Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kürdistan’daki sanatçılar | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Geçtiğimiz günlerde profesör, cerrah ve sanatçı Halid Abdülaziz el-Kassab’ın notlarını inceliyordum. Bu notlar içerisinde yazarın 1947 yılında ‘Öncüler Grubu’nun Kürdistan ziyaretiyle ilgili yazdığı güzel bir bölüm dikkatimi çekti. Bu, Iraklı sanat liderlerinin yaptığı tarihi bir yolculuktu. Bu grubun içerisinde Faik Hasan (Modern Irak sanatının babası), Nuri Mustafa Behçet, Faruk Abdülaziz, Yusuf Abdulkadir ve yazarın kendisi vardı. Erbil’de yerli halktan Hristiyan bir şoförün kullandığı bir araç kiraladılar. Bu şoför, dağların dar ve yüksek geçitlerine her ulaşıldığında hızlıca dua etmeye başlayan Seyyid Mikhail’di.

Bu yolculukta usta ressamlar, Kürdistan ve halkı hakkında birçok tablo ve resim çizdiler. Bu tablo ve resimlerin hala sapasağlam durduğunu, soyguncuların bunları gasp etmemiş ve DEAŞ örgütüne bağlı teröristlerin parçalamamış olmasını ümit ediyorum. Faik Hasan’ın geleneksel kıyafeti içerisinde bir Kürt vatandaşın resmini çizdiği yağlı boya tablosunu hatırlıyorum. Erbil’deki Sanat Müzesi’nin temelini oluşturması için Kürdistanlı yetkililerin bu çalışmaları araştırıp muhafaza etmelerinin uygun olacağını düşünüyorum.

Fakat sanatçıların bölgeye yönelik izlenimleri, sadece resimlerle sınırlı değildi. Halid el-Kassab’ın notları, bölgedeki dağları, köyleri, nehirleri ve halkı harika bir şekilde betimlemektedir. Bu anlatım, ancak duyarlı bir ressamın kaleminden çıkabilir. O notlarda yazarın Erbil’deki Handrin Dağı’nı şöyle betimlediğini görürsünüz: “Dağların arkasında güneşin batışını izleyen pembe bir halka, piramit şekli ve mor rengiyle Handrin Dağı’nı kuşatır…” Yazar, Hacı Ümran’a değinerek şunları dile getiriyor: “Yaklaşık bir saat sonra vadinin ortasında karşımızda oturmuş bir şekilde Hacı Ümran Oteli’ni gördük. Etrafını büyük dağların ve yeşil ormanların çevrelediği otel, bize kibrit kutusu gibi göründü. Müthiş bir manzara. İsviçre’nin ve Avusturya’nın dağlarında buna benzer bir manzara izlediğimi hatırlamıyorum.”

Yolculukları onları Koçer çobanlarının olduğu bölgeye götürdü. Bölgede bu çobanlardan biri olan Ekrem el-Terhib ile karşılaştılar. Çobanlar, onlar için örtüler serip yastıklar getirdi. Notlarda onlar için, “Çobanlarla çok az bildiğimiz Kürtçeyle karşılıklı sohbet ettik. Örtüleri, dürüstlükleri, samimiyetleri ve Kürtler hakkında bilinin bütün faziletler hoşumuza gitti” ifadeleri yer alıyordu.
Birdenbire Dr. El-Kassab, kendisine ismiyle seslenen birisini işitiyor: “Doktor Halid! Doktor Halid!” Irak’tan uzak bir bölgede Kürt bir çiftçinin ağzından kendi ismini duyması doktorun tuhafına gidiyor. Kürt çiftçi, doktorla selamlaşmak ve kucaklaşmak için ilerliyor. Çiftçi, şevkle, muhabbetle ve bozuk bir Arapçayla “Doktor, beni hatırlamadın mı?! Unuttun mu?!” diyor. Çiftçinin el-Mecidiye Hastanesi’nde doktorun hastalarından birisi olduğu anlaşılıyor. Zira doktor, çiftçiyi ameliyat edip hayatını kurtarmıştı. Şu şarkıyı söyleyen doğru söylemiş: “Kürt ve Arap aynıdır!” Çiftçi, hızlıca evine gidip Kürdistan’ın güzel seramiklerinden folklorik süslü bir tabak getirdi. Doktora hediyeyi kabul etmesi için ısrar etti.

Sanatçılar, Revanduz’a gelir gelmez haberleri kaymakama ulaştı. Kaymakam, evinde ağırlamak için onlara ısrar etti. Sanatçılar, sabah uyandıklarında kendilerini bal, Erbil kaymağı, uşari peyniri ve sıcak ekmeklerin olduğu Kürdistan’ın güzellikleriyle döşenmiş bir masanın beklediğini gördüler. Doktor, sanatçı ve yazar, “Irak’ımız tek bir Irak’tır. En küçüğü haritada ve en büyüğü kalbimizdedir” dediler.