Lübnan İçişleri Bakanı Nihad Meşnuk, başta Adalet Bakanı Selim Ceraysati ve Beyrut’un önde gelen ailelerinden olan Ziyad Itani olmak üzere kendisini seçimler nedeniyle yargıyı sömürmekle suçlayanlara cevap verdi.
Meşnuk, Lübnan medyası aracılığıyla verdiği cevapta şunları söyledi:
“Komploya kurban edilerek bir sabah uyandığında İsrail casusu olarak suçlanmak ne demek ben bilirim. Benden başka kimse bilemez. İsrail hakkında hiç kimse İsrail’in ilk, tek ve sürekli düşman olduğundan öte bir bilgiye sahip değil. 1998-2003 yılları arasında haksız yere Suriye istihbaratının kararıyla ülkemden 5 yıl sürgün edildim. Bugün yanımda duracak yargıyı, adaleti ve kanunu savunacak seçkin tek bir kişiyi dahi yanımda bulamadım. Bu 5 sene içinde çocuklarım arkadaşlarından casusluğun yanı sıra, babaları ve işi hakkında daha önce kimsenin muhatap olmadığı suçlamaları duydular. Onlar daha çocuk. Beni arkadaşlarımdan uzak tuttular. En yakınlarım dışında kimse ailemin kapısını çalmadı. Bazıları benimle aynı sürgün otelinde yaşıyordu. Sevgili dostum Ferid Makari ve şehit Vissam el-Hasan dışında kimse telefonla dahi benimle konuşmaya cesaret edemedi. Bunlar dışında ‘Sefir’ gazetesindeki makalelerimde bahsettiğim diğer isimler olmasaydı havadan sudan konuşacak kimseyi bulamazdım. Taha Mikati’yi tanımış olmasaydım sürgün yıllarım uzardı. Öncelikle Sefir’deki yazılarım sayesinde Allah, Talal Selman, Saad Hariri ve şehit Refik Hariri ile tanışmayı bana bahşetti. Bana onur, şeref, milletvekilliği ve bakanlık bahşetti.”
Meşnuk açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:
“Niçin Ziyad Itani, ailesi ve onun masumiyeti yanında olanları çok görüyorlar? Mişel Avn çabalasa hatta Baabda Sarayı’nda başkan olsa bile uzaklaştırıldığını unutmayacak. Tüm bunların ve daha fazlasının, sözlerimin, seçimle ilgili olarak Ziyad Itani ile Araplığı ve vatanseverliğinin masumiyeti ile hiçbir ilgisi yok. Çünkü adaletsizlik yapanlar zulmün anlamını bilmiyorlar. Manyetik zihinlerin sözcükleri ya da eylemleri umurumda değil. Tatlı sudaki tehdit olarak gördüğü suçlamaları denizde battı. Yapamadıkları o şey ortaya çıktı. Suçlayanlar adaletten, yargıdan, adillikten ve kahramanlıktan konuşmadan önce vicdanlarını kaybetti. Ne derlerse desinler, güvendikleri tuzakları ne olursa olsun bunların cevabı ayette verildi. ‘Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti! Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur.’” (İsra 17/81)