Bu hafta Beyrut Havalimanı’nda meydana gelen güvenlik sorunu, bazen uzlaşmacı çoğu zaman da çekişmeli cumhuriyetler topluluğuna dönüşen bir ülkede olağandışı bir olay değildi. İçişleri Bakanı Nihad Meşnuk, iki güvenlik kurumu arasında yetkiler üzerindeki çekişmeden kaynaklandığını belirterek havalimanında meydana gelen olayı küçümsemeye çalıştığı zaman Lübnan’da herkesin bildiği bir gerçeği gizlemiş oldu: Bu çekişme, sadece havalimanıyla sınırlı değil. Lübnan, güç unsurlarına sahip olduğu zaman isteyenin indiği çeşitli pistlere sahip açık bir havaalanına dönüştü.
Bundan önce de başka bir sorun meydana geldi. Öyle ki Cumhurbaşkanı’nın güvenlik ekibi, Kahire’ye gidecek uçaktaki onlarca yolcuyu yerlerinden ayrılmaya zorladı. Sebebi ise New York’ta Güvenlik Kurulu’nun toplantılarına katılmak için Mişel Avn’ı taşıyan uçağa alternatif olarak bu uçağın kamuflaj için hazırlanacak olmasıydı. Lübnan, New York ya da başka bir şehirde hiç kimse, Cumhurbaşkanımızın hareketlerini kamufle etmenin sebebini ve kendisini tehdit eden tehlikenin kaynağını anlamadı. Yeni bir uçak temin edilene kadar 6 saat beklemek zorunda kalan zavallı yolculara hiç kimse sebebin ne olduğunu açıklamadı.
Beyrut Havalimanı’na uğrayan herkes, yetkiler üzerindeki çekişmenin mahiyetini bilir. Çantalar için olduğu gibi pasaportlar için de en az 4 kontrol noktası bulunuyor. Sanki 4 komşu ülkenin sınırını geçiyorsunuz.
Güvenlik görevlileri, tek tip resmi üniforma giyiyor. Hepsinin üzerinde de “Lübnan Cumhuriyeti” amblemi var. Fakat bu cumhuriyetteki her güvenlik görevlisi, başka bir cumhuriyete ya da başka bir gruba bağlı. Güvenlik görevlisi, ya kendi isteğine göre seçim yapıyor ya da parti veya mezhepsel tabiiyeti, ona hangi grubu seçeceğini dikte ediyor. Her grup, yakınındaki kontrol noktasında bulunan arkadaşının yaptığı işlemlere güvenmiyor. Sonuç ise yolcuların sinirlerini bozmaktan ve zamanlarını zayi etmekten başka bir şey değil. Ayrıca bu durum, her geçen gün uçurumun içine düştüğü bu ülkeden ayrılırken yolcuları derin bir nefes almaya sevk ediyor.
Havalimanı, Lübnan hakkında bir fotoğraftır. Bu, herkesin gördüğü açık bir resimdir. Fakat bundan daha kötüsü de gizli resimdir. Bu da Lübnan’ın geleceği ve kimliği konusunda büyük bir tehlike oluşturmaya başladı. Bunları abartarak söylemiyorum. Lübnan üzerindeki bu kaba güç, mevcut duruma tesadüfen ulaşmadı. Bu kaba güç, bunun için planlar yaptı ve güç kullandı. Ayrıca aynı güç, kendisiyle bir araya geleceği ve hedeflerini uygulayacağı şahıslar buldu.
Mayıs 2008’de Fuad Sinyora başkanlığındaki hükümetin, Hizbullah’ın Beyrut Havalimanı’ndan yönettiği telekomünikasyon şebekesini kontrol etmeye çalıştığı zaman Hizbullah’ın yaptıklarını hatırlıyor musunuz? Olay, o dönem başkent Lübnan’da sözü geçenin kim olduğunu anlamayanlara bunu anlatmak için başkent sokaklarından el-Chouf ve el-Cebel bölgesine kadar Hizbullah’ın silahlarının ve silahlı unsurlarının ortaya çıkmasıyla bitti.
Hizbullah, Beyrut operasyonunu bu şekilde tekrar edemeyeceğini ve en iyi yöntemin yüksek makamları tutmak suretiyle siyasi kararı kontrol etmek olduğunu öğrendi. Hükümet içerisinde üçte birlik karşı çıkan bir azınlık icat edildi. Sonra daha demokratik başka bir şey icat edildi: Hizbullah genel sekreterinin verdiği sözü yerine getirmek için milletvekilleri, boyun eğip Hizbullah’ın şu anki cumhurbaşkanı adayını seçmeyi kabul edene kadar rehineleri alıkoyma operasyonuna benzeyecek şekilde Temsilciler Meclisi’ni 2,5 yıldır bloke etti.
Bunun için 14 Mart Bloğu’nda olanlar, Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın New York’a gitmeden önce Hizbullah’ı savunmak için yaptığı açıklamalara şaşırmamaları gerekiyor. Bu, onların 31 Ekim 2016’da sandıkların içine koydukları seçmen kâğıtlarının bir sonucudur. Seçtiğiniz cumhurbaşkanı, Fransız Le Figare gazetesine yaptığı açıklamada “Bu partinin tabanı, Lübnan halkının üçte birinden fazlasını oluşturuyor.” diyerek Hizbullah’a geri bildirimde bulundu. Ayrıca Avn, Hizbullah’ın silah gücünü savunarak partinin içerde askeri bir rol oynamadığını belirtti. Bu iltifat karşısında Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı’nın Avn’a aynı şekilde karşılık vermesi sürpriz olmadı. Naim Kasım, “Lübnan gemisinin direnen kaptanına büyük selamlar olsun! Bu nimete şükürler olsun!” dedi.
Bahsettiğimiz yetkiler üzerindeki çekişme, şu an hükümetin kurulmasını zorlaştırıyor. Bazıları, hükümet kotasının milletvekili bloklarına dağıtılmasında problem yaşandığını düşünüyor. Cumhurbaşkanı ve Bakan Cibran Basil’in kışkırtmaktan vazgeçmediği sorunların arkasında cumhurbaşkanının yetkilerinin uygulama yoluyla da olsa yeniden gözden geçirilmesinin yattığına işaret eden yaygın bir düşünce var. Zira mevcut şartlarda Taif Anlaşması’nı yeniden gözden geçirmek ya da tamamen yok etmek mümkün değil. Bu durum, Başbakan Saad Hariri’nin sunduğu oluşuma Avn’ın yaptığı değerlendirmelerde ortaya çıktı. Avn, hükümet oluşturma kararnamesini imzalamadı. Amaç, Mişel Avn’ın kendi ve müttefiki Hizbullah taraftarlarına Taif Anlaşması’ndan bu yana önceki cumhurbaşkanlarının alamadığını Lübnan’daki birinci Sünni liderlikten alabileceğini göstermekti.
Devletin politikasına yöneltilen herhangi bir eleştiri ve ekonomik krizin tehlikelerine karşı yapılan herhangi bir uyarı, Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve çevresindekiler tarafından taahhüdü bozmak olarak addediliyor. Askeri ve siyasi hayatında Lübnan Cumhurbaşkanını tanıyanlar, Mişel Avn’ın eleştirilerden ne kadar bıktığını ve kendi tutumunu daima doğru tutum olarak kabul ettiğini bilirler. Bunların yanı sıra o, siyasi gerçeği ve kötü ekonomiyi inkâr ediyor.
The Economist dergisi, geçtiğimiz Ağustos ayının sonunda Lübnan’ın ekonomik durumuyla ilgili bir rapor yayınladığı zaman Avn’a yakın ekonomi uzmanları, dergiyi Avn’ın taahhüdünü boşa çıkartma planına iştirak etmekle suçladılar. Dergi, yayınladığı raporda ekonomik krizin tehlikelerine karşı uyarılarda bulunuyordu. Rapordaki rakamların doğru olmasına rağmen hiçbir ekonomi yetkilisi, raporu savunmadı ve Lübnan’ı tehdit eden ekonomik sıkıntının çözümlerini aramaya çalışmadı. Öyle ki ekonomik sıkıntı, hızlı ve ciddi bir şekilde çözülmezse kötü sonuçlara yol açacak. Zira ekonomik bakımdan Lübnan’ın içinde bulunduğu durumdan daha güçlü ve daha sağlam devletler, bu sonuçlardan geçti.