Mantık diyor ki başlıktaki bu sorunun cevabı basit; Evet, Libya’daki kan kaybının durmasının vakti geldi. Ve her vicdan sahibi de bu acı verici kanamayı durdurmak için elinden geleni yapmalı. Ama bakalım daha önce benzeri görülmemiş şiddetli bir kargaşanın yaşandığı bu ülkede mantık kaldı mı? Sadece Libya’da da değil; her halkın zulme ve iradesini baltalama girişimlerine karşı ayaklanması halinde ortadan kalkacak tiranlığa maruz kalmış her toprakta. Bununla birlikte siyasi akımlarının yöneticilerinde olan vizyon belirsizliğine ek olarak çoğunun yalanları ve fırsatçılığı, bu ülkeyi doğudan esip batıdan vuran rüzgârların önüne katıyor. Kuzey ve güney de bu rüzgârın şerrinden kendini kurtaramıyor. Öyleyse bazı Libyalılar, despotlukla geçen bir zamana esef ederlerse veya Suriyeliler ve Iraklılar da ister ülke içinde şaşkın bir halde ister sürgün yerlerinde kederli olarak sesli bir şekilde onlara eşlik ederse bu acayip bir şey mi olur? Feleğin sillesini yiyenler, içinde bulundukları durumda kırılan hayallerinin arasından yükselen şu çıtırtı seslerini duysa bu garip bir şey mi: Vay, beni ağlatan zaman, işte buradayım ve ona ağlıyorum.
Bu iki hal de ne garip ne acayip. Şimdi, burada Libya kanaması ile ne kastedildiğini açıklamakla işe başlamalı. Bu kan kaybı, kavgalı taraflar arasındaki son çatışmalarda akan kanlarla sınırlı değil. Toprağa Libyalıların kanını içirip bedenlerini yutturan şey, Kaddafi’nin Fatih Devrimi’nden ve rejiminin ağır toplarından kurtulmanın hemen ardından gerçekleşen 17 Şubat Hareketi’nin liderlerinin gerçekten sadık bir programa dayalı bir orta yol izleme noktasındaki başarısızlığıdır. Bu yolla diğerlerinden önce Libya’nın bugünü koparılmalı ve geleceği geliştirilmeliydi. Devletler veya kabileler hiçbir şekilde Libya’nın çıkarlarının önüne geçirilmemeliydi. Ancak bu gerçekleşmedi. Çünkü içeride kabile ve aşiret bağlılığı ile silahlanmış; dışarıda bölgesel ve uluslararası odaklara alenen sadakatle beslenen ‘ben’i sunma mantığının çarpıklığı, despot Muammer Kaddafi’nin Libya dışında da kurduğu iktidarından sonra ortamı ele geçiren güç oldu.
Acaba Kaddafi rejiminin çöküşünden sonra Trablus’ta sorumluluk noktalarının Libyalı seslere teslim edildiğini duymamızı ne engelliyor ki Libya’nın herhangi bir ülkede bir iktidarın devrilmesinden sonra genellikle meydana gelen boşluğun kurbanı olmadığı konusunda güvence vermek için samimiyetle çalıştıklarını göstersinler? Libyalılar, Albay’ın iktidarının ilk on yılından başlayan ve uzun yıllar süren Kaddafi muhalefetlerinde samimi idiler. Muhalifler arasında Libya Anayasa Birliği (7/10/1981) Kurucusu Muhammed b. Galbun ön saflarda yer alıyordu. Galbun, rejimin kimliği ve şeklinin geleceğine ilişkin şartları sürdürerek Libya bağımsızlık anayasasının (1951) benimsenmesini önermiş ve ardından bir referandumda bunu ortaya sürmüştü. Libya’nın birleşik bir halde kalması şeklindeki belirgin bir hedefi gerçekleştirmek için böyle bir düşüncenin veya benzerinin dikkate alınması yakışık alırdı; kendilerini destekleyen dış odakların keyfine göre çatışan milislerin hüküm sürüp silahlı çatışmaların yaşandığı bir ormana dönüşmesi değil. Muhammed b. Galbun, yazar Hüda el-Hüseyni ile gerçekleştirdiği bir röportajda bu tutumu yönlendiren sağırlık ve Libya’nın iç savaşın bir sonucu olarak şahit olduğu kanama konusunda uyarıda bulunmuştu. ‘Kaddafi’nin politikaları Libyalıları iç savaşın eşiğine sürükledi’ başlığıyla yayımlanan söz konusu röportajın metni Şarku’l Avsat’ın 7/10/1992 tarihli sayısında da yer almaktadır. 17/02/2011 Devrimi’nden 19 yıl önce yapılmış bu uyarı, öncesinde ihmal edildi de sonrasında çok mu dikkate alındı?
Geçtiğimiz Pazartesi, Londra’daki Daily Telegraph gazetesi, sekiz sütun yer kaplayan başlıkla yayımlanan yazıda şunu söyledi: Rezalet, Brexit başarısızlığı değil onu istememiş olmamızdır. Bu söz, AB’den çıkış planını protesto etmek amacıyla Theresa May hükümetinden istifa eden Dışişleri Bakanı Boris Johnson’un gazete için kaleme aldığı makaleden alıntıdır. Johnson, Brexit ekibinin İngiltere’yi Avrupa Birliği’nden çıkarma hedefine ulaşamaması ihtimalini ‘rezalet’ olarak niteliyor. Hem de 2016 referandum zaferi üzerinden yalnızca 2 yıl geçmişken. Acaba 7 yıldan fazladır devam eden iç savaşın takım liderlerinin Libya’nın da aralarında yer aldığı Arap dairesi dışında kendi ülkelerine ve halklarına yaptıklarını ne şekilde isimlendiriyor?