İdlib’teki çözüm senaryolarının iç yüzü henüz ortaya çıkmadı. Bundan daha tehlikelisi de Nusra Cephesi ya da Tahriru’ş Şam gibi adlandırılan El Kaide örgütüne ve aynı ideolojik eğilime sahip gruplara bağlı savaşçıların akıbetidir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Muhalifler, İdlib’te kalmaya devam edecek. Suriye’deki teröristlerin varlığı, sadece İdlib’le sınırlı değil” dedi.
Bu açıklama, teröristlerin akıbetiyle ilgili hiçbir hususa değinmeden İdlib’teki teröristlerin varlığını haklı göstermek ve meşrulaştırmak için önleyici bir girişime benziyor.
Anlaşmada taraf olmayan teröristlerin bulunduğu bir ortamda Erdoğan’ın iddia ettiği gibi barış ve silahtan arındırılmış bir bölge nasıl gerçekleşecek?
Bunun için sadece ağır silahları çekmek ve silahsızlandırılmış bir bölge inşa etmek çözüm değil.
Ölene kadar silahların arkasına gizlenen gruplarla bunun gerçekleşmesi zor. Zaten gerçekçi de değil.
Çözüm, Suriyeli muhalif lider Fatih Hassun’un dediği gibi olabilir; “İdlib’deki teröristlere yönelik çözümler, iç ve dış rotasyon ya da askeri tasfiyedir.”
Aslında Ceyşu’l Mücahidin, Heyet-i Tahriru’ş Şam, Livau’l Hak ve DEAŞ’tan ayrılan Cundu’l Aksa gruplarının yanı sıra doğrudan Müslüman Kardeşler ve Katar’la bağlantılı olan Ahraru’ş Şam ve Sukuru’ş Şam gibi farklı isimler altında İdlib’te toplanan bu örgütlerin hepsi, terör gruplarıdır.
Bu grupların silahsızlanmayı kabul etmeleri mümkün değil. Dolayısıyla İdlib çevresinin dışında silahtan arındırılmış bir bölge olmayacak.
Yani silahlar, evlerdeki sığınaklara girecek. Ayrıca örgüt unsurlarının akıbeti, Putin-Erdoğan anlaşmasında açık bir şekilde yer almadı. Bu, söz konusu grupların yeniden konuşlanmasına yönelik bir tolerans olabilir.
Batılı devletler, tüm yabancı teröristlerin kendi topraklarına sızmasından endişeleniyor.
Avrupa, El Kaide örgütüne bağlı unsurların ve diğerlerinin ertelenen İdlib operasyonunun ardından geri dönmesinden korkuyor. Dolayısıyla Avrupa; Putin ve Erdoğan arasında yapılan İdlib anlaşmasını tebrik etmeye çalıştı. Bunun için alternatif sürgün yeri düşünmek, müzakerelerin ana konusuydu. Öyleyse söz konusu grupların akıbetini açıklığa kavuşturmadan bu şekilde ilan edilen bir anlaşma, Nusra Cephesi ve Fethu’ş Şam gibi el-Kaide örgütünün kalıntılarının başka yerlerde yeniden konuşlanması için gizli bir proje olarak analiz edilebilir. Kaosun ve siyasal İslam’a bağlı milislerin olduğu bir ortamda Libya, bundan istisna edilemez. Terör konusunda tecrübeli unsurların olduğu Nusra Cephesi ve Fetih el-Şam’a bağlı savaşçılar, siyasal İslam’a yeni bir kan pompalayacaktır. Siyasal İslam da başkent Trablus’ta siyasi düşmanlarını bitirmek için bunu fırsata dönüştürecektir. Çünkü siyasal İslam grupları, diğer milislerin karşısında gerileme kaydediyor.
Rusya ve Türkiye arasında yapılan İdlib anlaşmasının ardından Libya, Nusra Cephesi ve diğer milisler için alternatif bir sürgün yeri olmayacak. Nusra Cephesi’nin geri dönüştürülmesi için Libya’yı alternatif ülke olarak zannediyorlar. Fakat bu, sadece onların kafalarında olan bir şey. Şöyle ki bu gruplar, Libya’da yerle bir edilecektir. Çünkü Libya’da bu gruplara yönelik bir halk desteği yok. Libyalılar, onlara karşı var güçleriyle savaşacak ve ordu, bu grupları yok edecektir. Libya’da bu gruplara yönelik halk desteği olduğunu düşünenlerin hayal ettiği gibi bu iş, öyle kolay olmayacak. Bu durum, gerçekçi değil. Burada veya şurada bazı taraftarların olması, bu örgütleri korumak ve konumlandırmak için halk desteğinin olduğu anlamına gelmiyor.
Fakat Türkiye, DEAŞ’a karşı yaptığı gibi bu kez Suriye içine değil de Suriye dışına doğru yabancı teröristlerin sızmasına göz yumma senaryosunu tekrarlayacak mı?
Her zaman olduğu gibi Katar, İdlib’ten Libya’ya Nusra Cephesi’ne bağlı savaşçıları ve diğer unsurları silahlandırmayı ve ulaşım masraflarını üstlenecek mi?
Libyalılar, Nusra Cephesi’ni Libya topraklarına yerleştirme senaryosuna ve o şeytanların ve diğerlerinin Libya’ya gönderilmesine karşı dikkatli olmalılar.
Özellikle yabancı teröristlerin Suriye’de son sığınak olarak İdlib’de toplanmalarına yönelik Avrupa’nın endişesi, Türkiye’nin rolüne bağlı. Zira Ankara, Batı’nın Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne(AB) katılmasına yönelik tutumuna karşı baskı kartı ya da siyasi bir şantaj olarak bu teröristleri Avrupa’ya gönderebilir.
Avrupa, vahşilere güvenli bir sığınak ya da Nusra Cephesi için alternatif bir vatan sağlama noktasında teröristlerin geri dönmesinden endişeleniyor. Bu da, el-Kaide terör örgütü için bir odak mesabesinde olacak ve infilak edecektir. Haliyle el-Kaide’nin varlığını destekleyenler de bundan etkilenecektir.
Zalimin zulmü, kesinlikle cezasız kalmayacaktır.