Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Lübnan hepimiz İçin bir acıdır | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bahreynli yazar Nadir Kazım’ın romanını öven, metheden ve abartılı bir övgüyle bahseden bir gazete yazısını okuduğumda doğrusu çok şaşırdım. Çünkü “Manama Uyumuyor” adlı bu romanında Kazım, Bahreyn ve halkının “Arap” olmadığını kanıtlamak için oldukça çaba harcamış. Romanında kanıtlamaya çalıştığı bu düşünce, Bahreyn ve halkı ile ilgili İran’ın mezhep merkezli propagandası ile tamamen uyuşmaktadır. Bu tartışma yaratan yazar hakkında bir araştırma yaptığımda 2011 yılındaki gösterilere ve isyana katılmış olduğu ortaya çıktı. Buna ek olarak tüm yazılarının İran’ın mezhep projesi ile sözcüsü olan terörist, katil Hizbullah örgütü ve lideri Hasan Nasrallah’ı desteklediğini ve övdüğünü gördüm.

Bu noktada; Bahreyn’in ilk antropologu olan Dr. Abdullah Yetim’in kendisine karşı çıktığını ve bir zamanlar aynı yerde yani Bahreyn Üniversitesi’nde çalıştıkları için gerçek planlarını açığa çıkardığını da hatırlatmalıyız. Aynı şekilde Dr. Abdullah “Arap Şehri Manama” adlı önemli bir kitap yayımlayarak kanıtlar, deliller ve belgeler ile Kazım’ın iddialarını çürüttü. Kazım’ın İran, Hasan Nasrallah ve Hizbullah ile ilişkisi onu suçlamak ve ülkesine ilişkin şeytani niyetler taşıdığını söylemek için yeterlidir. Bahreyn halkından şerefli kimseler bile İran ve Hizbullah’tan yardım almasını ülkesine karşı işlediği büyük bir ihanet olarak görüyor.

Bu, terörist Hizbullah örgütünün ve bölgede İran’a bağlı politikalarının salgıladığı zehirlerden biridir. Kuşkusuz bunun en acı örneği de Lübnan’ın kendisidir. İki gün önce terör örgütünün lideri Hasan Nasrallah’ın yaptığı konuşmadan sonra açık bir şekilde “Maruni siyasetin” ve aynı şekilde “Sünni siyasetin” öldüğü anlamını çıkarabiliriz. Aslında Lübnan’ın bir cumhurbaşkanı seçmesini ve hükümeti kurmasını engellemek için karşısına yapay engeller çıkarılan bir yetkili başbakanı bulunuyor. Ancak terörist Hizbullah örgütünün lideri yaptığı konuşmada; ne başkanların ne de Hıristiyan ve Müslüman din adamlarının ve bakanların düşüncelerini umursamadığını belirtti. Bu sözler Nasrallah’ın cumhurbaşkanının ve başbakanının bir dini grubun mezhep kriterlerine boyun eğdiklerini düşündüğünü gösterdi. Hizbullah’ın Lübnan’daki tek silahlı örgüt olduğunu ve diğerlerini tehdit etme hakkına sahip olduğunu düşündüğünü ortaya koydu. Hatta örgüt bu tehdidi defalarca uyguladı. Tek başına tutuklamalarda bulunarak ve bu tutuklamaları yapanları teslim etmeyerek devlete, adalete ve yasalara açık bir şekilde meydan okuduğunu gösterdi. Lübnan’da politik değerler ayaklar altına alınırken politik çevreler de iktidar sevgisi ve ihtirası ile yoldan çıktı. Buna ek olarak örgütün ölüm tehditleri onları korkuttu. Şimdi ise bu mezhep merkezli örgüt, ödüle tek başına sahip olmaya hazırlanıyor.

Terörist Hasan Nasrallah, örgütü ve kendisi ile dini liderine bağlı olduğunu ilan ettiği İran’ın tüm uluslararası kararlara ve yaptırımlara rağmen Lübnan’da en önemli güç ve tek söz sahibi olmayı sürdüreceğini belirtiyor. Taif Anlaşması’nın sona erdiğini ve bin yıl sonra bile sadece kendi istedikleri gibi bir hükümetin kurulmasına izin vereceklerini çok açık bir şekilde ifade etti.
Ne suç örgütleri olan mafyanın ilk kalesi olan Sicilya’da ne de başka bir ülkede en zor dönemlerde dahi Lübnan’da olduğu gibi bir katil grubu politik sahneyi bu şekilde ele geçirememiştir. Lübnan bu grup tarafından esir alınmıştır. Elbette bu durum sadece kendisini ilgilendirseydi Lübnan’ın iç meselelerinden biri olduğu için karışmaya hakkımız olmazdı. Ama Nasrallah’ın örgütü, Kuveyt, Bahreyn, Suudi Arabistan, Mısır, Yemen, Sudan, Fas, Cezayir ve Moritanya’da olduğu gibi başka ülkelerin güvenliğini de hedef alan yıkıcı faaliyetlerde bulunmaları için tekfirci ve terörist katilleri eğitiyor.

Lübnan bir zamanlar, kültürel renkliği, birleştirici sivil sistemi ve laik tarzı ile övünürdü. Ama görünüşe bakılırsa büyük Lübnan şairi Kemal Dib, yakında Lübnan’da Hıristiyan kalmayacak dediğinde haklıydı. “Bu Eski Köprü” adlı önemli kitabında bu ünlü uyarıyı yaparak Lübnan Hıristiyanlarının kendilerine uygulanan ve otomatik olarak sosyal ve ekonomik baskıyı da tetikleyecek olan politik baskılar nedeniyle ülkelerini terk edeceklerini öngörmüştü.

Hizbullah’ın kirli ellerini artık herkes açık bir şekilde görüyor. Örgüt ile kararlılıkla ve ciddi bir şekilde mücadele etmek tüm Arap ülkelerinin güvenlik kurumlarının sorumluluğudur. Çünkü onu ortadan kaldırmak için bir şey yapmamak kanser hastası olan bir insana grip tedavisi uygulamaya benzer.