Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Lübnan İçişleri Bakanı Meşnuk: Başbakanlık rekabeti hükümet krizini uzatıyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Lübnan İçişleri Bakanı Nihat Meşnuk, Suudi Arabistan’a yönelik son gerçekleştirdiği ziyareti “başarılı bir siyasi ziyaret” olarak nitelendirdi. Lübnan’a karşı Suudi Arabistan’ın tavırlarına değinen Meşnuk’a göre, yeni hükümetin kurulmasından sonra iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi bekleniyor.

Meşnuk, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Yemen’in Hizbullah’a yönelik suçlamalarının doğru olduğunu ifade etti. Bakan, “Tüm bu gelişmeler kapsamında, Hizbullah’ın İran siyasetinin ayrılmaz bir parçası olduğu ve hakkında uluslararası kararların alınmasının beklendiği doğru değil” ifadelerini kullandı.

Nihat Meşnuk, yeni Lübnan hükümetinin kota sistemi uygulanarak kurulmasının yanlış olduğunu, hükümet kurulma sürecini geciktiren ana unsurun da “başkanlık savaşının erken başlaması, siyasi mirasın ve başkanlık isteklerine yönelik hırsların ülkeyi bir çatışmaya sokması” olduğunu belirtti.

Bakan ayrıca, “Müstakbel ve Özgür Yurtsever Hareket arasındaki ‘balayı’, sınırlı başlık ve ufuklarla dolu bir anlayışa dönüştü” dedi.

Şarku’l Avsat’ın Lübnan İçişleri Bakanı Nihat Meşnuk ile gerçekleştirdiği röportajın tamamı:

– Suudi Arabistan’a yaptığınız son ziyaretin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sadece sundukları bir takdir ve teşekkür konumunda olabilirim. Zira işleri yöneten hükümette bir bakanım. Müstakbel Hareketi’nde milletvekillerinin bakanlıklardan ayrılması kararıyla gelecek hükümette bir bakan olarak görev yapmayacağım. Bu pozisyon benim için büyük bir onurdu.

Toplantıdaki tüm tartışmalar ise sadece Lübnan’da değil tüm bölgedeki siyasi yönler etrafında toplandı, görüşmede Suriye, Irak ve Lübnan’daki gelişmeler ele alındı. Suudi Arabistan İçişleri Bakanı Prens Abdulaziz bin Suud bin Nayef’in bu ziyareti tamamlama konusundaki ısrarı için kendisine teşekkür ediyorum ve bu konuda ona minnettarım.
Kendisiyle ilk defa uzun bir görüşme gerçekleştirdim. Fikirlerini net bir şekilde ifade eden ağırbaşlı biri. Sorumluluklarının her biri ve kişisel karakteri uyarınca kendisine verilen görevleri ve liderlikten gelen talimatları doğru bir şekilde nasıl uygulayacağını biliyor. Üçüncü olarak Suudi Arabistan’daki atmosferin, her konuda tamamen değişken olduğu açık. Tüm alanlar göz önüne alındığında, sonuçları görmek için zamana ihtiyaç duyan birçok değişiklik mevcut. Ancak ilk izlenim, hepsinin başarılı bir şekilde geliştiği yönünde.

Suudi Arabistan, doğası gereği ister dini ister ekonomik isterse de politik olsun bölgede lider bir ülke. Bölgedeki dengenin, özellikle İran’ın genişleme politikası ışığında, sağlam bir Suudi Arabistan- Mısır ittifakına dayalı olduğunu düşünüyorum. Çünkü her iki devlet de güç ve uzmanlık alanında birçok ortak noktalara sahip. Son zamanlarda Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) de askeri ve güvenlik açısından tutarlı ve ciddi bir ülke olarak arenaya girdi.

– Suudi Arabistan ile ilişkilerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Görüşmede fark ettiğim şey, kurulacak Lübnan hükümetiyle beraber iki ülke arasındaki resmi ilişkilerin, ticari ve ekonomik alışverişin gelişmesine zemin hazırlayacağı gerçeğiydi.

Hali hazırda zaten bu amaçla iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari anlaşmaların imzalanması için bir takım hazırlıklar yapılıyor. Suudi Arabistan tarafından Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve Lübnan’da da Başbakan tarafından öncülük edilen Yüksek Bakanlar Konseyi’nin yeniden canlandırılması için hükümetin kurulmasını bekliyorlar. Hükümet kurulduktan ve güvenoyu aldıktan sonra, toplantılar koordine etmek ve projeler hazırlamak için Suudi Arabistan’dan Lübnan’a üst düzey ziyaretler yapılacak.

– Suudi Arabistan’a göre Lübnan’ı uluslararası arenada yalnızlaştıran ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap ülkelerinin güvenliğini tehdit eden Lübnanlı gruplar söz konusu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Suudi Arabistan’ın İran müdahalesi ve özellikle Arap ülkelerindeki Hizbullah hareketliği konusundaki tavırları değişmedi. Yaptıkları itirazlar da değişmedi. Ancak farklı bir yüzleşme yöntemini benimsemeleri konusunda farklar görüldü. Zira Lübnan devleti ile resmi olarak çalışmaya devam ediyorlar. Aynı şekilde aynı arenada olmaya devam ederek, ekonomik ve ticari açıdan Lübnan ve Suudi Arabistan’ın çıkarları kapsamındaki anlaşmalar aracılığıyla doğal bir rol üstleniliyor. Şahsi açıdan bu durumun, her şeyden önce “kendi kendini yalnızlaştırma” olarak adlandırılan uygulamadan kaynaklandığını düşünüyorum. Kendini uzak tutma meselesi; sınırları, kuralları, ciddiyeti ve içeriği açısından yeninden gözden geçirilmeli. Zira bir istismar alanı haline geldi. Her politik güç, bu zaafiyeti çıkarlarına uygun olarak kullanıyor. Lübnan yüksek ölçüde özgürlüklere sahip liberal bir ülke. Ancak bu durum, Lübnan’ın Arap çevresi, Arap halklarına karşı sorumluluklarını ve ilişkilerini tehdit eylemler ve söylemler için bir bahane olmamalı.

Yemen’in şikayeti doğru

-Yemen Dışişleri Bakanlığı, Lübnan’a Hizbullah’ın Yemen’deki müdahalesine dair şikâyet mesajı gönderdi. Mesajı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu yeni bir gelişme. Ancak herkes bu durumun gerçek olduğunu biliyor. Yemen Hükümeti, Lübnanlı danışmanlar, savaşçılar, füze ve kurulumu konusunda uzman isimlere ilişkin kimlik kartı ve veriler yayınladı. Bu durum bilinen bir şeydi, herhangi bir sürpriz olmadı. Yemen’in tavrının normal bir tavır olduğu kanısındayım. Çünkü tüm bu uluslararası gelişmelerden sonra Hizbullah’ın bölgedeki İran politikası için bir araç olduğu biliniyor.

Örneğin Hizbullah neden Nijerya’da? Neden Nijerya’da eğitim veriliyor ve silah depoları neden orada kuruluyor? Kuveyt’te ele geçirilen 10 bin askeri üniformanın amacı ne? Orada bir istikrar var mı? Durum, tüm kamuoyunun bu stratejinin sürdürülmesini reddettiği bir aşamaya ulaştı. Yemen’in tavrı, Hizbullah’ın Lübnan’ın Arap komşularıyla olan ilişkileri açısından gerçek bir sorun oluşturduğunu gösteriyor.

-İran üzerindeki uluslararası baskının Lübnan gibi bir sahada ters tepeceğinden korkulmuyor mu?

Bunu farz edelim, ya sonra? Bu durumda İran’ın aldığı ilk askeri karar, son kararı olacaktır. İlk olarak bölgedeki tüm destekçilerini ve “müttefik” olarak adlandırabildikleri her şeyi kaybedecekler. Zira uluslararası denklemi biliyorlar. Bölgeye doğrudan herhangi bir tehdit, müzakerelere yer olmadığından dolayı alınan ilk ve son karar olacak.

İsrail’in güvenliğinin teminatı ABD-Rusya’dır. Bununla nasıl mücadele edebilirler? Benim görüşüme göre İranlılar, konuşma ve yorumlama yeteneğine sahip. Aynı şekilde gerektiğinde müzakere etme ve “kenetlenme” yeteneğine de sahip. Önlerinde başka seçenek yok. 2006 yılından şu ana kadar Lübnan sınırlarında tek bir “mermi atışı” olmadı. Bu durum, uluslararası kararlara bu hikayenin onların kapasitesinden ve İran’ın yeteneğinden daha büyük olduğu bilgisine bağlılığın bir kanıtı anlamına gelmez mi?
Hükümetin kurulması için sayısal kurallar.

-Tüm Dünya Lübnan’da hükümetin kurulmasını bekliyor. Fakat Hükümetin kurulabileceğine dair herhangi bir işaret yok?

Hükümetin kurulma kriterleri ilk günden bu yana hatalı. Çünkü bu, hesap makinesi veya (Dışişleri Bakanı Cibran Basil’in deyimiyle) “Basil’in terzi mezurası” olarak adlandırılan terzi mezurasının oluşturulması gibi sayısal kurallar uyarınca geliştirildi. Bu durum gerçekten bir yanılsamadır. Çünkü hükümet, öncelikle anayasa kurallarına, Lübnan konsensüs sisteminin normlarına, politik değerlerine uygun olarak şekillenmelidir, sadece sayısal standartlarla değil.

Özgür Vatansever Hareket, her gün güçten bahsediyor, ama hangi güç? Hükümetin oluşumunu geciktiren temel sebebin, Başbakanın kim olacağına dair mücadelenin erken başlaması ve ülkeyi bir çatışmaya ve kimsenin cevaplayamadığı sorulara sürüklemesi olduğunu düşünüyorum. Nitekim bu koşullar altında kısır döngüye hapsoluyoruz.

-Fakat dönem başında hükümet, rekor bir hızla kurulmuştu?

O, farklı bir siyasi anlayış sayesinde gerçekleşti. O zamanlarda herhangi bir taraf bugün olduğu gibi hükümetin kurulması yoluyla liderlik savaşına katılma hususunda hırslı değildi. Örneğin güçlerin payı, 8 milletvekili olurken, iki bakanlığın yanı sıra başbakan yardımcılığı da onların payıydı. Ardından seçimler gerçekleşti. Özgür Yurtsever Hareketi’ndeki sayısal denklem, 4 milletvekiline 1 bakan kuralında görülüyor. Milletvekillerinin sayısı az olduğunda, Başbakan Yardımcılığına ulaşıyorlar. Bugün bloklarının büyüklüğünü ikiye katlamış olmalarına rağmen, onları bu kazanımdan mahrum etmek isteyenler var. Peki bu denklem nerede?

-Var olan siyasi anlayış hükümetin kuruluşunu kolaylaştırıyor mu?

Tüm taraflar uzlaştıysa evet. Başkanlık seçimlerinde siyasi anlayış devam etti ve hükümetin oluşumunda da yaşandı. Artık bir başkanlık seçimi yok, aksine başkanlık rüyaları var. İnsanlar, başkanlık hayallerine ve kendilerinin başkanlığı hak ettiği yönündeki sayısal hesaplara giriyor. Özgür Yurtsever Hareket açısından asıl sorunun, Başkanlık meselesi olduğunu düşünüyorum. Lübnan Kuvvetleri Partisi açısından ise asıl mesele, başkanlığa, yani başbakanın kimliğinin belirlenmesinde önemli bir ortaklığa dair veto hakkıdır.

-Müstakbel ve Özgür Yurtsever Hareket arasındaki “balayı”, bitti mi veya ittifakta herhangi bir çatlak yaşandı mı?

Kanaatime göre sınırlı başlık ve ufuklarla dolu bir anlayışa dönüştü, başlangıçtaki gibi açık değil. Hariri, olabildiğince fazla siyasi güç için iyi bir seçim olabilir. Özgür Yurtsever Hareketi ile birlikteyse artık tek taraflı bir koalisyon olmayacak. Ancak mevzunun Özgür Yurtsever Hareket ve cumhurbaşkanı arasında tam bir ayrılık yaşadığı ve ilişkinin ara sınırlarını koruduğu da açık. Yetkilere dair yayınlanan bir bildiride, şu anki gerçekliğin ve ulaşılan anayasal gelişmelerin cumhurbaşkanın onlarca yıldır kullandığı dil ile hiçbir ilgisi olmadığı belirtilmekte. Ne yazık ki Lübnan siyasetindeki bazı hayaller ve yanılsamalar, gerçeklerden daha büyük.

-Müstakbel Hareketi, İlerici Sosyalist Parti ve Lübnan Kuvvetleri Partisi arasındaki yakınlaşmaya baktığımızda siyasi bloklara bir dönüş yaşandığını görüyoruz. Bu dönüş, 14 Mart Hareketi mantığına mı dayalı?

Saatin geriye döndüğünü düşünmüyorum. 14 Mart, Lübnan’ın siyasi ve ulusal hayatında şanlı anlara ve bugün artık var olmayan koşullara sahipti. Ancak Lübnan’da istikrar, anlayış ve kalkınma çıkarına hizmet etmek için asgari düzeyde ciddi bir anlayışa sahip olma imkanının bulunduğunu düşünüyorum. Bu durum, üç güçte de ilk başlarda olduğundan çok daha fazla. Bu durum ve 14 Mart arasındaki fark son olarak, egemenlik ve bağımsızlık ile ilgili büyük başlıklar içeren ve Hizbullah ya da Esed rejimi gibi büyük güçlerle mücadele eden kapsamlı bir ulusal projede yatıyor.

Günümüzde koşullar aynı değil, aksine daha kolay bir konsensüsün sağlanması mümkün. Çünkü artık bazı fikri uzlaşılar sağlanmış durumda. Örneğin Hizbullah sorunu, artık bölgesel bir uzlaşı sağlanmadan sona erdirilemez ve yerel bir anlayışa uygun olarak sonlandırılamaz. Kastımız, Hizbullah’ın askeri statüsünü bitirmek; parti olarak varlığını sonlandırmak değil. Fakat Hizbullah’ın askeri mevcudiyeti; Suriye ve Yemen’de genişlemesi ve müdahalesi, bölgeyi çatışmalara ve istikrarsızlığa sokması çevresinde odaklanıyor. Çünkü pratik olarak, İran dış politikası hiçbir yerde istikrarın bir parçası olmadı.

-Bakanlıktan sonra sizin için bir sonraki aşama ne olacak?

Daha önce de belirttiğim gibi kişisel ve politik açıdan rahatım. Uzun bir tatile ihtiyacım var ve sonrasında “örgütsel olarak” nerede olacağıma karar vereceğim. Uzun lafın kısası, gelecek planlarımı şimdiden açıklayamam. Çünkü Hariri politikasını ve büyük ulusal mirasını terk etme niyetinde değilim. Bekleyip göreceğiz. Karar almak için kendime zaman vermek istiyorum. Aceleci olmak istemiyorum. Refik Hariri ve Müstakbel Hareketi tabanına yönelik örgütsel olmanın ötesinde bir eğilimim var. Aynı şekilde Başbakan Saad Hariri ile siyasi ve kişisel ilişkilerim de sürüyor. Ancak gelecek için nasıl bir rol alacağım ve bunun şekli, dikkatli düşünmeyi gerektiren bir konu.