General Halife Hafter güçlerinde askeri komutan olan Yüzbaşı Mahmut el-Verfeli’nin salı günü meydana gelen ve 41 kişinin ölümüne neden olan iki patlamaya yanıt olarak Bingazi’de elleri bağlı 10 kişiyi DEAŞ terör örgütü yöntemiyle infaz ederken çekilen kaydının sosyal paylaşım sitelerinde yayınlamasıyla birlikte Libya’ya kanlı şiddet günlerine geri döndü. Uluslararası heyettin yayınladığı bildiride el-Verfeli’nin derhal Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmesi çağrısında bulunuldu. Heyet, el-Verfeli’nin 2017 yılında kendisinin yaptığı ya da emrettiği yaklaşık 5 infazı kayıt altına aldı.
Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuk örgütlerinin yanı sıra ABD, Fransa, İtalya ve İngiltere de söz konusu cinayeti kınadı.
Libya krizinin tarafları, Albay Muammer Kaddafi rejiminin yıkılmasından sonra içine girilen şiddet ve siyasi gerginlik girdabından ülkeyi çıkarmak için birtakım anlaşmalar imzalamasına rağmen Libya’da şiddetin dozu neden arttı?
Libya’nın güneyindeki son çatışma, General Hafter ile Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Fayiz el-Sarac arasında yapılan anlaşmanın bozulmasına neden olacak. Siyasi gözlemciler, askeri çatışmanın hedefinin siyasi süreci sekteye uğratmak olduğu görüşünde. Bu da büyük bir ihtimalle Suheyrat Anlaşması’nda köklü bir değişiklik olması gerektiğini düşünen Hafter’in çıkarına olacaktır.
Bugün şöyle bir soru sorulabilir: Bütün tarafları razı edecek ve Libya’da artan şiddeti engelleyecek ulusal bir uzlaşma aracılığıyla siyasi bir çözüme ulaşmak mümkün müdür?
Başta Güney Afrika olmak üzere birçok ülkede ulusal uzlaşma başarılı olmasına rağmen neden Arap dünyasında neden başarısız oldu? Irak’ta despot rejimin yıkılmasının üzerinden 14 yıl, Libya’da 2011 yılında Kaddafi’nin devrilmesinin üzerinden 7 yıl, Suriye ve Yemen’de halk patlamasının ve bu ülkelerin şiddet ve terör bataklığına girişinin ve öldürme, yerinden etme, mezhep ve etnik savaşların başlamasının üzerinden de 7 yıl geçti. Yeniden soruyoruz. Ciddi diyalog girişimleri ve uzlaşmayı gerçekleştirmek niçin başarısız oldu?
Ulusal uzlaşıyı engelleyen ve bütün engelleri aşana kadar maruz kalacağımız çeşitli sebepler var:
Birincisi, siyasi kültürün zayıflığıdır. Devrimlerden sonra Arap ufkunda, yaygın siyasi kültürü değiştirme konusunda büyük güçlükler ortaya çıktı. Bu da siyasal ve toplumsal boyutuyla otoriter kültürün devam etmesinden dolayı söz konusu ülkelerde geçiş sürecini ve demokratik dönüşümü zorlaştırıyor. Akademisyenlerin bir kısmı, başarısızlığın sebebini bu ülkelerin kurum ve vatandaşlık ilkelerine, hukuk üstünlüğüne ve yönetimin barışçıl bir şekilde yürütülmesine dayalı uygun ve makul yönetimi bilmemelerine dayandırıyor.
İkincisi, intikam düşüncesidir. Kamboçya, Şili, Güney Afrika, Sri Lanka gibi iç savaşların cereyan ettiği ülkelerde insani manada bazı tecrübeler meydana geldi ki iç savaşlarda 2,5 milyon insan öldürüldü. Savaş sona erdiği zaman ulusal uzlaşı yapıldı. Suçlular yargılandıktan ve halktan özür diledikten sonra hapse konuldular. Yeni bir ruhla yeni bir hükümet kuruldu. Arap dünyasında ise tolerans ve geçmişi unutmak yerine intikam zihniyeti zuhur etti. Bunun sonucunda yaralar iyileşeceği yerde daha da derinleşti.
Üçüncüsü, yönetimde çeşitliliğin başarısız olmasıdır. Şöyle ki; Arap dünyasında şiddet ve terörün artmasının temel sebeplerinden birisi de kurumlara dayalı devlet aracılığıyla ulusal devletin tesis edilmesinde çoğu Arap devletlerinin başarısız olmasıdır. Bu devletler kendisini destekleyen dar bir kesimin bulunmasıyla birlikte tek bir kişinin etrafında toplanan bir yönetim inşa ettiler. Bunun için söz konusu hâkim şahıs yıkıldığı zaman Yemen’de Husiler ve Irak, Suriye ve Libya’da sözde İslam devleti gibi bazı dini cemaatleri temsil eden silahlı gruplar ortaya çıktı.
Dördüncüsü, dış müdahalelerdir. Dış müdahaleler, ulusal birliği sağlamaya yönelik bütün girişimleri yok etmede rol oynadı. Bunun için ABD’nin Irak’ı parçalamada rolü var. Rusya, Suriye rejimini desteklemede önemli bir rol oynadı. Hiç kimse, İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki müdahalelerini inkâr etmiyor.
Beşincisi ise despot Arap devletlerinde toleransın yok olmasıdır.
Müsamaha, çeşitli kültürlerin, farklı din ve oluşumların olduğu bir toplumda kayboldu. Despot rejimler, kabilecilik ve mezhepçilikten destek alarak tolerans ve ortak yaşamı reddediyorlar.
Bütün bu sebepler, iç savaşların sona ermesini zorlaştırıyor. Her bir taraf, güven ve istikrarı kendisinin gerçekleştireceğini zannederek diğer tarafı uzaklaştırmaya çalışıyor. Bu kültür ve istikrar hedefleyen ortak bir millet inşa etmez.