Küçük bir ülke olmasına rağmen Lübnan, gelecek haftalar ve aylar içinde Ortadoğu’da var olan iki irade arasında çatışma alanı olmaya gebe; bu iradelerin ilki uluslararası bir hedef olan “İran nüfuz alanını daraltma” iradesidir, ikincisi ise İran’ın nüfuzunu koruma direnişi.
ABD’nin tutumu belli, O da bir tek Hizbullah’ı veya bu partinin askeri kanadını değil de, bir devlet olarak Lübnan’ın tümünü, Ortadoğu’da, Suriye’de, Lübnan’da, Irak’ta, Yemen’de ve hatta Batı Sahra’da terörün yayılmasından sorumlu tutmakta. Ayrıca, Hizbullah’ın İran adına ve İran’ın cömert sponsorluğuyla Lübnan’da ve dünyanın diğer bölgelerinde devlet sisteminin çökmesinden ABD’nin aşırı rahatsızlık duyduğu da bilinmekte.
İran’ın Hizbullah’ı civar ülkelerinin içişlerine müdahale aracı olarak kullandığı ve bunu Irak, Suriye ve Yemen’de başarıyla kullandığı bilinmekte; Bu birinci hipotez.
İkinci hipotez ise şu şekildedir: Son konuşmasında Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, “Lübnan devletinin vatandaşlarını korumak zorunda olduğunu” belirterek, ABD ve Körfez ülkelerinin son zamanlarda terör listesine aldığı Lübnanlı kişi ve şirketlere atıfta bulundu. Bu, Hizbullah’ın bakış açısından, Lübnan devletinin bir bütün olarak “terörist olmakla suçlanan herkesi savunması” gerektiği anlamına geliyor!
Tabii ki, ikinci hipotezde açık bir çelişki var: Bir yandan parti, milislerinin militarist davranışlarıyla ve devletin dışında yaptığı müdahalelerle devleti engellemekte, ama aynı zamanda parti, üyelerinin uluslararası kovuşturmadan korunmak istemektedir.
Her zaman şu söylem ona sürülmüştür: Lübnan devleti, bu haliyle, “Hizbullah’ın” faaliyetlerini kısıtlamaya veya faaliyetlerini durdurma yeteneğine sahip değildir, problemlerden uzak durma prensibi fiiliyatta anlamı olmayan bir politikadır ve Lübnan’ın icadıdır. Lübnan’ı “Hizbullah’ın” yaptıklarından sorumlu tutulması demek, Hizbullah’ın hükümet ortağı olması yüzünde, özellikle Lübnan’da faal olan iki siyasi bileşenine atıfta bulunmak demektir, ilk bileşen, kendini teorik olarak Hizbullah’ın davranışlarından teoride uzak tutmakla birlikte Hizbullah’ın Şii bileşen üzerindeki kerhen veya seve seve uyguladığı kontrolden fayda sağlayan Emel Hareketidir.
İkinci bileşen ise devletin başında bulunan Özgür Milli Yurtseverler Hareketi ve liderlik kadrosudur. Zamanında bu politik akımın Hizbullah’la ittifak kurmasına ses çıkarılmamasına rağmen, bu tür bir davranışa toleransla bakılmayacağı aşikardır ve ikisinin ittifakı Lübnan Devletinin Hizbullah’ın yaptıklarından sorumlu tutulacağı anlamına gelecektir.
Emel Hareketi, Hizbullah ve Özgür Milli Yurtseverler Akımı arasındaki ittifak uluslararası toplum tarafından Lübnan devletinin tümünün kasırganın içinde olacağı ve dünyaya karşı politik ve ekonomik olarak yüz yüze geleceği anlamına gelecektir. Hizbullah’ın, iş sahibi İran adına bölgedeki çatışmalara müdahalesi bu partiyle yapılan her türlü ittifakın bu kabul edilemez işlerinin tasvip edilmesi anlamına gelecektir! Siyasi erozyon etkenleri gelecek aylarda etkisini gösterecek ve beklenen Lübnan hükümetini kalbinde vuracak. Zira; uluslararası bakış açısıyla ‘Hükümet’ ve ‘terör örgütü’ arasında ittifak kurmak artık mümkün değildir. Yüce Genel Sekreter’in afilli hükümetten istediği gibi, Lübnan’ın “vatandaşlarını savunması” kabul ederse uluslararası toplumun terörizm olarak kabul ettiği işe ortak olacaktır! Hükümet kabul etmezse devletin işleri dönmeyecek! Buradaki en büyük kaybeden Lübnanlılar olacak.
Bu yüzden, Lübnan’daki çelişen bileşenler arasındaki seçimlerden sonra başlaması beklenen balayı başlama tarihinden önce sona erecek!
İşin tuhaf tarafı şu ki, Hizbullah Genel Sekreterinin Lübnan Devletinden (terörist olmakla suçlanan) vatandaşlarını koruma talebi «yolsuzlukla mücadele» konusu kapsamında geçti. Bir devletin bir mezhepten olan vatandaşlarının başka bir devletin hükümetine veya başka bir devlete bağlı olduklarını ilan etmelerinden daha büyük bir yolsuzluk olur mu? Yoksa yolsuzluk bir tek bir biçimde olur da diğer biçimlerde olmaz mı?
Lübnanlıların karşılaştığı en büyük problem Hizbullah’ın kendilerini veya çoğunluğu anlama derdine düşmemesi, böyle bir hedefi olmamasıdır, zira; parti ideolojisi insanların kaygılarını anlamaktan kendini alı koyar. Bu parti pastayı kendisine saklamayı yeğler ve hatta pastanın tümünü bir tek kendisi yemek ister!
Yani, uluslararası irade ile İran iradesi arasındaki beklenen çatışma sahası Lübnan olacaktır. Burada iki senaryo beklenmektedir; ilki, Bazı Lübnanlı siyasi unsurların, biraz da cesaret ve artan uluslararası baskıyla birlikte, Hizbullah’ı politik partiye çevirebilirler. Bunu başarmak için Hizbullah’ın silahlarını devletin resmi ordusuna teslim etmesi, fon kaynaklarını, diğer tüm politik partilerde olduğu gibi, devletin kontrolü altına koyması, kendisini Lübnan ve uluslararası kamuoyuna, yavaş yavaş dahi olsa açmalı ve bölgeye aktif müdahaleden hemen vazgeçmeli. Tüm bunlar Lübnan’ın çıkarlarına ve Lübnan devletinin istikrarına hizmet edecek eylemlerdir.
İkinci senaryo ise karanlık senaryodur; bu senaryoda Veli Fakih ideolojisine saplanmış Hizbullah ve müttefikleri, her kimse, Lübnan’da iktidarı alması ve Arap dünyası ve gelişmiş dünyaya sırtını dönmesidir. Bu iki senaryonun ortası olan yol ise, yani Hizbullah’ın iç ve dıştaki davranışlarının üzeri örtülmesi ve yaptıklarının önünde durulmaması uluslararası arenada kabul edilebilir olmaktan çıktı ve en son tehditlerde açıkça duyulduğu üzere, Lübnan Devletinin terör listesine girmesinin yolunu açmaktadır.
Günümüzde “Hizbullah’a” yapılacak teklif devlet ve terörizm arasında seçim yapmasıdır. Ama bu teklifin “Hizbullah’ın” muhalifleri tarafından verilmesi beklenemez. Bu teklif ancak “Hizbullah’ın” müttefikleri olan Emel Harekatı ve Özgür Milli Akım tarafından yapılabilir. Zira; bu iki akım veya parti Lübnan’ın kaosa sürüklenmesin, Veli Fakih hendekleri arkasında siper tutmasının ve uluslararası terörist damgası yemesi halinde ilk kaybeden olacaktır!
Hizbullah’ın müttefikleri için, kriz ve çıkmaz yolun gidişatı görünüyor, tumturaklı söylemler bu problemi örtbas edemeyecek, zira; çatışma artık yerel değil, bal gibi uluslararası. Hizbullah’ın önünde iki seçenek var: Ya terörizm yolunda gitmek (Hizbullah buna “kamuflaj” yollu direniş diyor) ya da İran’ın nüfuzunu sona erdirecek açık bir yolda yürümek. İki yolu aynı anda yürümek ve Lübnan’ı içteki silahların tehdidi altında rehin almak, Lübnan Devletinin başarısız devletler listesine girme riskine yol açar. Zaman, Lübnanlıların stratejik tercihlerini yapmaları zamanıdır!
Ez cümle:
“Hizbullah’ın” Lübnan Devletinden talepleri ila uluslararası istekler cenderesinde Lübnan halkı eziliyor ve Lübnan’ın yerel para birimi değer kaybetme tehlikesiyle yüz yüze kalıyor!