Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın geçtiğimiz günlerde düzenlediği Tahran gezisi başarısız mıydı?
Le Drian’ın gezisini analiz etmeden ve fevkalade başarısız yönlerini ele almadan önce Amerikalıların herhangi bir arabuluculuk girişiminin İran’ın inatçı ve tavizsiz tutumunun değiştirmeyeceğini peşinen ifade ettiğini hatırlayalım. Ama buna rağmen Washington, Avrupalıların geçebileceği bir yan kapıyı, Tahran’ın gerçek niyetlerinin ortaya çıkması için aralık bırakmıştı. Bu niyet de zaten ortaya çıktı.
13 Şubat’ta, yani Fransız Dışişleri Bakanı’nın Tahran ziyaretinden önce, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Suriye ve Yemen’deki İran füzelerinin artmasının bölgede müttefiklere yönelik bir tehdit oluşturduğunu duyurdu. İran’ın “balistik füzelerinden dolayı takip edilmesi” gerektiğini belirterek Tahran’ın balistik füze programına yönelik yeni yaptırımlar önerdiğini vurguladı.
Bununla birlikte, Fransız mesajının İranlılara ulaşmadığı ya da ulaşıp İran’ın engin umursamazlık denizinde boğulduğu anlaşılıyor. Aksine, İranlıların ziyaret öncesi ifadeleri, karanlıkta sürtüşmeden sonra kalabalıkla çarpışmayı göze aldıklarını gösterdi.
Teolojik sistemlerin müzakereye yatkınlığını gösteren uzaktan veya yakından herhangi bir gösterge bulmak zordur. Zira bu sistemler mutlak doğrunun kendileriyle sınırlı olduğuna ve diğerlerinin hatalı olduğuna dair halüsinasyonlar görürler. İranlılara göre nükleer program hakkında karar verilmiştir. Balistik füze projeleri ise kimsenin dokunmaya cüret edemeyeceği asil bir haktır.
Le Drian ziyaretinden önce İran’ın siyasi ortodoksluğunun boyutlarının farkında mıydı?
Tabii ki evet. Dışişleri Bakanı’nın Tahran ziyareti öncesinde, İran Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü Mesut Cezayiri’nin ‘Batı’nın nükleer silahlarını ve uzun menzilli füzelerini yok etmeden önce İran’ın füze programından söz edilemez’ demecini duymamış olmasına imkan yok. Cezayiri’nin talebinin imkansızlığı ile bunu Avrupalıların ve Amerikalıların gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı ortada.
Müzakere sanatını iyi bilen İranlılar konu bölgenin balistik füzelerle hegemonyaları altına alınmasına sonradan da nükleer güçle bölgeyi esir almalarına gelince vakitlerini harcamaz ve konuyu kestirip atarlar. Bu yüzden, gözlemciler, İran’la müzakere kapılarının kapalı olduğu konusunda hemfikir. Barack Obama’nın zamanında İranlılarla vardığı ve başarısızlığa mahkum olan anlaşmanın da bu kapının kapatılmasında katkısı olduğu söylenebilir.
Le Drian ziyaretinin gerçekleştiği günlerde Devrim Muhafızları’nın Hava-Uzay Komutanı Emir Ali Hacızade, ülkesinin füze üretimini üç katına çıkardığını söyledi. Hacızade’nin demecinin zamanlaması ilginç. Zira Hacızade açıklamasının devamında Fransız Dışişleri Bakanı’nın ziyaretini ve gelecekte olabilecek herhangi bir Avrupalı arabuluculuk girişimini bile bile batırmak ve elinin tersiyle baştan savurmak istercesine ‘Eskiden yaptıklarımızı birçok tarafa anlatmak zorundaydık. Ama durum artık öyle değil şimdi’ diyor.
Hacızade İranlıların bazı konularda hemfikir olduğuna dünyanın dikkatini çekiyor. Zira İranlılar, İsraillilerin de yaptığı gibi şahin ve güvercinlere ayrıldıklarını dünyaya göstermeye çalışsalar da Hacızade ‘Hükümet, Parlamento ve İranlı yetkililer füzeler konusunda müttefik. En azından yerden yere olan füzeler konusunda’ ifadesini kullanıyor.
Bu aşamada akla komplo teorisi sayılabilecek bir soru:
‘Füze programını bir aşama daha ilerleterek İran, nükleer anlaşmayı göz ardı etmeye veya bu anlaşmanın kendisini ilgilendirmediği izlenimini mi vermeye çalışıyor?’
Zira İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvandi’nin ‘İran, gerektiğinde uranyumun zenginleştirilmesine 24 saat içinde devam edebilir’ demesi de bu çerçevede ele alınmalıdır. Kemalvandi’nin duyurusunun ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilebileceğine ve 12 Mayıs’a kadar Avrupalıların arabuluculuk inisiyatiflerine kapıyı aralık bırakacağına dair açıklamasından sonra geldiğini söylemekte de yarar var.
Tahran mollalarının 2015’teki nükleer anlaşmasının sağladığı mali avantajlardan yararlanarak eski motorları yerine daha hızlı ve daha büyük miktarlarda yeni motorlar aldıkları biliniyor. İran, devrimin rüyası olan dünyayı değiştirme, dahası dünyayı tehdit etme ve gecesini gündüzüne katma imkanına git gide daha da yakınlaşıyor.
Yaşananların çoğu Baba George Bush’un ‘Soğuk Savaş Sonrası’ ‘Yeni Dünya Düzeni’nin’ senaryosunun bir parçası. Bu senaryoya göre, 27 Şubat’ta Güvenlik Konseyi’ne sunulan skandal bir raporda BM yetkilileri İran’ın Yemen’e balistik füze kaçırdığını ve bu füzelerle Yemen’in komşularını, özellikle Suudi Arabistan’ı tehdit ettiğini belirtmişti. Fakat karar Rusya’nın vetosuyla durduruldu. İşte Bush’un istediği Yeni Dünya Düzeni denilen şey de bu.
Kuşkusuz, Le Drian’ın ziyareti başarısız oldu. Belki bu başarısızlık Avrupalıların – ABD ile birlikte- İran’a daha fazla yaptırım ve ambargo uygulamasına yol açar. Uzağı ve yakını tehdit edecek yeni bir Hitler’in ortaya çıkmasını kimse istemez. Avrupalılara lazım olan yegane şey güvenlik ve emniyettir. İran’dan gelecek bir avuç dolar değil.