıladığını görüyoruz. Yemen’deki savaş, anavatanında çoğunluğu oluşturanlardan kurtulmak ve haklarını ortadan kaldırmak için azınlığın kültürel bileşeninin kullanılmasıdır. Çünkü İran’da Mekke’de İran etkisinin bulunmamasının beklenen Mehdi’nin ortaya çıkmasını engellediğine inanan bir kesim var. Bu tamamen hayallere dayalı kültürel bir inançtır. Bilakis tam bir hurafedir. Ancak Yemen’deki Husi gibi bir savunucusu var. Bu nedenle Yemen’deki savaş bir bakıma kültüreldir. Diğer bir ifadeyle birilerinin, başkalarının akıl dışı ve ancak sürekli pompalanan inançlarını yüklenmesi sonucu oluşmuştur. Irak’ta kültürel çatışma Irak’taki pek çok kişinin gösterdiği direnişe rağmen bloklar ve silahlı gruplar biçimini almıştır. Bu durum alt kültürel bileşenlerin kişisel ya da bölgesel nüfuz için bir araç olarak kullanılması ve onu daha büyük bir bileşen üzerine dayatılmasıdır. Irak’taki bütün iyi güçler maalesef bu eğilimi engelleyemediler. Çünkü bir taraftan korkutma üzerinden beslenen ilk duygular, diğer yandan yıldırma ve üçüncü olarak da işin cazibesine kapılma vardır.

Suriye’de olan bitenler Irak’ta yaşananlardan çok da farklı değildir. Zira birbirleriyle çatışan etnik gruplar, mezhep ve kültürel unsurların yanı sıra, bölgesel devletlerin etnik veya alt bileşenlerini ülkeye getirmek için müdahalesiyle de mücadele ediyorlar. Bir taraftan Türkiye diğer taraftan ise İran farklı farklı sloganlarla bu konuda yoğun bir çaba sarf ediyorlar. Biz bu durumu “kimliklerin ilhakı” veya kültürün “yırtıcı kültür”e dönüştürülmesi olarak isimlendirebiliriz. Bazı yerlerde ulusal devletin başarısızlığı ya da zayıflığı, kısmen de bu kimliklerin sanal cazibeleri nedeniyle başarılı olmuştur. Kültürel kimliklerin çatışması, Arap ulusal devletini tükenmeye, zaman zaman bölünmeye ve diğer zamanlarda da yoksullaşmaya maruz bırakmaktadır. Bu türden bir bölünmenin Sudan’da yaşandığı gayet açıktır. Ve bu Kuzey ile Güney arasındaki bir bölünme değildir. Hatta yeni yapılar (Kuzey ve Güney) alt kültürel kimlikler seviyesinde dâhili parçalanmaya maruz kalmaktadır. Irak’ta yaşanan durum da budur. Son aylarda Kürtlerin yaşadığı da bunun tipik bir örneğidir. Suriye Kürtleri ve bu alanda yaşanan etnik bölünmeler Suriye’yi ciddi bir çözülme sürecine sürüklemektedir. Libya’da ise tarihsel olarak Libya Birliği’ni sağlayan Trablus, Baraka ve Fizan üçlüsünün geri dönüşü için yükselen sesler artık duyulmuyor. Coğrafi olarak küçük bir ülke olan Lübnan’da bile alt kültürel kimlikler bir kenara bırakılmış durumda. Zira dıştan bir kimlik yüklemesiyle karşı karşıya bulunuyor. Hizbullah’ın İran’a tabi olması gibi… Bazıları açıkça çeşitli kültürel bileşenlerin baskısından, özellikle de Hıristiyanlığın idari bağımsızlığının gizli kontrolünden kaçmayı düşünüyor!

Kimliklerin ve alt kültürlerin çatışmasının ekonomik krizler ve çatışmalara yol açtığını söylemiştim. Bunun en belirgin örneği geçtiğimiz günlerde İran’da yaşananlardır. Farklı kimliğe sahip dezavantajlı bölgelerin kendilerine yönelik kültürel önyargılardan kaynaklanan yoksulluk yüzünden son gösterilere yoğun bir şekilde katılması, bunların daha ziyade Beluç, Ahvaz ve Azerilerden oluşması bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Dünyada giderek artan kültürel çatışma, belirli bir kültürü veya davranışı teşvik edebilen, toplumu çatışmacı toplumsal tabakalara bölebilen ve aynı zamanda duyguları harekete geçirebilen ya da belirli bir meselede belirli bir tavır takınmaya cesaretlendiren dijital teknolojideki çarpıcı ilerlemelerle daha da kötüleşmektedir. Geçtiğimiz yıl ABD seçimlerinde önemli bir rol oynayan ve belirli bir grubu belirli bir tavır almaya davet etmek için bazı mesajlar gönderen bir elektronik posta programı son zamanlarda açıklandı. Örneğin bu türden bir programın -ABD’de çok sayıda bulunan- kişisel silahlanma hayranlarına mesajlar gönderdiği ortaya çıktı. Atılan mesajda “Hillary Clinton, kişisel silah lisanslarını önlemeye hazırlanıyor. Sakın onu seçme” diyor ve bu mesaj birkaç saatliğine ortaya çıkıyor. Ardından gönderilenin ekranından kayboluyor! Bu türden hamleler büyük grupların teknolojiyi kültürel adaptasyon adına birilerine belirli adımlar attırmak için kullanmasıdır. Bu teknik günümüzde ötekinden nefret ettirme ve sindirmek için kullanılmaktadır. Hatta ulusal devletin altını oymak ve bazı kültürel değerleri dayatmak için de kullanılmaktadır.

Son söz: Günümüzde doğu Arap bölgesinde ulusal devlet için yürütülen gerçek savaş yaratılıştan gelen farklılıkları kabul edecek, hukukun üstünlüğünü sağlayacak, fikir özgürlüğünün araçlarını harekete geçirecek, kalkınmanın meyvelerini adaletli bir şekilde dağıtacak ulusal bir kimlik oluşturmak için çok çalışmaktır.