Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kuruntular ile gerçekler arasında Trump’ın Filistin planı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Belki de, BM Genel Kurulu’nun bu yılki en önemli sürprizlerinden biri Donald Trump’ın Filistin meselesinde iki devletli çözümü kabul etmesi ve İsraillilerin Filistinlilere artık “iyi bir şeyler” sunmasını talep etmesidir.

Bu, gerçekten de çok büyük ve önemli bir gelişmedir. Zira daha önce Trump her zaman Filistin halkını, diğer Arap halklarını ve bu konuyla ilgilenen herkesi hayal kırıklığına uğratan kararlar almış, makul olmayan imkânsız çözümler benimsemiş, sürekli kışkırtıcı bir tavır içerisinde olmuştur.

Buna dair örneklerin en kötüsü, Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı alması ve Kudüs’ü İsrail’in “birleşik” başkenti olarak tanımasıdır.

Bu söyledikleri esasında birçok soru işaretini de beraberinde getirmiştir. Zira ABD Başkanı daha öce yaptığı bir konuşmada da “Barış Planı”ndan bahsetmiş, iki ya da dört ay içinde ayrıntılarını yayınlanacağını ve Filistin-İsrail anlaşmazlığını çözmeye çalışacağını söylemişti. Ancak Ortadoğu’daki anlaşmazlıkların merkezinde bulunan bu meselenin çözümüne yönelik en küçük bir adım atmamış, barış sürecine dair herhangi bir platformda -ana hatlarıyla dahi olsa- en küçük bir ayrıntı vermemiştir.

Zihinler hemen şunları merak ediyor; sürekli kararsızlık yaşayan Donald Trump – ki daha verdiği kararların yazıldığı metinlerin mürekkebi kurumadan kararlarını değiştirebiliyor- her ne kadar son kararlarını yazılı metin şeklinde ilan etmiş olsa da dik duruş sergileyip sergilemeyeceği ve önceden ilan ettiği kararları uygulayıp uygulamayacağı belli değildir. Şu da bir gerçek ki; önceki kararları uygulamada ABD, kesinlikle birçok zorluklarla karşılaşacaktır.

En başta Filistinlerin, Kudüs’ün -doğusuyla batısıyla- İsrail’in başkenti olarak kabulünden geri adım atılmadığı sürece, bu kararların yürürlüğe girmesini kabul etmeleri mümkün değildir.

Amerikan Başkanı’nın ileri sürdüğü her şey sadece bir başlıktan ve öneriden ibarettir. Öncelikle Filistin ve Arapların, hatta Avrupalılar ve küresel güçlerin kabul etmesi ve onaylaması gerekmektedir.

Donald Trump’ın, BM Genel Kurulu’nda yaptığı bu “sürpriz” konusunda ciddi araştırmalar ve sorgulamalar yapılmalıdır.

Öncelikle Filistin meselesine dair ilan ettiği bu sürpriz için neden BM Genel Kurulunu seçmiştir?

Şayet bazı Arap liderler ve ilgili ülkelerin üst düzey yetkililerin, 1948’den beri devam eden Filistin sorununa kabul edilebilir bir çözüm bulunması gerektiğine dair yaptığı konuşmalar ona ilham vermediyse, bu yaptığı sürpriz konuşmanın anlamı nedir? Ciddi olarak sorgulamak gerekir.

Bazı çevreler, Trump’ın ciddi baskılara maruz kaldığına ve bundan dolayı böyle bir konuşma yapmaya mecbur olduğuna inanıyor.

Bu baskıları, etrafındaki çevrelerin, özellikle de bazı üst düzey generaller ve bazı üst düzey güvenlik yetkililerinin, bazı cumhurbaşkanları ve Avrupalı devlet başkanlarının, bazı Arap liderlerinin, İzak Rabin çizgisini devam ettirmek isteyen, barış yanlısı bazı İsrailli muhalif şahsiyetlerin yaptığı görülüyor.

Bu baskılar karşısında sessiz kalamadığı ve herhangi bir ayrıntı vermemiş olsa da iki devletli çözüme inandığını ilan etmek durumunda kaldığına inanılıyor.

Ayrıntıya girilmeden ilan edilen bu barış planı, bazı başlıklardan öteye geçmemektedir. Trump, İki ya da dört ay içinde bu barış planını ayrıntılı olarak ilan edeceğini ve ilk döneminin geri kalan süresi boyunca böyle bir çözüm arayışında olacağını ifade etti.

Başkan Trump’ın, Suriye, Irak ve Orta Doğu’da son aylardaki gelişmeler ışığında, ABD’nin eski Başkanı Barack Obama’nın aksine, belli konularda ikna olduğu çok açıktır.

Artık Trump, Ortadoğu bölgesinin uzun vadede ülkesi için stratejik bir öneme sahip olduğunu anlamıştır.

Rusların askeri, siyasi ve istihbarat gücünün tamamını kullanarak, Doğu Akdeniz’e, İran ve Yemen’e geri dönmesi Amerikan Başkanının önceki tereddütlerini izale etmiştir.

Özellikle önceki kötü yönetim yani Barack Obama yönetimi, NATO’nun kurucu üyesi olan ve ABD ordusundan sonra NATO’da ikinci büyük askeri kuvvete sahip olan Türkiye’nin Rusya’nın yörüngesine girmesine neden olmuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Vladimir Putin’in müttefiki hale getirmiştir.

Hepimiz biliyoruz ki Putin kendisini en önemli Rus Çarı olarak görmekte ve kendisini Sovyet döneminin en güçlü devlet başkanı olan Stalin’den bile daha önemli görmektedir.

Üstelik son 8 yıldaki gelişmeler Amerikalıların bakış açısını değiştirmiştir.

Suriye’deki Rus askeri varlığı, Akdeniz’in bir Rus denizine dönüşebileceğinin bir göstergesi oldu. Ve bu alan gelecekte Rusya Federasyonu için hayati bir alan haline gelebilir.

Bundan dolayı olsa gerek Amerikalılar, İsrail’in üzerlerinde ağır bir yük haline geldiğini düşünüyorlar.

Bu yükten kurtulmak ve en azından hafifletmek için, Ortadoğu’da 70 yıldan fazla süren bu krizi acilen çözmek istiyorlar. Ancak bunun, iki devletli bir çözüm olması yani İsrail devletinin yanında bir Filistin devleti olması gerekiyor.

Fakat bu alanda Trump’ın şu ana kadar sunduğu teklifler güven vermiyor.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Ebu Mazen) işte bundan dolayı bu tekliflere göre hareket edemiyor. Amerikan Başkanı’nın iki ya da dört ay içinde bu barış planını ayrıntılı olarak ilan edeceğini ve ilk döneminin geri kalan süresi boyunca böyle bir çözüm arayışında olacağını(!) ifade etmesi Mahmud Abbas’ın ikna olması için yeterli olmadı.

Burada daha fazla dikkati çeken şey, Binyamin Netanyahu’nun derhal harekete geçmesiydi.

Donald Trump’ın daha önce bahsettiğimiz teklifi, henüz sıcaklığını korurken, Netanyahu iki devletli çözümü kabul etmeyeceğini ve sloganik çözümleri hiçbir zaman istemediğini, bilakis meselenin özünü konuşmak istediğini(!) ifade etti.

Elbette bu son sözü, ABD Başkanı’yla karşı karşıya gelmek istemediğinden söyledi.

Netanyahu Filistin topraklarında İsrail’e tehdit oluşturmayan bir Filistin devletini kabul ediyor; Bir televizyon röportajında, “bölgedeki” güvenlik kontrolünün sadece kendisinde olmasını istediğini belirtti.

Bölgeden kastı ise, 1967’den sonraki dönemlerde işgal ettiği Filistin topraklarıdır. Bütün bu topların kendi kontrolünde olmasını istiyor!

Röportajında ayrıca BM, Kanada polisi, Avusturya güvenlik güçleri vs. istemediğini sadece İsrail güçlerinin güvenliği sağlaması gerektiğini vurguladı.

Tabii ki Filistinliler bu önkoşulları reddettiler.

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Redine, “Sadece 1967 sınırlarını esas alan, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız ve egemen bir devleti kabul edeceğiz” dedi.

Binaenaleyh, İsrailliler ile Filistinliler arasındaki en büyük fikir ayrılığı çözümün iki devletli olup olmamasındadır.

İsrail’de muhalefet partisi lideri ve eski İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’dan (Ebu Mazen) ABD yönetimini boykot etmeyi sona erdirmesini ve onlarla diyalog kurmaya başlamasını talep etti. Ancak bu şekilde iki devletli bir çözüm teklifini güçlü kılabileceklerini, dolayısıyla Tek taraflı ve tepkisel adımların atılmaması gerektiğini ifade etti.

Livni ayrıca bu türden davranışların, gelecek nesillerin acı çekmesine ve bölgedeki kontrolün kaybolmasına neden olacağını, durumu daha da kötüleştireceğini ve iki devletli bir çözüm şansını ortadan kaldıracağını söyledi. Ayrıca, solcu Meretz Partisi lideri Tamara Zandberg’in İsrail Başbakanı’na bir mektup gönderdiği de belirtmek gerekir. Mektupta şunu söylemiştir: “Evladım! Duyuyor musun, iki devletli çözüm İsrail’in çıkarınadır.”

Birçok insanın Filistin Devlet Başkanının şu hikmetli söze göre hareket etmesini istediği çok açıktır: “Düşmanını dosta çeviremiyorsan, en azından onu tarafsız yap.”

Gerçek şu ki, Ebu Mazen bunu çok iyi biliyor ve meselenin de farkında.

Birleşmiş Milletler’deki konuşmasında, İsrail’in yüzde 40’ından fazlasının Netanyahu’ya destek vermediğine işaret etti.

Kendisi İsrail’deki muhalif güçlerle sürekli temas halinde, zira bu güçler arasında iki devletli çözümü savunan bir kesim var.

Bu eğilim öne çıkmaya başladı. Yerleşimciler, aşırı sağcı gruplar ve Likud partisi dışında hiç kimse İsrail başbakanını desteklemiyor. Bunun anlamı; Filistin tarafı, Oslo Anlaşmalarının sona erdiğini ilan etmeden önce iyice düşünmeli, barış sürecinin nasıl idare edileceğini yeniden gözden geçirmeli ve Amerika’yı boykot etmeye devam etme meselesini masaya yatırmalıdır.

Binaenaleyh, İsrail’in bizzat kendisinde olumlu değişikliklerin olduğu açıktır.

Belki de ABD’de ve tüm dünyada, Ortadoğu’daki bu anlaşmazlığa, iki devletli bir yapı esas alınarak, kabul edilebilir ve makul çözümler bulunacaktır.

Burada Filistin liderliğinin yapması gereken, sonu iyi hesap edilmemiş adımlar atmamak ve bu konuda aceleci davranmamaktır.