Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kürdistan bağımsızlık referandumu Kriz mi? Fırsat mı? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Kürdistan’ın bağımsızlık referandumuyla ilgili Bağdat Hükümeti ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasındaki sağırlar diyaloğu konuyu çatışmaya sürüklüyor…

Her iki tarafın duruşunda ısrarcı olması ise konuyu zor bir yokuşa taşıyor,

Her iki tarafın liderlerinin, dozu gün geçtikçe yükselen, açıklamaları da var olan gerilimin tuzu biberi oluyor.

IKBY’nin diline pelesenk ettiği ‘referandum bağımsızlık ilanı anlamına gelmez, referandumun amacı Bağdat hükümetine karşı Kürt yönetimi lehine ilave bir koz olmaktan öteye geçmez’ sözü Irak Hükümetinin kızgınlığını azaltmaya yetmediği gibi, Türkiye, İran ve Suriye gibi komşu ülkelerin duruşunu da etkilemiyor. Dahası, bu söylem referandumun DEAŞ’a karşı olan mücadeleyi zayıflatacağına inanan uluslararası güçlerin korkularını da azaltmaya de yaramıyor.

Tarafların tümü referandumun yapılmasının yeni bir emri vâki oluşturacağını, Bağdat yönetimi ve Irak Kürdistan’ı arasındaki ilişkileri geniş vaadede etkileyeceğini biliyorlar.

Bu yönde bir değişimin Bağdat ve IKBY arasında sınırlı kalmayıp, kendi iç dengelerini ve Kürt azınlıklarla olan ilişkilerinin de etkileneceğini düşünen komşu ülkeler de bağımsız Kürdistan fikrine karşı çıkarak, Irak Kürdistanı ile ilişkilerini etkileme pahasına dahi olsa, referanduma karşı çıkıyorlar.

Bir çok tarafın yanıtını alamadığı soru şu: IKBY Irak Hükümeti’nin yanı sıra Türkiye, İran ve Suriye’nin düşmanca sayılabilen açıklamalarına ve uluslararası erteleme çağrılarına rağmen referandumun yapılmasında neden ısrarcı oldu ve erteleme yolunu seçmedi?

Şurası açık ki, IKBY, Irak’taki konjonktürü tekrarlanması mümkün olmayan bir fırsat olarak algılayarak, tüm risklere rağmen referandumun yapılmasını göze aldı. Ayrıca IKBY, Bağdat Hükümeti’nin, gerilimi yükselten açıklamalarına rağmen, tüm taraflara yıpratıcı olacağı açık olan bir çatışmaya girmeyeceğini, diyalog yolunu seçeceğini düşünüyor.

İç ve dış baskılara maruz kalan Bağdat Hükümeti’nin ise, referandumu ve doğuracağı sonuçları reddetmek için bir çok nedeni var, bu da gelecek dönemin zor olacağına işaret ediyor.

İç baskılara örnek verecek olursak; Irak Parlamentosu, 2003 yılında ABD işgalinin sonucu olarak Kürtlerin kontrol altına aldığı bölgelerde Irak Güçlerinin bulunmasını Başbakan Haydar el-İbadi’den talep etti. Bu karar gereği, Irak güçleri statüsü hala belirlemeyen ihtilaflı bölgelere girmeli ve kontrolü sağlamalı, bu bölgelerin en önemlisi kuşkusuz, Kerkük…  Şehir Kürtler tarafından ‘‘Kürdistan’ın
Kudüs’ü’’ olarak nitelendirilirken, bir çok gözlemci tarafından tüm bölgeyi patlatacak potansiyele sahip bir “barut fıçısı” olarak görülüyor. Konunun ne denli girift olduğu anlaşılması için şu örneği verilebiliriz; Bağdat Hükümeti IKBY’ye havaalanlarını teslim etmesi için ültimatom verirken, İran, Irak Kürdistanı’na direkt uçuşları durdurdu.

Türkiye ise Bağdat’tan daha güçlü bir duruş sergileyerek, referandum ve sonuçlarını yok hükmünde sayıyor, politik, ekonomik ve askeri tedbirlere de başvuracağını ve Kürdistan Bölgesinde üretilen, ve topraklarından geçerek dünyaya satılan petrolü de durduracağını ilan etti. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkmenleri korunmak amacıyla, askeri müdahale ihtimalini de açık tuttu. Türkiye’nin bu tutumu referandumun kendi ülkesindeki Kürt vatandaşlarını etkilemesinden ne denli korktuğunun göstergesi olarak izah edilebilir zira Türkiye Kürtleri, Dünya Kürtleri arasındaki en büyük topluluğu teşkil etmekte ve ayrılıkçı örgütler de Ankara’ya karşı on yıllarca savaşmakta…

Olaylara Kürtlerin perspektifinden bakacak olursak, Kürtlerin yapması gereken en iyi hamlenin gerilimi en aza indirmeye yönelik adımların atılmasıdır zira gerilimin azaltılması ve askeri çatışmadan kaçınması, kendileri için faydalı olur. Bunu gerçekleştirmek için Kürtler, referandum sonuçlarını dondurduklarını ilan etmeli ve karşılıklı anlayış çerçevesinde Bağdat ile ciddi diyaloğa girmeliler.

Kürtler bağımsızlık konusunda ısrarcı olsalar bile bunu her zaman çatışma ile gerçekleştirme mecburiyetinde olmadıklarını bilmeliler, yakın tarihte bunun örnekleri mevcut; Çekoslovakya ve problemlerine rağmen, Sudan’da olduğu gibi, zira bu ülkelerde ayrılık karşılıklı anlayış atmosferinde de gerçekleşmiştir. Bunun aksi ise, eski Yugoslavya örneğinde görülen savaş ve yıkım olur ki, bunun bedeli tüm Iraklılar için çok ağır olur, ama özellikle Kürtler için çok pahalıya mal olabilir, zira Kürtler, rüyalarını akamete uğratacak veya en azından yıllarca durdurabilecek güçlü devletler tarafından kuşatılmıştır.

Irak Hükümeti, komşu devletlerin gerilimi yükselterek referandum ve IKBY’ye gösterdikleri güçlü duruşunu olumlasa da, askeri müdahalelerden en büyük zararı kendisi göreceği için, bu ülkelerin askeri müdahalesini istemeyecektir.

Makul bir bakış açısıyla bakacak olursak, problemlerin çözümlenmesi ve ileriye dönük yol haritasının belirlenmesi amacıyla taraflar arasında diyalogdan başka bir yol yoktur. Kürtlerin iptal edilemez ve yok sayılamaz hakları ile talepleri olduğu aşikardır. Bunula birlikte, 2003 yılından itibaren ardarda gelen Irak hükümetleri, anayasal yükümlülüklerini yerine getirselerdi ve Irak’ı oluşturan bileşenlerin haklarını eşit zeminde kollasalardı, mezhebî ve etnik kimliklere bakmaksızın çoğulcu ve demokratik bir ülkenin kurulmasına gidilseydi, kuşkusuz günümüzde gördüğümüz olaylar bu noktaya varmazdı.