Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kürdistan fırtınası ve bölge haritaları | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Milli bayram havasında yapılan Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık referandumunun yabancı gözlemciler varlığında yapılmış olması (veya en azından öyle ilan edilmesi) ve IKYB lideri Mesut Barzani’nin %87 Evet gibi kahir çoğunluğun oyunu alması sonuçları Irak, Türkiye ve İran yönetimlerinin referandum sonuçlarını iptal etme çağrısını anlamsız kılıyor.

Coşkuyla yapılan bu referandumun iptal edilmesi mümkün olmayacağı aşikardı. O’nun yerine referandum sonuçlarını politik ve egemenlik perspektiflerini ele alan müzakereler yapma yoluna gidilebilir. Burada iki yol gözüküyor; IKYB doğrudan bağımsızlığını ilan edebilir veya geleceği şekillendirmek için müzakere masasına oturabilir. Müzakerelerin faydalı olacağı tahmin edilebilir, zira, müzakereler savaş tehlikesini ortadan kaldırarak anlaşma dahilinde bağımsızlığa yol aşabilir veya Bağdat ve Erbil ilişkilerini düzene sokacak konfederasyon üzerine mutabık kalınabilir.
Diğer tarafların gerilimli açıklamalarına, tehditlerine ve gürültüsüne karşın, referandum sonuçlarının ilan edilmesi üzerine 48 saat geçmeden, Mesut Barzani soğukkanlılıkla anlaşma taraftarı olduğunu ilan ederek, Bağdat’a kuşatma ve aç bırakma tehditlerinin kullanılmadığı bir diyaloğa hazırız çağrısı yaptı. Şurası açık ki, bu davet, Türkiye toprakları dışında olmasına rağmen, referandumu ihanet! olarak nitelendiren Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da dolaylı bir çağrıydı.
Hatırlatmak isterim; Irak Başbakanı Haydar el-İbadi, Kürt liderlerin referandumu ve sonuçlarının iptal etmediği takdirde, Kürdistan’ı havadan ve karadan abluka altına almakla tehdit etmişti. Fakat yukarıda değindiğim gibi, tehdit dili kullanmak yerine ve bir olgu haline dönüşmüş olan referandum sonuçlarını iptal etmek yerine, bu sonuçlardan yola çıkarak her daim problemli olan Bağdat ve Erbil ilişkilerini düzenleyen bir diyaloğa girmek daha akılcı olacaktır.

Referandum sonuçlarına karşı Ankara ve Tahran’dan gelen afili duruşlara değinmeden önce ABD Dışişleri Bakanlığının açıklamasını ele almakta yarar var, açıklamada ’yaptırım gücü olmayan ve bölge istikrarsızlığını körükleyen referandumdan doğan derin hayal kırıklığına’ rağmen; ’ABD ve Kürt halkı arasındaki tarihi ilişkilerin etkilenmeyeceğine de’ vurgu yapıldı, ve ‘birleşik, federal ve demokrat Irak’ı destekleyen diyaloga yapıcı bir şekilde dahil olunması için taraflara çağrı yapıldı’.
Bağımsız Kürdistan’ı tümden kabul etmeyen Rusya ise, daha fazla diyaloga çağrı yapmakla birlikte referandumu eleştirmekten çekindi, zira, Rus Dışişleri Bakan vekili Mihail Bogdanof referandumu .’sonuçlarını tanımayacağımız bir iç sorun’ olarak nitelendirmekle birlikte, Rusya Dışişleri Bakanlığı Çarşamba günü ‘Kürt halkının milli görüşlerine saygı duyduğunu ve muallakta kalan tüm sorunların diyalogla çözümlenebileceğini’ söyledi.

Moskova’dan gelen haberlere bakılırsa, Rusya Devlet Başkanı Vilademir Putin, askeri müdahale tehdidinde bulunan Erdoğan’ı telefonla arayarak, Dev petrol şirketi Rosneft’in Irak petrollerini Kürdistan ve Türkiye topraklarından geçirerek Avrupa’ya ulaştırma planlarına atıfta bulunarak ülkesinin olası bir askeri operasyon halinde uğrayacağı zararlardan bahsetmiş ve Türkiye’nin petrol vanasını kapatması halinde yıllık zararın kırk milyar dolar olduğunu söyleyen Ankara’ya, Rosneft boru hatlarının planlandığı şekilde gerçekleşmemesi halinde Rusya’nın zararının çok daha yüksek olacağını dolaylı yoldan anlatmış!

Irak Kürdistan’ında gerçekleşen oylama bağımsızlık referandumu olmaktan çıkarak savaş tamtamlarının, sınır tatbikatlarının ve askeri tehditlerin havada uçuştuğu bir olaya dönüştü, sonuç olarak iki olaydan biri gerçekleşebilir:

Ya Ankara, Tahran, Bağdat ve Şam’daki kızgın kafalara rasyonalite nazil olur ve azınlıklara ve bu azınlıkların haklarına saygılı federal yapılara dayanan politik sistemler geliştirirler veya var olan krizlere ilave krizler üreten askeri çatışmalar gerçekleşebilir. İbadi’nin de iyi bildiği üzere, söz konusu krizlere şehirlerin kapısından çıkan DAEŞ’in pencerelerden geri dönmesi de dahildir.

Mesut Barzani’nin bu diyalog çağrısı savaş tamtamlarının çalındığı ve kavgaların yapıldığı bir sahaya balkondan bakan bir adamın daveti gibi gözükebilir. Bu hengamede, Haydar İbadi’nin General Kasım Süleymani’nin Mesut Barzani’ye önerdiği ve Irak anayasası ve ikili ilişkiler çerçevesinde Tahran’ın Irak ile Erbil arasında arabuluculuk teklifini düşünmesi de yararlı olabilir.

Erbil’den gelen haberlere göre, Mesut Barzani, Bağdat hükümetinin uzun süren negatif tutumunu bildiğinden Süleymani’nin önerisini reddetmiş ve İranlı general Haşdi Şabi’yi Kerkük’te harekete geçirmekle tehdidine de, Peşmergeyeye bu tür bir harekata karşı anında karşılık verme emri çıkararak Süleymani’ye yanıt vermiştir.
General Süleymani’nin bu önerisi bile Bağdat hükümeti’nin özerklik (self determinasyon) ile ilgili anayasanın 140. maddesini durdurduğunu ve aidiyeti tartışmalı bölgelerle ilgili problemlerin çözümünden kaçındığını, Peşmergeye aylık ücretlerini ödemediğini ve Irak Kürdistan’ında petrol arama şirketlerinin hakkedişlerini vermediğini ve Haşd-i Şa’bi milislerini Peşmerge’ye karşı Şengal, Musul, Erbil ve Kerkük sınırlarında hazırolda tuttuğunu unutturmaması gereklidir.
Tahran bütün bu hareketlerden uzak değil, ancak gözlemciler dikkate değer bir soru soruyorlar: Kuzey Irak’ta Kürdistan’ın ayrılmasından İran’ın ne zararı olabilir? Eğer bu ayrılma başka ayrılmaların yolunu açar da neredeyse İran tarafından yönetilen ve petrol gelirleri Tahran tarafından yönetilen Güney Irak da Irak’tan ayrılarak İran’a ilhak olursa, bunun İran’a ne zararı olabilir? Şunu da ilave etmekte yarar var ki, bu tür ayrılık İran’ın kuzeybatısında yaşayan ve zulme uğrayan sekiz milyon Kürd’ü etkilemesi pek olası değildir.

Kürdistan Krallığı (1922-1924) Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra iki yıl yaşadıktan sonra Türkiye, İran, Irak ve Suriye tarafından paylaşıldı. 1946 yılında Sovyetlerin desteği ile kurulan Mahabad Cumhuriyeti ise İran Şah’ı tarafından ezildi ve o zamandan beri 40 milyon Kürt dört ülke arasında dağıldı. Suriye’deki Kürtler ise birkaç yıl öncesine kadar sonuncusu Kamışlı’da yapılan zulümler dizisine maruz kaldı.

Bu gerçeğe dayanarak, bölge ülkeleri farklılıklarını ve aralarındaki çelişkileri aşıyor ve diğer ve bağımsız devlet veya yapının karşısında kesin bir şekilde birleşiyor. Zira dört ülke, herhangi bir devlette oluşan bu tür yapının kendisinde de benzer bir talep yaratacağının farkında.

Böylelikle, Kürdistan’da bağımsızlık referandumu, Türkiye, İran ve Suriye’deki Kürtlerin kendi kaderlerini tayin taleplerini ve hayallerini artıracağı için bölgede derin bir fay etkisi yaratacağı gibi gözüküyor. Kürtlerin bağımsızlık hayalleri gerçekleşirse, Türkiye toprağının yüzde 32’sini kaybedeceğini bilmektedir. İran ise ayrılmak isteyen Kürtleri karşısına alma riskine ilaveten, özellikle de Sistan Belucistan ve Arapların çoğunlukta olduğu Khuzistan eyaletinin ayrılık talepleriyle de yüzleşeceğini bilmektedir.

Bölgenin genel tablosu bu iken, şu soru her zaman sorulabilir; Bölgenin politik sistemleri hukuka ve çoğulcu demokrasiye saygılı olsaydı Kürt sorunu tüm bölgede deprem yaratma riski taşıyan fay haline gelir miydi?