Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Libya… Bağımsızlık Günü’nü görüyor muyuz? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

21 Kasım 1949’da Libya’nın bağımsızlığını tanıyan BM kararı, tüm Libya topraklarında İtalyan sömürgesine karşı yıllarca devam eden direniş ve sonrasındaki uzun yolculuktan sonra harfleri şehitlerin kanlarıyla yazılmış satırlardan oluşur. Bu savaş sırasında toplama kamplarında açlık ve susuzluk konvoyları oluşmuş ve neticede binlerce kurban verilmiştir. Savaş alanında toplanan sağlam ulusal irade, tarihte ilk kez somutlaştırılan bir rüyayı gerçekleştiren siyasi bir irade üretti: Halkı tarafından yönetilen tek bir Libya devletinin kurulması. Libya, yüzyıllar boyu başka güç odaklarına bağlı olarak ve kendi toprakları dışındaki insanlar tarafından yönetilmişti. Tek bağımsız bir devlet fikri, İtalyan sömürgesine karşı yıllarca devam eden bir direniş, kanlı bir süreç ve dayanılmaz acıların rahminden ortaya çıktı.

Roma kuvvetleri, 1911’de Libya’yı istila edince halk direnişe geçti. İşgalcilere karşı seslerini en üst perdeden yükselttiler ve Osmanlı hilafetiyle olan bağlarına sıkı sıkıya bağlı kaldılar. Libya, İsviçre’nin Uşi kentinde imzalanan Türk-İtalyan anlaşması sonrasında öfkelendi ve bunu kendilerine ve Libya ile Hilafet devleti arasındaki organik bağa bir ihanet olarak değerlendirdi. Hatta seslerini yükselttiler ve Libya mücahitlerindeki askeri hareketlilik, Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere’ye karşı savaşında Türkiye’yi destekleme eğilimi gösterdi. Mehdi bin Muhammed Ali Senusi’nin ölümünden sonra Senusi hareketinin liderliğini Hilafetin yanında duran Ahmed Şerif devraldı. Kendisi İngiliz sömürgeciliğin Mısır’daki durumuyla İtalyan sömürgeciliğinin Libya’daki durumunu aynı gördü. Nerede olursa olsun sömürgecilere karşı savaşı vacib saydı. Bağımsızlık, kapsamlı bir ulusal siyasi hareketi yönetme stratejisinin bir parçası olarak ortaya çıkmamıştır. İtalya ve müttefiklerinin Birinci Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkması kâğıtları karıştırdı. İtalya’da faşistlerin iktidara gelmesi ve Libya’nın her yanında soykırıma varan bir savaşın başlatılmasıyla durum daha da karmaşık hale geldi. İtalya, Libya’yı Balbo yönetimi vasıtasıyla dâhil etti. Libyalılara İtalyan vatandaşlığı verildi ve faşist partiye katılmaları sağlandı. Binlerce kişi İtalyan ordusuna dâhil edildi ve savaşmak için Etiyopya’ya gönderildi.

İkinci Dünya Savaşı, Libya’nın kaderini belirlemede etkili olan dönüm noktasıydı. Mussolini’nin Fransa’nın yıkılışından sonra fırsatçı yapısı gereği Nazi Almanyasından yana tavır alması Libya’daki İtalyan varlığının sona ermesi için kader kararıydı. Artık sömürge ve yerleşim olarak Libya’daki hükmü sona ermişti. Mussolini, Roma sütunlarının kalıntıları üzerine inşa edilecek İtalyan imparatorluğunu kurma zamanının geldiğine inanıyordu. Nazilerin Fransa’yı kontrol etmesinin Fransız ve İngiliz imparatorluklarının çöküşü anlamına geldiğini düşündü. İtalya’nın Almanya ile olan ittifakının ilk olarak Tunus, Cezayir, Fas, Mısır ve Sudan’daki Fransız sömürgesini bitireceğini ve dolayısıyla kendisinin de o bölgelerin mirasçısı olacağını ve aynı şeyin İngiltere açısından da gerçekleşeceğini düşündü. Etiyopya ve Eritre’yi sömürebileceğini sandı. Askeri güçlerin gerçekleri, Duçe’nin hayalleriyle örtüşmedi. Bu eksen hezimete uğradı, Hitler intihar etti ve Mussolini öldürüldü. Almanya ve İtalya İttifak güçlerinin kontrolüne girdiler. Prens İdris Senusi, ulusal ve uluslararası düzeyde siyasi bir harekete öncülük etti. Çeşitli Libya siyasi güçleriyle İngiltere’nin kontrolünde Mısır’da sürgün hayatı yaşadı. İki dünya savaşı arasında ülkenin her yerini temsil eden çok sayıda Libya siyasi kuvveti Mısır’da bir araya gelmiş oldu.

Bazı Libyalı siyasetçilerin referans ve dini kimliği olan Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesiyle Libya devleti ülkedeki tüm siyasi güçlerin arzuladığı bir hedef oldu. Bu güçlerin İngiltere üzerinden müttefiklerden yana tavır alması ve Libyalıların Sidi Barrani savaşına her iki ülke bayrağıyla girmesi ülkeye zafer kazandırdı. Alman ve İtalyan birlikleri geri çekilirken Libya ve İngiltere birlikleri Libya topraklarına girdi.

Bu eksen tamamen yenildikten sonra galip ayrılanlar mağlupların bıraktıkları mirasın kaderini belirlemek için düzenlemeler yapmaya başladı. Yalta ve Potsdam’da gerçekleşen liderler arasındaki temas doğrultusunda yeni bir dünya inşa edildi.

İngiliz kuvvetleri Burka ve Trablus’a, Fransızlar da Fizan’a yerleşti. İtalyan hükümeti, İtalyan topluluğunun varlığını ve İtalya’da Nazi kuvvetlerine karşı savaşta faşizme direnen ve müttefik kuvvetlere katılan İtalyan “Ensar”ın rolünü gerekçe göstererek Trablusgarp bölgesi için vesayet çağrısında bulundu. İngiltere Dışişleri Sekreteri Bevin ve İtalya Dışişleri Bakanı Sforza, Fransa’ya Fizan’ın İtalya’ya Trablus’un, İngiltere’ye Burka bölgesinin vesayetini veren anlaşmayı yapmak durumda kaldılar. Libyalılar bu anlaşmayı reddeden gösteriler düzenlediler. Büyük galip Sovyetler Birliği, Trablus’un vesayetini talep etti. Çünkü orayı Kuzey Afrika’da siyasi ve ideolojik bir üs olarak kullanmayı, oradan da Afrika’nın Sahra Altına doğru ilerleyerek komünizmi yaymayı, Afrika Kıtası’nda genişlemeyi istiyordu. Galip ülkeler arasındaki bu anlaşmazlık bağımsızlık seçeneğinin ortaya çıkmasını hızlandırdı. Ancak Libya tarafları arasındaki anlaşmazlıklar ülkenin geleceğinin yoğun bir sisle kaplanmasına neden oldu. En büyük düğüm liderlik ve başkanlığın kimde olacağı konusunda yaşandı.

Libya’nın doğusunda, Burka bölgesinin başkanı olarak İdris Senusi üzerinde ittifak edildi. Güney bölgesi Ahmed Seyf el-Nasr’ın liderliğindeki Senusi tarafına verildi. Batı Libya’da ise farklı sesler yükseldi. İdris Senusi’yi kabullenenler olduğu gibi karşı çıkanlar da vardı. Devletin şekli ve rejimin yapısı tartışmaya neden oldu. Cumhuriyet mi krallık mı birleşik mi yoksa federal mi olacak gibi sorunlar bağımsızlık yönündeki hareketlerin önüne birer engel olarak çıktı. Bağımsızlık sürecini yönlendiren belirleyici faktör Sovyetler Birliği’nin Libya topraklarında yer alması hırslarına ek olarak, bireylerin ve tarafların emellerini sarsan ulusal belirsizliklerdi. Libya liderleri, büyük güçler arasındaki bu çatışmayı Libya’nın bağımsızlığına yönelik ulusal özlemin lehinde kullanmayı başardı. Vatan, hürriyet için siyaseten ve savaş yoluyla gayret eden yiğitlerin taşıdıkları aklın bir neticesidir. Herkes vatan için fedakârlık yaptı. Temel unsurların eksikliğine rağmen bir devlet kurmayı başardılar. Bu dönemi, yani 24 Aralık tarihini –şanlı bir dönem olarak gelip geçti- vatan gözü ve aklıyla okumak, yaşadığımız kısırdöngüden çıkmaya götürecek bir bakış açısını kazanmamıza yardımcı olacaktır.