“Lambadaki Sandalye” eski bir Mısır yöntemidir. Şöyle ki kırsal kesimlerde tek aydınlatma aracı gaz lambasıydı. Muhalifler, çıkarları çakışanlar ve toplantı sonuçlarına öfkelenenler toplantı ve kutlamaları sabote etmek için bu yöntemi kullanırdı. Ayrıca toplantıların kendi çıkarları doğrultusunda gitmeyeceğini önceden anlayıp cahilleri bu toplantıları sabote etmeye teşvik edenler de söz konusu yöntemi kullanırdı.
Genellikle bazı kimseler, kalabalıktan istifade ederek ister diyalog isterse uzlaşma olsun siyasi bir gelişmeyi sabote etmek için zorbalığı kullandı. Zorbalık, başarısız eğitimin, kötü ekonominin ve toplumun gelenek ve değerlerinden sapmanın neden olduğu bir olgudur. Bu da siyaset ve adaletin nefret ve dışlamayla hatta siyasal İslam gruplarının yoğun bir şekilde yürüttüğü tekfir ve irtidad suçlamalarıyla dolu kritik bir ortamda bir arada bulunmayacağını gösteriyor. Tekfir ve irtidad suçlamaları, Allah Teâlâ’nın “O günleri insanlar arasında döndürür dururuz. (Al-i İmran suresi, 3/140)” ayetini ve iktidar tekelinin sürekli olmadığını unutarak meşruiyeti eline geçiren yönetim ve vesayet mantığı altında iktidarı tekeline almayı arzulayan diktatörün kullandığı bir araçtır. Bunun için demokratik bir ilke olarak dönüşümlü iktidar kültürü, demokratik değişim kapsamında tesis edilmeli ve yeni Libya’da yeni bir başlangıç olmalıdır.
Bu durum, çeşitli ülkelerde yapılan Libya diyalog toplantılarındaki gelişmeleri açıklamaktadır. Öyle ki bu toplantılardaki aydınlatma işlemi, “gaz lambası” aracılığıyla yapılmıyordu. Buna rağmen siyasal İslam grupları, bu toplantıları sabote etmek, dağıtmak ve kısmi anlaşmazlıklara sürüklemek için sandalye ve gaz lambasını buldu. Zira bu toplantılar, siyasi tıkanıklıktan ve Libya’daki siyasi çevrelerin içinde bulunduğu bataklıktan çıkış yolu olarak kendisine güvenilebilecek gerçek bir uzlaşma modelini ortaya çıkartamadı. Bu da demagojik bir çalışma ve suç olarak addediliyor. Bu suç, ülkeyi şiddet ve siyasi suikastlara doğru götürebilir. Dolayısıyla bu suç, devletin kurulmasını geciktirecek kaos nedeniyle toplumsal barışı tehlikeye atmaktadır. Bu da ülkelerin şiddetli bir kutuplaşmaya dönüşmesinin ardından “Araplar, demokrasiyi hak etmiyor.” sözünü doğrulamaktadır.
Kutuplaşma ortamında her kutup, zaman zaman kanunu kullanarak karşı tarafı uzaklaştırmaya çalıştı. Bu uzaklaştırma, Temsilciler Meclisi tarafından iptal edilmeden önce siyasi uzaklaştırma olarak biliniyordu. Aslında sebep, sandalyelerin yanlış dağılımı ve bileşendir. Neredeyse sandalyelerin yarısından fazlası partilere verildi. Ayrıca Libya’da siyasal İslam partilerinin yanı sıra kanunun onaylamadığı yollara başvurmadan bin oy toplayabilecek tek bir parti yok. Siyasal İslam partilerinin halk desteği bulunmuyor, aksine Libya halkı onlardan nefret ediyor. Çünkü siyasal İslam partileri, ılımlı İslam’ı yok etmek, dini saçmalıklarını ve direktiflerini halka dayatmak istiyor.
Siyaset sahnesi, gerçek halk desteğinden yoksun partilerle dolmaya başladı. Halk desteği ise, partilere parlamentoda yaklaşık olarak sandalyelerin yarısını temsil etme hakkı veriyor. Bu da söz konusu partilerin halkı hiçbir şekilde temsil etmediği halde onların bakanlıkları ve yürütmeyi paylaşmalarına neden oluyor.
Zayıf halk temsiliyetine dayalı parti nüfuzu, anayasanın yazılmasından başlayarak devlet yönetiminde büyük bir tehlike oluşturacaktır. Bu da anayasayı ulusal olmaktan çıkarıp parti merkezli bir anayasaya dönüştürecek ve bizi de sivil devlete ve ülke coğrafyasına inanmayan aksine kıtalararası devlete inanan bir grubun mürekkebiyle yazılmış hizipçi anayasanın kurbanları yapacaktır.
Libya’da siyasi kaos ortamında sahneye birçok siyasi ergen ve cüce çıktı. Tesadüf, çıkar kesişimi, içeride ve dışarıdaki farklı planlar, mağdur bir ülkede siyasetçi olmaları için onları bir araya getirdi. Ülke, 7 yıl devam eden başarısızlığın ardından çöküşe yaklaştı. Peş peşe gelen hükümetler, minimum düzeyde sağlık ve eğitim hizmetlerini gerçekleştirmeden milyarları heder etti. O derece ki bu hükümetlerden birisi, kırtasiye için 5 milyar dinar harcadı. Başka bir hükümet ise, bakanların kişisel elbiselerine 11 milyon dinar harcadı. Bu rakamlar, Teftiş ve Denetim Kurulunun raporlarına dayanmaktadır. Kamu parasındaki harcamanın boyutu şok edicidir. Ülke, uçuruma doğru mu gidiyor yoksa lamdaki sandalye zorbalığıyla ülkeyi bu uçuruma doğru sürükleyen birileri mi var?