Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Lübnan devletinden geriye ne kaldı? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Manzara sıra dışı ve acıklıydı. İnsanlar acılı ve kederliydi. Seslerini duyurmaya çalışılıyorlardı. Bir grup Lübnan vatandaşı meclis binasının yanındaki meydanda beş gösteridir şans eseri bir araya geliyorlardı. Gündelik sloganları ise ‘daha iyi bir yaşam’ şeklindeydi. Ancak talepleri dikkate alınmadığı için sloganlar havada kalıyordu.

Peki, taleplerin iletildiği tarafta durum nasıl derseniz, orada da manzara sıra dışı ve acıklı… Lübnanlıları temsil eden milletvekillerinin kafası karışık ve kendi aralarında ciddi çekişmeler yaşanıyor. Hükümet kurma çabaları bir türlü tamamlanamıyor, devleti temsil eden tarafların ortaya koyduğu ve ‘zorunluluk yasası’ olarak isimlendirdikleri mevzuatın bazı maddelerine olan itirazlardan dolayı hükümeti oluşturacak taraflar arasında ciddi bölünmeler ve anlaşmazlıklar yaşanıyor. Ciddi anlaşmazlıkların olduğu bu atmosfer, yeni bir hükümetin yakın bir gelecekte kurulamayacağını gösteriyor. Zira Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Başbakan Saad Hariri’nin teklif ettiği ulusal birlik hükümetinin iki versiyonunu da reddetti. Bütün siyasi partileri tatmin etmesi beklenen, mutlak kazanan veya kaybedenin olmadığı hükümet modelleriydi! İnsanların dışarıda attıkları çığlıklar, bir şey söylüyor, onları temsil eden milletvekillerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları farklı şeyler söylüyor. Dolayısıyla ortada büyük bir çıkmaz var. Dışarının içeriyi hareket ettirmeye veya onu motive etmeye gücü yetmediği gibi içerdekinin de yaşadığı büyük anlaşmazlıklardan dolayı dışarıdakinin taleplerine cevap vermek, Lübnan ve Lübnanlıları adeta boğan bunaltıcı sorunları çözmek için harekete geçmeye mecali yok.

Söylenen ve dillendirilen her şey havada kalıyor, tıpkı bu gariban insanların çığlıklarının havada kaldığı gibi… Meclis Başkanı Nebih Berri, Lübnan’ın yoğun bakım safhasına girdiğini ve ekonomik durumun sıkıntılı olduğunu (yetkililerin umurunda bile değil) söylediğinde veya bir kaç gün önce, durumun büyük bir tehlike aşamasına girdiğini tekrarladığında, aslında yeni bir şey ortaya koymadı. Sadece durum tespiti yapmış oldu. Çoğu yetkili, -ne acı bir ironidir ki- Lübnan’ın ekonomik çöküşün eşiğine geldiğini, durumun ciddi olduğunu günlük olarak hatırlatıp duruyorlar. Endüstriyel, ticari ve ekonomik organların verileri, durumun vahameti kavransın diye, neredeyse her gün yetkililere bildiriliyor.

Ancak fayda etmiyor ve işte bu durum birçoğunu şunu sormaya itiyor;

‘Lübnan’dan geriye ne kaldı?’

İki ay önce, üst düzey bir diplomatik bürokrat, Lübnanlı bazı yetkililere telefon ile AB, ABD ve hatta BM’nin mevcut gidişattan endişe duyduğunu bildirdi. Yürütme organında meydana gelecek bir boşluğun Lübnan’ın imajına ve güvenilirliğine zarar verebileceğini, hükümetin dörtlü tarafın katılımıyla kurulamaması durumunda, daha önce ‘Cedar Konferansı’nda Lübnan’a tahsis edilen yardım ve imtiyazlı kredilerin diğer ülkelere kaydırılabileceğini söyleyerek yetkilileri uyardı!

Bu endişe verici uyarıya rağmen, çözümsüzlük hali devam etti ve hükümetin oluşumuna dair görüş ayrılıkları daha da derinleşti. Ne yazık ki şu veya bu partinin taraftarları sosyal medya aracılığıyla hakarete varan suçlamalarla birbirlerine saldırmaya başladı. Durum iç barışı tehdit eder hale geldi. Velid Canbolat bunu hissetmiş olmalı ki artan gerginliği hafifletmek için liderliğini yaptığı İlerici Sosyalist Partisi (PSP) taraftarlarının, rakipleri olan Özgür Yurtsever Hareket taraftarlarına karşılık vermemeleri hususunda çağrıda bulundu.

İlginçtir ki, iki hafta önce Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, hükümet düğümünü çözmeye yardım etmek için girişimde bulunabileceğine dair söylentiler dolaşmaya başladı. Esasında bu durum büyük bir talihsizliktir ve hatta bazıları bu girişimi aşağılayıcı bulmuştur. Demek ki Lübnan, ulusal hükümetini oluşturmak için dış arabuluculuklara ihtiyaç duyar hale geldi. Suriye’nin Lübnan’ı işgal ettiği günlerde de Şam’dan hazır paket hükümetler gelirdi.

Hükümet kota sistemine dâhil olan taraflar arasındaki atışmalar devam ediyor. Bu arada uluslararası kurumların uyarıları ve çağrıları kaybolup gidiyor. Sanki kimsenin umurunda değil. Bu bağlamda, Dünya Bankası Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Ferid Bilhac, Lübnan’ı ziyaret etti ve yetkililere uyarı niteliğinde net mesajlar verdi. Temsilciler Meclisi, projelerin başlatılmasına dair kararları almada geç kalırsa ve hükümetin uygulamaya koyacağı projeler zamanında onaylanmaz ise Paris Konferansı’na katılan bağışçı ülkelere ve Uluslararası topluluklara olumsuz mesajlar gidebileceğini ve söz verilen miktarların beklemeye tahammülünün olmadığını söyledi. Ayrıca her zaman yeniden programlama ve bu yardımdan yararlanabilecek diğer ülkelere kaydırma riski bulunduğunu hatırlattı. Daha da önemlisi, Lübnan’ın yükümlülüklerini yerine getirememesi halinde, geleceği açısından hayatı önem taşıyan herhangi bir yardım fırsatını yakalaması zorlaşacak, kredibilitesi ise olumsuz yönde etkilenecektir.

Bu uyarı iki hafta önce tekrarlandı. Batılı diplomatik çevreler, Paris’in ev sahipliğinde gerçekleşen ‘Cedar Konferans’nda belirlenen yardımın ve imtiyazlı kredilerin –hibelerle beraber 12 milyar doları buluyor- kaybedilebileceği konusunda uyarılarda bulundu. Uyarılar işe yaramış olmalı ki mecliste özel bir oturum yapılması için uzlaşıya varıldı ve ‘zorunluluk yasası’ etrafında görüşmeler yapıldı. Başbakan Hariri, ‘Cedar Konferansı’nda gündeme alınan projelerin mecliste onaylanacağına dair taahhütte bulunduğunu mecliste açıkça ilan etti.

Cedar Konferansı’nda alınan kararlar geniş bir reform takvimi ile irtibatlı bulunuyor. Başta yolsuzlukla mücadele olmak üzere, elektrik gibi hayati sektörlerdeki kötüleşen durumun ıslahı gibi projelerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Sadece elektrik projesi 32 milyar dolara mal oldu. Lübnan hazinesinin sürekli artan kamu borcunun yarısına eşdeğer bir rakamdan bahsediyoruz. İşte tam da burada kritik ve temel sorular şunlardır; Bütün siyasi ve parti güçleri bu projeye dahil edilmediği sürece kapsamlı ve geniş bir reform programından bahsedebilir miyiz? ‘Hepimiz aynı gemideyiz, dolayısıyla hepimiz batma tehlikesi ile karşı karşıyayız’ kuralı bizleri bir uzlaşıya taşıyabilir mi?

Bu açıdan bakıldığında, Başbakan Hariri, Lübnan’a verilen hassas görevlerin, reform programının ve devletin ana omurgasını nerdeyse yıkacak olan yolsuzlukla mücadelenin getireceği sorumlulukların yükünü omuzlarında hissediyor ve bunun bir gereği olarak ulusal birlik hükümeti kurma taahhüdü konusunda sağlam ve kararlı bir duruş sergiliyor. Bölgedeki sıcak gelişmeler, içeride güçlü bir işbirliğini zorunlu kılmaktadır ki ancak bu şekilde zorluklar aşılabilir. Bölgede yaşanan problemlerden kaçınmak için güven veren bir siyaset tarzını kalıcı kılmak gerekir.

Bütün bunlardan sonra, şu soru doğal olarak insanın aklına geliyor;

Cumhurbaşkanı Avn’ın önceden bahsettiği ve kendi dönemiyle beraber başlayacağını vaat ettiği bu sağlam hükümet nerede? Söz vereli 2 yıl 5 ay oldu ve hala bu hükümet neden ortada yok?

Hariri çözümlere açıktır, fakat bunun yanında anayasal kurallara da son derece bağlıdır. Anayasa, hükümet kurmakla görevlendirilen kişiye bir zaman sınırlaması getirmemektedir. Avn’a sunduğu hükümet formülü reddedildiği günden bu yana bazı söylentiler dolaşmaya başladı. Çoğunluk hükümetinin kurulmasının dayatılacağı ve Avn’ın Temsilciler Meclisi’ne bu konuyu ele alan bir konuşma yapmak istediği artık bir sır değil. Anayasal olarak hükümeti kurmakla görevli başbakanı bağlayıcı bir tarafı bulunmuyor. Hükümetin kurulmasında yer alabilecek güçler arasındaki iletişim hala kopuk durumda. Özgür Yurtsever Hareket, Lübnan Kuvvetleri Partisi ve Sosyalist Parti arasında kavramlar ve kotalar üzerinden yürüyen mücadele, hükümetin kurulmasını imkansız kılmıştır. Hepimiz biliyoruz ki Hariri, ortaya koyduğu akıl dolu siyaset ve istişareler sonucunda en makul hükümeti oluşturmuş ve konuda gerçekten de ‘Eyyub Sabrı’ göstermişti, ancak Avn tarafından reddedilmiştir.

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Hariri cenahı, mutlak kazanan ve kaybedenin olmadığı, ulaşılabilir en makul hükümet formüllüne ulaştıklarını ancak reddedildiğini söylüyor. Ama kapıları da tamamen kapatmıyorlar ve ulusal birlik hükümetini esas alan herhangi bir çözüme de açıklar. Ama Avn, kimseye rüşvet/avanta vermek istemediğini söylüyor.

Samir Caca ise buna cevaben şunu söyledi;

“Hıristiyanların üçte birini temsil ediyoruz ve bakanların üçte birini elde etme hakkımız var. Buna göre 8 bakanlık Avn ve partisine, bir bakanlık Marada Hareketi’ne, bir bakanlık Ketaib Partisi’ne düşmektedir. Ancak Özgür Yurtsever Hareket, Avn ile birlikte 11 bakanlık istiyor, bu da üçte birlik bir orana tekabül ediyor.

Hükümet kuma çabalarının çıkmaz sokakta ne kadar kalacağı net değil ve uluslararası kurumlardan gelen uyarı ve itirazları Beyrut’takilerin duyup duymayacağı da bilinmemektedir. Milyarlarca dolarlık ‘Cedar’ yardımları uzun bir zaman bekleyemez. Peki, Lübnanlı göstericiler ne yapabilirler? Bağırlarına taş basıp sessizliğe bürünebilirler!