Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Lübnan krizi, kaçınılmaz çatışmaya açık | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Lübnan Başbakanı Sad el-Hariri’nin istifasıyla meydana gelen kriz, Lübnan tarihinin hiçbir krizine benzemeyen nitelikte. Hariri’nin istifası hakkında birçok yorum ve analiz yapılsa da, Hariri, istifa konuşmasında onu bu kararı almaya iten sebepleri açıkça dile getirdi. Yaklaşık bir yıl önce, Sad el-Hariri’yi Başbakanlığa, Mişel Avn’ı Cumhurbaşkanlığına taşıyan bir siyasi çözüme ulaşılan ülkedeki durumun bu noktaya gelmesinin ardındaki başat sebep Hizbullah ve onun arkasındaki İran’dı. Bütün bunlara rağmen, Hizbullah-İran ekseninin, Hariri’nin istifasına ve istifanın getirdiği taleplere nasıl yaklaşacağı ve bu konuda alınacak kararların nasıl bir sonuç doğuracağı sorusu hala cevabını bekliyor.

Hizbullah ve Lübnan içindeki ve dışındaki müttefiklerinin, Hariri’nin istifasındaki asıl sebebi sümen altı etmeye çalışırken, Hizbullah muhalifleri, işlerin artık geri dönülemez bir noktaya geldiğini düşünüyor. Krizden çıkış için öne sürülen senaryoların merkezinde, Hizbullah’ın silah gücünün yok edilerek, Hizbullah’ın yer almayacağı bir Hükümet kurulması yoluyla ülkede bir güç dengesi oluşturulması konusu bulunuyor. Hizbullah’ın siyasi otoriteden uzaklaştırılması düşüncesi ise hiç kimsenin siyasetten dışlanmaması ilkesi gereğince ve Hizbullah’ın bu seçeneği asla kabul etmeyeceği göz önüne alındığında imkansız gözüküyor.

Sebepleri yok saymak

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Hariri’nin istifasına dair değerlendirmelerde bulunduğu dünkü konuşmasında, Hariri’nin istifa konuşmasında öne sürdüğü sebeplerin ciddiye alınmaması ve istifanın şekline yoğunlaşılması gerektiğini söyleyerek, topu Cumhurbaşkanı Michael Avn’a attı. Hariri’nin istifasından Suudi Arabistan’ı sorumlu tutan Nasrallah, Lübnan Hükümeti’nin başarılı olduğunu ve istifa etmemesi halinde daha başarılı işler yapacağını dile getirerek, Hizbullah’ın Lübnan’ın istikrarını koruyacağını vurguladı.

Nasrallah’ın sözlerine cevap gecikmedi. Mustakbel Partisi Başkan Yardımcısı ve Eski Bakan Ahmet Fatfat, Nasrallah’ın açıklamasını “Savaş ilanı” ve “Bala zehir karıştırmak” şeklinde niteledi. Partinin Genel Başkan Vekili Fuad Sinyora ise Hizbullah ve Cumhurbaşkanı Michael Avn liderliğindeki Ulusal Özgürlük Partisi’nin, krizin çözümüne güç kaybetme endişesiyle yaklaştığını söyledi. Sinyora, açıklamasında, “Hariri, İran’ın emirleriyle hareket eden Hizbullah’ın Lübnan’ı krize çektiği yönünde uzun zamandır uyarılar yapıyordu. Uyarılarının cevap bulmaması üzerine istifa etti” dedi. Çözüme Taif Anlaşması ve anayasa’ya uygun hareket ederek ulaşılabileceğinin altını çizdi.

Öte yandan, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Hariri’nin, “Yeter” deme noktasına geldiğine dikkat çekerek, istifasından Hizbullah’ı sorumlu tuttu. Hariri’nin verdiği kararı desteklediklerini belirten el-Cubeyr, “Hizbullah’ın, attığı her adımda Hariri’yi engellediği açıktı” dedi.

Cumhurbaşkanı’nın tutumu

Lübnan’daki siyasi grupların ülkedeki son siyasi çözümün de başarısız olduğunu bildirmesine rağmen, Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada, çözüm için bir şey söylemenin erken olduğunu söylüyor. Suudi Arabistanlı kaynaklar ise Şark’ul Avsat’a yaptıkları açıklamalarda, Lübnan’daki son siyasi krizin çözüm sürecine vurgu yaparak, Başbakan Hariri’nin, Michael Avn’ın Cumhurbaşkanlığını Lübnan’daki siyasi tarafların karşılıklı anlayış içinde olması ve Hizbullah’ın, tedricen Suriye’deki varlığını sonlandırması şartıyla kabul ettiğini ifade ediyor.

Yaklaşık bir buçuk yıl Cumhurbaşkanlığı makamının boş kaldığı ülkede, Cumhurbaşkanlığı makamına oturan Hizbullah’ın yakın müttefiklerinden Avn’ın, bu talepleri en geç bir yıl içinde yerine getirmesi beklenirken, Lübnan, bu süre içinde Hizbullah eliyle giderek daha fazla İran etkisine sokuldu. Bununla beraber, örgüt, Suriye’deki varlığını sonlandırmadığı gibi Esed rejimine bağlı bakanların Lübnan’ı ziyaretinden sonra ülkede Esed rejimiyle ilişkilerin normalleştirilmesi konuşulmaya başlandı. Bütün bunların yanı sıra, Hizbullah, Kuveyt’te güvenlik sorunlarına yol açarken, Yemen’den Suudi Arabistan’a balistik füze saldırısı düzenlenmesi olayına da karıştı.

Hizbullah’ın Silahı

Başbakan Hariri, istifa konuşmasında, istifasının sebeplerini sayarken, İran’ın Lübnan’da devlet içinde devlet kurduğuna ve son sözün sahibi olduğuna dikkat çekerek, Hükümet ortağı olan Hizbullah’ın, silah gücünü kullanarak Hükümete emrivaki yaptığını dile getirdi. İran Dışişleri Bakanlığı ise konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Hariri’nin istifasını “Lübnan ve bölgede yeni gerilimler oluşturma senaryosu” şeklinde niteledi. Hizbullah’ın İran’dan silah desteği aldığı ve her iki tarafın Suriye’deki savaşta Esed rejimini desteklediği bilinen bir gerçekken, Hariri, birçok kez, Hizbullah’ın Suriye’deki savaşın bir tarafı olmasını reddetmişti.

Bu gerçeklikler karşısında, Lübnan Güçleri Partisi Basın ve İletişim Sorumlusu Charl Cabbur ve Beyrut Stratejik Doğu Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Dr. Sami Nadir, konuya ilişkin yaptıkları değerlendirmede, Lübnan’daki krizin çözümünün önündeki en büyük engelin Hizbullah’ın silah gücü olduğunu dile getiriyor. Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen Lübnan Başbakan Yardımcısı ise Hizbullah’ın silah gücünün varlığını İsrail tehlikesiyle bağdaştırarak, uluslararası toplumdan, Hizbullah’tan silah bırakmasını istemeden önce Lübnan’a yönelik İsrail tehdidini ortadan kaldırma çağrısı yapıyor.

Sünnilerin temsiliyet meselesi ve Tarafsız Hükümet

Cumhurbaşkanı Michael Avn’ın, yeni Başbakan’ın belirlenmesi için istişare toplantısı düzenlenmesi çağrısını zamana yayması, Hariri’nin yerine Başbakanlık görevini üstlenecek Sünni bir ismin belirlenmesinin zor olduğunu düşündürüyor. El-Merda Partisi Başkanı Süleyman Franci, Sünni kesimi kısıtlayacak bir Başbakan’ı reddettiğini açıkça söylerken, Demokratik Buluşma Partisi Lideri Velid Canbolat ise kriz için en iyi çözümün Ulusal Birlik Hükümeti kurulması olduğunu dile getiriyor. Canbolat’ın görüşü, Cumhurbaşkanlığı makamının Hizbullah’a yönelik siyasetini değiştirmeyi ya da Hizbullah’ın yer almadığı bir Hükümet’in kurulmasını reddeden Michael Avn’ın görüşüyle paralellik arz ediyor. Canbolat, Avn’ın, Lübnan’ın ulusal birliğinin korunması konusuna vurgu yaparak, “Herhangi bir kesimin yönetimden dışlanmasıyla ulusal birlik korunamaz” uyarısını yapıyor.

Şark’ul Avsat’a açıklamalar yapan Charl Cabbur, mevcut şartlarla herhangi bir hükümetin kurulmasını imkansız görürken, Sami Nadir ise “Tarafsız Hükümet”in çözüm olabileceğini dile getirerek, Tarafsız Hükümet içindeki Partilerin bir arada duramaması halinde ülkenin her türlü ihtimale açık bir siyasi çatışmaya sürüklenebileceği uyarısını yapıyor.

Ardı ardına siyasi krizler

Lübnan, 2005 yılından itibaren ardı ardına gelen siyasi krizlerle boğuşuyor. Bu krizlerin büyük çoğunluğu Hariri ile Hizbullah arasındaki görüş ayrılığından kaynaklanırken, bazen suikastler, bazen de silahlı çatışmalar şeklinde kendini gösteren siyasi tıkanıklıklara sebep oluyor.

Lübnan karışıklıklarla karşı karşıya kalırken, bazı kesimler, Sad el-Hariri’nin istifa etmesinin, Hizbullah’a karşı muhalefetin nabzını ölçmek için bir fırsat doğurduğunu söylüyor. Bu görüşünü dillendiren kesimler arasında öne çıkanlar ise Erez Devrimi Oluşumu ve Eski Başbakan Refik Hariri’nin, 14 Şubat 2017 tarihinde bir suikastle öldürülmesinden sonra kurulan 14 Mart Hareketi. ABD Başkanı Donald Trump’ın Eski Müsteşarlarından Lübnan Asıllı Dr. Velid Faris de bu görüşü dillendirenlerden. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Lübnan Hükümeti’ne destek verdiğini ve Hizbullah’ı terör örgütü olarak kabul ettiğini ilan etmesi de bu görüşü savunanları cesaretlendiriyor.

Muhalefet hazır mı?

Şark’ul Avsat’a bir açıklama yapan 14 Mart Hareketi Genel Sekreteri Faris Sueyd, siyasi çözümle birlikte yok olan muhalefetin birleşme ihtimalinin, Sad el-Hariri’nin istifasıyla yeniden mümkün olduğunu ifade ederek, sözlerine “Sadece Sünni muhalefet değil, farklılıklarına rağmen Hizbullah’a muhalif olan bütün halk kesimlerini kastediyorum” cümlelerini ekledi.

Sueyd, Hizbullah’ın silah gücüne karşı konulması hakkında da şu değerlendirmeyi yapıyor;

“Esed rejimi 2005 yılında Lübnan’dan çıkarıldığında, bu mücadele için var olan ulusal hazırlık, bugün Arap ülkeleri ve uluslararası toplumun yaptığı hazırlıktan daha güçlüydü. Fakat bugün durum tam tersine döndü. Durum, ulusal iradenin birleşmesini gerektiriyor. “