Libya’da Şubat ayından sonra etnik meclislerin yayılması, aslında mevcut olmayan bir kimlik krizinin hazırlandığına işaret eden tehlikeli bir olgudur. Bu realite, ülkedeki birliğe ve ortaklığa zarar veriyor. Zira vatandaşlık hakkının sadece bir grup ya da zümre için değil, aksine herkes için garanti altına alınması gerekiyor. Bu da bizi yüksek ya da alt etnik meclis ya da oluşumlar kurmaya yönelik çağrıları reddetmeye sevk ediyor. Bu oluşumlar, ülke içerisine hapsedilmiş bir azınlık meydana getirecektir. Bu da marjinalleştirmeye ya da ırkçılık bahanesiyle ülkeyi parçalamaya ve bölmeye yönelik bir hazırlık olacaktır. Aslında totalitarizm, diktatör rejimin ve merkezi yönetimin olduğu bir ortamda başkaları gibi zulümden ve kenara itilmişlikten sıkıntı çekmiş olabilir.
Sivil ve modern devletlerin meşruiyeti, bireyin siyasal haklarını garanti altına alan bir düşünceye dayanmalıdır. Alman sosyolog Jürgen Habermas’ın düşündüğü gibi devletin, etnik kimliği tanıması gerekmiyor. Libya örneğinde milli birlik (pan-nasyonalizm) kavramından yararlanmak mümkün. Çünkü binlerce yıldır Libya’daki ortak yaşamın ardından ülkedeki etnik çeşitliliğin zamanla ve etnik birlik (pan-etnisite) süreciyle birlikte Libya’nın milli bütünlüğüne dönüştüğü söylenebilir.
Bunun için marjinalleştirme bahanesiyle etnik meclisleri ilan etmek ikna edici değildir. Çünkü marjinalleştirme, belirli bir azınlıkla ya da belirli bir çoğunlukla sınırlı değildir. Kenara itilmişliğin sıkıntısını bütün Libya çekti. Biz, ülkenin ve mücadelenin ortaklarıyız. Bundan dolayı ülkede ortak yaşamın en sağlıklı yolu bana göre milliyetçilikten, etnikçilikten, kabilecilikten, etnik şovenizmden kurtulmak, çatışma ve zıtlık yönteminden uzaklaşmaktır. Tebular, Amazigler ve Tuaregler, vatanın asil bir parçası olup ülkenin mozaik yapısını teşkil etmektedirler. Birleşmeyi garanti altına alan gerçek ölçüt, demokrasiyi gerçekleştirmek ve kendilerine azınlık olarak bakılmaksızın anayasadaki tüm yurttaşlara vatandaşlık hakkını temin etmektir. Fakat bazıları ülkenin ortağı olarak birlikte yaşamaya çalışmak yerine özel haklar talep ediyor.
Yüksek ve hatta alt meclislerin amacı, bireysel haklar adı altında özel imtiyazlar talep etmektir. Bu, söz konusu meclislerin dışında kalanların haklarına yönelik bir ihlaldir. Hatta diğerlerinin ülkeye aidiyetlerinden şüphelenenler, toprağa ve tarihe sahip olduklarını iddia ediyorlar. Bazı ırkçı aydınlar, arî ırkın bir parçası olduğunu düşünüyor.
Etnik meclisler kapsamında coğrafyayı bölmek suretiyle ülkeyi özelleştirmekten bahsetmek ve vatana o coğrafyadan bakmak, ırkçı bir dille dolu siyasallaştırılmış ideolojik söylemin ortaya çıkmasına ve bu söylemin istismar edilmesine neden oldu. Bu ırkçı dil, bunun veya şunun toprak sahibi olduğunu ifade ediyor. Hatta bazıları, kendileri dışında bir medeniyetin var olduğundan şüphelenecek kadar ileri gitti. Bu yanlış yöntem, inanç ve tarihi hatalar, herkes için olan bir vatanda birlikte yaşama mantığına hizmet etmiyor. Herodot zamanındaki Libya coğrafyası, Sykes-Picot’tan sonraki Libya coğrafyası değildir. Bunun için mekân o mekân, tarih de o tarih değil. Herodot zamanında Tunus, Cezayir ve bugün Berka ve Fizan da dâhil Libya’nın bir kısmını kapsayan bölüme Libya deniyordu.
Bu çifte standart ortamında başta etnik örtüden kurtulmak suretiyle ayrımcılık yapılmadan, ülkede kalkınma, özgürlük, demokrasi, insan hakları ve demokratik sivil toplum politikasının egemen olduğu ortak yaşam şartları sağlanmadan birlikteliği gerçekleştirmek zor. Düş peşinde koşmak yerine ülkede ister Araplar ister Tebular isterse Amazigler olsun herkesi kardeşlik ve ortak yaşam ruhu kuşatmalıdır. Binlerce yıl arandan sonra demografiyi değiştirmek mantıklı değil. Bu, tam vatandaşlık hakkı kapsamında ülkedeki bütünlüğü engellemektedir.
İşin tuhaf yanı şu ki hiç kimse yüzde 96’lık kesimi oluşturan Araplardan bu meclislere örnek olarak Araplar için yüksek bir meclis oluşturmalarını istemedi. Bu da Arapların ortaklığı istediklerini ve ırkçı mantıkla hareket etmek istemediklerini doğrulamaktadır.
Libya, bir olacak ve tek kalacak. Etnik bir yapı içerisinde hapsolma ve ayrılma çabası başarılı olmayacak. Aslında herkese yeten büyük bir ülkede küçük bir yapının varoluşu kabul görmediğinden dolayı böyle bir çaba devam etmeyecek ve başarılı olmayacak. Küçük yapı, vatana ya da başka bir tarafa hizmet etmeyecek. Aksine bu yapı, belli bir zümrenin vatan ve din kardeşi arasında kimlik krizi yaşamasına neden olacaktır.