Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kuzey Suriye’deki muhalif gruplar ideolojik ve örgütsel bunalımda | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Beyrut: Mona Alami

Suriye’nin kuzeybatısındaki silahlı radikal siyasal İslamcı gruplar arasındaki güç mücadelesi giderek karmaşık bir hal alıyor. Esed rejimi ve rejime bağlı mezhepçi militanların saldırısına maruz kalan İdlib bölgesinde bulunan silahlı muhalif gruplar, birlik olmak yerine daha fazla dağılma yoluna giriyor. Bölgedeki en etkim grup konumundaki Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) ve bu gruptan kopan gruplar birbirine karşı çatışmalara giriyor.

HTŞ mevzilerini saldırı

HTŞ’den ayrılan Nureddin Zengi hareketi ve daha önce HTŞ ile bir dizi çatışmaya girişen Ahraru’ş Şam tarafından oluşturulan Cephe Tahrir Suriye (CTS), son günlerde, önceleri El Kaide ile ilişkileri olan Nusret Cephesi’nin, El Kaide’den ayrıldığını ilan etmesinin ardından oluşturduğu HTŞ’ye ait mevzilere yönelik saldırı başlattı.

Suriye’deki radikal örgütler alanında uzman olan Şeyh Hasan Dağim, Ahraru-ş Şam ve Nureddin Zengi ile HTŞ arasındaki savaşın aslında 3 ay önce başladığını dile getirdi. Şeyh Dağim’e göre, bu çatışmalar Ahrar ve Zengi tarafından oluşturulan ve Sukur el-Şam örgütünün destek verdiği CTS’nin kurulmasıyla yeniden başladı.

Suriye’deki radikal örgütler alanında uzman olan bir başka analist Şeyh Rami el-Delati ise İdlib’de yaşanan çatışmaların, HTŞ’ye kıyasla radikal tonu daha düşük olan Ahrar ve Zengi gibi grupların HTŞ’yi tasfiye etme girişiminden ibaret olduğu değerlendirmesini yaparak, “CTS, gerçekte farklı gurupların birleşerek kurduğu bir yapı değil farklı grupların ortak çıkarları için oluşturduğu koalisyon olarak nitelenebilecek bir yapıya sahip. Bu koalisyon, HTŞ’nin muhtemel saldırılarına karşı korunma güdüsüyle kuruldu” ifadelerini kullandı.

Korku ve şaşkınlık

Şeyh Delati, analizini şöyle sürdürüyor;

“HTŞ, Zengi’ye dair gerçek bir korku duyuyor. Çünkü Zengi, nispeten önemli bir askeri güce ve Halep’in batı kısmı gibi kurtarılmış stratejik bölgelerde geniş bir halk tabanına sahip. Bu durum da HTŞ için önemli bir engel teşkil ediyor. Sonuç olarak Zengi, HTŞ’nin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) İdlib’e giriş yapması için Türkiye’ye ile ilişki kurması nedeniyle HTŞ’yi tasfiye etmeye çalışıyor.”

İki taraf arasındaki karşılıklı suçlamalar devam ederken HTŞ, Zengi’ye bağlı çeşitli suikastlere karışmış bazı unsurları yakaladığını iddia ederken, Zengi ise bu iddiaları yalanladı. HTŞ, bunun yanı sıra, Zengi’yi, Kürt muhalif grup Ceyşu’l Suvvar’a bağlı 120 militanı HTŞ liderlerine suikast düzenlemeleri için Afrin’den İdlib bölgesine sokmakla itham ediyor. Şeyh Delati’ye göre, Zengi bu iddiaları reddetse de, Afrin’den herhangi bir grubun Zengi kontrolündeki bölgeler haricinde başka bir yerden İdlib’e giriş yapması mümkün değil.

Alimlerin arabuluculuğu

Öte yandan, Suriye’nin kuzeyindeki kurtarılmış bölgelerde bulunan önde gelen alimler, HTŞ ile Ahrar ve Zengi koalisyonu arasındaki çatışmaları engellemek için çeşitli girişimlerde bulundu. Yerel haber ajanslarından Dorar Şamiye, davetçi alim Şeyh Abdurrezzak el-Mehdi’nin kişisel Telegram hesabı aracılığıyla gerçekleştirilen barış görüşmelerine dair detayları paylaştığı mesajını yayınladı. Şeyh Abdurrezzak el-Mehdi, Telegram aracılığıyla paylaştığı mesajında, yapılan barış görüşmelerine Şeyh Abdullah el-Muhaysini, Şeyh Muslih el-Ulyani ve Şeyh Ebu Muhammed el-Sadık gibi önde gelen alimlerin de katıldığını bildirerek, “Salihler ve ilim taliplerinin şeri sorumluluğundan hareketle çatışan tarafları dinlemek üzere yola çıktık. Kan akmasını engellemek ve sahadaki kazanımları korumak için her iki tarafa da ziyaretlerde bulunmayı düşünüyorduk” cümlelerini kullandı.

Bu noktada, Zengi ve HTŞ arasındaki çekişmenin, Suriye’deki radikal örgütler arasındaki tek çekişme olmadığına işaret etmek gerekiyor. Bölgede bulunan bazı aktivistler, HTŞ’nin Esed rejimine karşı çatışmaya girişmeksizin, İdlib’in batısındaki bazı bölgeleri rejim kuvvetlerine terk etmesinden dolayı muhalif gruplar içinde bölünmelerin meydana geldiğini belirtirken, Bölge aktivistlerinden İbrahim el-İdlibi, “HTŞ, savaşmak yerine toprakları Esed rejimine bağlı güçlere teslim etti” dedi. Buna karşılık, İngiltere’de faaliyet gösteren Chatham House Araştırma Merkezi Uzmanı Hayid Hayid ise, HTŞ’nin İdlib’in doğusundan geçen Halep-Şam demiryolunun batısına çekilmesinin daha hassas bölgeleri korumak için uyguladığı bir strateji olduğu görüşünde.

Diğer taraftan muhalif grupların sahada uğradığı yenilgiler, El Kaide’den ayrıldıktan sonra HTŞ içinde yaşanan bazı sorunları su üstüne çıkardığı kesin. HTŞ kuvvetleri, geçtiğimiz Kasım ayında, örgüt içindeki önemli liderlerden Şeyh Dr. Sami el-Aridi ve Ebu Celibib el-Ürdüni’yi kısa süreliğine tutuklamak zorunda kaldı. Şeyh Hasan Dağim’in bildirdiğine göre, Aridi ve Ürdüni ile birlikte Ebu Hatice el-Ürdüni ve Ebu Musab el-Libi gibi önemli iki lider daha HTŞ tarafından tutuklandı. Bu tutuklamalar, HTŞ liderlerini hedef alan bir dizi suikast girişiminden sonra gerçekleşti.

Pragmatik değişim

Bu minvalde, Hayid Hayid suikaste kurban giden HTŞ unsurlarının sayısını 35 olarak belirtirken, El Kaide Uzmanı Hasan Ebu Heniye ise “Suikastler, HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani’nin pragmatik değişimine karşı en sert muhalefeti yürüten liderleri hedef aldı” ifadelerini kullandı. Hatırlatmak gerekirse, El Kaide’nin Suriye kolu Nusret Cephesi, Haziran 2016 tarihinde örgütten ayrıldığını ilan ederek Fethu’ş Şam Cephesi ismini aldıktan sonra Ocak 2017’de yeni bir yapılanmaya girerek, HTŞ’nin kurulmasına ön ayak olmuştu.

Colani’nin, HTŞ’ye pragmatik kazanımlar sağlama girişimi yalnızca El Kaide’den ayrılmakla sınırlı kalmadı. HTŞ, geçtiğimiz Ekim ayında, çatışmasızlık bölgeleri anlaşmasının uygulanması için İdlib’e hareket eden TSK’nın bölgeye girerek burada gözlem noktaları oluşturmasına da yardım etti. TSK, HTŞ kuvvetlerinin yoğun koruması altında İdlib’e girdi. HTŞ destekçileri, geçtiğimiz Şubat ayı başında örgüte yakın bir alimin HTŞ’nin Türkiye ile ittifak kurmasının şartlarını açıkladığı bir video yayınlamış, ancak video kısa bir süre sonra internet ortamından kaldırılmıştı.

Örgütsel bunalım

Her hâlükârda, HTŞ’nin radikal bir örgütten, El Kaide’den uzak bölgesel bir güç olan Türkiye ile ilişki kurabilen bir örgüte pragmatik bir şekilde dönüşmesinin İdlib’deki durumu karmaşık hale getirdiğini söyleyebiliriz. Şeyh Delati’ye göre bu durum her ne kadar etkileri sınırlı ve halk tabanı dar olsa da El Kaide’ye daha yakın olan Ceyşu’l Melahim ve Ceyşu’l Badiye gibi örgütletin HTŞ’den kopmasına sebep oldu. Şeyh Dağim, durumu açıklarken, “Aridi ve Ebu Celibib, El Kaide’ye biatlerini sürdürerek Ensar el-Furkan adında bir örgüt kurdu. Cundu’l Aksa yandaşları da Cundu’l Melahim adında bir örgüt kurdu. Ne Colani’yi ne de Aridi’yi istemeyen üçüncü bir grup ise Ceyşu’l Badiye adıyla HTŞ’den ayrıldı. Öte yandan İdlibi’ye göre, bu sorunlar yaklaşık 5 bin savaşçının ayrılmasıyla HTŞ’nin gücünü büyük ölçüde azaltırken, Ebu Heniye ise, HTŞ’den ayrılan söz konusu grupların tamamının El Kaide ile ilişkili olmakla suçlandığının altını çizdi.

El Kaide’nin dönüş tehlikesi

Şeyh Delati’ye göre, Sami el-Aridi ve Ebu Celibib el-Ürdüni’ye bağlı gruplar Suriye’de Ebu Hammam el-Suri liderliğinde yeniden bir El Kaide yapılanması kurmak için HTŞ’den ayrıldı ancak bunu başaramadılar. HTŞ, Suriye’de yeniden bir El Kaide yapılanması oluşturulması çabalarına sert karşılık verdi. Bu yüzden Aridi ve Ebu Celibib’i tutuklayarak onlara kararlılığını gösterdi. Sonuç olarak, El Kaide’nin Suriye’nin kuzeyinde yeniden örgütlenmesi engellenmiş oldu. Aridi ve Ebu Celibib’e bağlı örgütler, Suriye’nin kuzeyinde uzun bir zamandır faaliyet gösterse de bahse değer bir halk tabanına sahip değiller. Ayrıca her iki örgütün üyeleri de Ebu Hammam’ın liderliği konusunda görüş ayrılığına düştü.

Buna rağmen İdlib’de bulunan silahlı gruplara yakın kaynaklar, El Kaide’nin İdlib’deki grupların dağınıklığından faydalanarak yeniden bir örgütlenmeye gitmesinin olasılık dışı olmadığını bildiriyor. El Kaide’nin ana kadamesi, örgütün eski lideri Usame Bin Ladin’in oğlu Hamza Bin Ladin’i bu amaçla Suriye’ye gönderdi. Bazıları Hamza Bin Ladin’in Dera’da bir yerde olduğunu iddia etse de Ebu Heniye ve Hayid, bu bilgiyi teyid edemediklerini dile getirdi. Burada, Ebu Heniye, Hamza Bin Ladin’in İran ile bağlantılarına dikkat çekerek onun zamanla Tahran’ın elindeki bir aktöre dönüşerek kuzey Suriye’de ABD karşıtı faaliyetler yürütebileceği fikrini belirtti.

Konuya dair bir değerlendirme yapan Şeyh Delati ise Hamza Bin Ladin’in Suriye’de olduğu iddialarını net bir şekilde yalanlayarak, bu iddiaların polemikten ibaret olduğunu söylüyor.