Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kürt meselesindeki dezenformasyon | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Arap dünyasına yönelik uluslararası ve bölgesel müdahaleler, 2011 yılında başlayan Arap ayaklanmalarının ardından yapılan geniş çaplı müdahalelerle karşılaştırıldığında çapsız kalıyor. İlginçtir, bugünün uluslararası müdahaleleri geçen yüzyılınkinin zıttı yönünde. Geçen yüzyılda yapılan müdahaleler daha planlıydı. Ayrıca siyasi ve ideolojik olarak da iç içe geçmiş durumdaydı. Günümüzde yapılan müdahaleler ise birbiri ile tamamen çelişiyor. Çünkü müdahale eden her devletin birbirinden farklı duruşu, görüşü ve politikası var. Devletlerin diğer devletler ile çakışan çıkarları, planları ve paralı askerleri mevcut.

Bu uluslararası ve bölgesel çelişkiler, Arap rejimlerini ve toplumlarını olumsuz yönde etkiledi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Arap davası “ulusal birliği” gerçekleştirme hedefine yönelikti. İngiliz kurnazlığıyla, ki bunu Winston Churchill ve Anthony Eden dile getirmişlerdir, bu dava “bağımsız” ülkeleri içine alan kırılgan bir Arap Birliği “dayanışmasına” dönüştürüldü. Aynı davada, kardeşleri birbirinden uzaklaştıran, egemen, kendine özgü yapıları, sınırları ve marşları olan “ülkeler” arasında bir “dayanışmaya”. Yersen!

Günümüzde yaşanan Arap çatışmaları, uluslararası dayanışma sloganını aştı. Batı’da Irak’tan Doğu’da Fas’a kadar uzanan bu halkın dokusunu ve bağlarını eritti. Öyle ki toplu katliamlarda ve savaşlarda duyduğumuz üç sıfırlı veya dört sıfırlı ölü sayıları, ölümlerin yaşandığı bölgelerde dahi acıya neden olmuyor. Kardeşler arasında dahi sempatinin oluşmasının önünü açamıyor. Durum böyleyken savaşan kardeşler arasında arabuluculuk yapmak ve uzlaşı sağlamak bahaneleriyle bölgesel ve uluslararası müdahaleler artmış durumda.

Bu uluslararası palavranın Arapları ikna etme yöntemleri vardır. Bu yöntemler Araplara elde ettiklerinden daha iyisini elde etmelerinin mümkün olmayacağını anlatıyor. Politikacılar ve liderler arasında toplantılar düzenlenmesi için gösterilen diplomatik çabaların gölgesinde, intihar saldırılarının sesleriyle kesilen ipek rüyalara dalmamızı sağlıyor.

Bu, Arapları ikna edecek öyle bir diplomasi ki Arap dünyasında seyyar ve aynı anda kanlı tiyatrolar kurulmasını sağlayacaktır. Emniyetin sağlanması için bu tiyatroların yanına Rus polisince korunan güvenli alanlar da kurulacaktır. Elektronik bölünme ve ayrıştırma haritaları çizmekle ünlenen (Suriye Dışişleri Bakanı) öğretmen lakaplı Velid Muallim’in onayı üzerine, Rakka şehrini Kamışlı ve Haseke Kürtlerine teslim etmeden önce, şehrin Araplarını yok etmek için batılı savaş uçakları Musul’dan kalkacaktır.
Bu öyle bir diplomasi ki, Deyr-i Zor tiyatrosundan kalkan Rus ve Suriye savaş uçakları, Kuzey Suriye Araplarını topluca öldürmek için İdlib mezbahasının üstünde uçacaktır.

Şurası açık ki, Arapların işlerine müdahale edenlerin duruşları medya aracılığıyla desteklenecektir. Ve bu medya, Arap hükümetlerinin günlük olarak denetlediği değil, sansürden muaf internet medyası olacaktır.

Hollywood kültürünün yanı sıra, bilginin ve politik yorumların parçalanması ve basitleştirilmesinde yeni ve yenilikçi bir kağıt baskısı gazeteciliği de sunarak dünyaya empoze eden ve Avrupa’nın yerini alan Amerika Birleşik Devletleri’nin bu perspektifteki duruşu nedir? Maalesef ABD’de gazetecilik, tarafsızlığa ve medya etiğine olan bağlılığının büyük bir bölümünü İsrail taraftarlığı ile kaybedinceye kadar devam ettirebildi. Amerikan basınının gerçekleri ve olayları örtme girişimine örnek vermek istiyorum.. Hem de ünlü bir ABD gazetesinin güncel Kürt meselesini ele alışı üzerinden.

Beş bin Kürt’ü öldüren ve Halepçe kimyasal katliamını gerekçe gösteren ABD’nin önde giden bu gazetesine göre, Irak Kürtleri, ulusal birlik ve siyasi haklarını kazanamayan tek millettir. Cinayetin ve toplu imhanın tek kurbanıdır ve Irak’ta yoksunluktan mustarip tek ulustur.

Gerçekler ve olaylar, Amerika’nın Kürtleri korumasına karşın, Arapların siyasi ve ulusal birliğini tamamlamasına izin verilmeyen dünyadaki tek büyük ulus olduğunu kanıtlıyor. ABD, DEAŞ ve El Kaide terörizmine karşı açtığı savaşında, Kürtleri silahlandırarak ve askeri güç olarak istihdam etti. Kürt balonunun kontrol edilemeyecek kadar büyümesine yol açtı. Bu koruma ve destek olmasaydı IKBY lideri Mesut Barzani, Irak’ın içinde ve komşu devletlerle çatışma ve savaş olasılığına neden olabilecek bu yanlış zamanda ilan edilmiş yanlış referandumu empoze edemezdi.

Saddam Hüseyin’in Baas ideolojisi uğuruna Sünni ve Şii bir milyonu aşkın Iraklı Arap ölürken, gazete Mesut Barzani’nin başkenti Erbil’i rakibi (sonra Irak Cumhurbaşkanı olan) Celal Talabani’nin güçlerinden kurtarmak için Saddam’ın ordusundan yararlandığına değinmiyor. Unutmamak lazım ki, 1990’larda iki rakip Kürt lider arasında meydana gelen ve Kürdistan’ın binlerce vatandaşını öldüren bu Kürt iç savaşında Celal Talabani’nin güçleri Erbil’in banliyölerine kadar ilerlemişti.

Gazete, Kürtlerin petrol zengini Kerkük’ü 2014 yılında işgal ettiklerini unutmamakla birlikte, Kürdistan’ın federal bütçeden payına düşeni almaması sorumluluğunu Bağdat hükümetine yüklemektedir. Doğrusu şu ki, günde 400 bin varil petrol üreten Kerkük’te, Arap ve Türkmen sayısı şehrin ve il nüfusunun yüzde 60’ını oluşturuyor. Ancak Kürtler bunu, Irak ordusunun Musul’daki yenilgisini ve sözde DEAŞ devletinin kurulmasını Kerkük’e el koymak ve dolayısıyla Irak’ı dünyadaki en büyük petrol kaynaklarından yoksun bırakmak, için bahane ettiler.

Iraklılar Mesut Barzani’ye şu soruyu sıkça sordu: Kürtlerin Kerkük petrolünü Türkiye üzerinden dünyaya ihraç etmesinden kaynaklanan devasa mali kaynak nereye harcandı? Gazete, itiraf niteliğini taşıyan tek gerçeği sayfalarına taşıdı ve sorunun yanıtını yazdı: Bu kaynaklar Kürdistan alanını yüzde 40’ı oranında genişletmek için kullanıldı. Arap, Türkmen, Asuri ve Kildani toprakları işgal ederek!

Tezlerini savunurken, söz konusu gazete değişik açıklamalara yer vermektedir. Örneğin, Afganistan ve Pakistan’da ABD’ye sorun çıkartan Amerikalı diplomat Peter Galbraith’ın Iraklı Arapları kışkırtan ‘Sana karşı katliam yapan bir ülkenin parçası olmak ister misin?’ açıklaması yazıda yer almaktadır.

Referanduma katılan ve oy veren Hoşyar Zebari ise gazeteye “Bağdat’taki Şii hükümetin İran’la uyumlaştırması nedeniyle Irak’ın yıkıldığından” dem vurdu. Bu doğru olabilir. Fakat şunu da sormamız lazım; kendileri bu hükümetin Maliye bakanlığını üstlenirken niye bunu dillendirmedi? Kaldı ki Cumhurbaşkanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı makamları dâhil, Irak Devleti’nde ileri makamlara gelen Kürtler ki çoğu referandumda oyunu kullandı, bu tür bilgiyi neden referandum öncesinde dile getirmediler?

Medya dezenformasyonu Amerikan ve Kürt uygulamaları ile sınırlı kalmadı. Demokrasi ve insan hakları bayrağını taşıdığını söyleyen Arap medyasının kalbine sızdığı da görülmektedir. Farklı olana açılma ve demokrasi bahaneleriyle, Arap basını, bazıları Araplara saldıran Arapça konuşan Kürt yazar ve entelektüelere bağrını açtı. Bu yazarlar Arap tarihini örtbas ederek Arapları kışkırtma çabasına girdi.

25 Eylül’de Paris’te bir yerel Arap radyo istasyonu adı sanı duyulmamış “bağımsız bir Kürt entelektüeli konuk ettiğinde dinlediklerime üzülmüştüm. Zira bu Kürt entelektüelin söyledikleri yenilir yutulur cinsten değildi. Ortadoğu milattan bin yıl önce kurulan ilk Kürt devletten itibaren Kürt’tü! Problem şu ki, bu dezenformasyon Fransa’da yaşayan ve çoğu yeni ve eski Arap tarihini bilmeyen yedi milyon Arap vatandaşa yönelikti.