Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Lübnan tehlikede, durmayın, bir şey yapın | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Sekiz dakika! Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin istifa konuşması tam sekiz dakika sürdü ve Lübnan’ın Suriye-İran ittifakındaki sekiz yıllık zoraki birlikteliğini tarihe gömdü. Hatırlatayım; bu süreç bölgede bir istikrar arayışı için Hariri’nin 2009 yılında Suriye’ye ziyaretiyle başladı. Ancak ziyaret, diğerleri gibi başarısızlıkla ve Lübnan’ın Suriye-İran eksenine eklemlenmesiyle sonuçlandı.

Konuşmanın koşullarını, istifanın gerçekleşip gerçekleşmediği tartışmalarını bir yana bırakırsak, bu sekiz dakikanın ülke, bölge ve uluslararası alanda tamamen yeni bir süreci tesis edeceği kesin gibi gözüküyor.

Hizbullah’la varılan siyasi anlaşmaların sonuncusu General Mişel Avn’ın başkanlığında ve Hariri’nin başbakanlığında kurulan milli birlik hükümeti anlaşmasıydı.

Anlaşmada, Suriye’deki savaş, Hizbullah’ın savaşa müdahil olması, Suudi-İran ayrışmasıyla ilgili duruş gibi büyük çaplı ihtilaf konuları bir yana bırakıldı. Bunların yerine devletin iyileştirilmesi ve yeniden tesisi mantığının hâkim olduğu iç dosyalara odaklanıldı. Bu dosyalar devlet müesseselerinde memurların tayini, bütçenin onaylanması, parlamento seçimlerine hazırlık ve kamu hizmetlerinin geliştirilmesiydi! Üzerinde anlaşılan başlıkların çoğu anlamsız kaldı ve uygulanması için Cumhurbaşkanı ve Hükümet Başkanı’nın manevi ağırlığını her gün koyması gerekti.

Bu esnada Hizbullah, Suudi Arabistan’a karşı politikasını ve ortak Arap ulusal güvenlik çıkarlarına karşı tutumuna hız verdi. Projesinden bir milimetre dahi geri adım atmadı ve 1701 numaralı karara rağmen uluslararası basın önünde Güney sınırlarında askeri tatbikatlar düzenledi. Suriye ve Yemen’deki müdahalelerini yoğunlaştırdı.

Ard arda düşen önceki anlaşmalarda olduğu gibi bu anlaşma sırasında da sonrasında da Hizbullah değişmedi. Hizbullah’ın Lübnan’ı kurtarmak için her zaman ard arda gelen anlaşmalara ihtiyacı vardı. Zira Lübnan, Hizbullah için bir vatan veya bir halk değil bölgedeki operasyonları için sakin ve sessiz operasyon odasıdır. Cesurca itiraf edelim; Lübnan’ı bölge yangınlarından uzak tuttuk ama bunun başlıca ve asıl nedeni, Hizbullah’ın genel merkezi ve karargâhı saydığı Lübnan’ı maceraya sokmak istememesiydi. Zira Lübnan’ın tümü Hizbullah’ın hem operasyon odası hem de karargâh merkeziydi.

Hizbullah değişmedi ama Suudi Arabistan’ın kendisi değişti. Bu değişimle birlikte Suudilerin bir kere daha sabredeceklerine dair yaygın beklenti de suya düştü. Suudi Arabistan’ın ve Körfez sisteminin güvenliğine karşı saldırılar karşısında Krallığın çaresiz kalacağına dair eski varsayımlar da boşa çıktı. Hizbullah’ın bölgedeki ve dünyadaki büyük ülkelere karşı savaşan bir süper güç olduğuna dair narsistik kuruntular da bitti. En tehlikeli olanı da Lübnanlıların terörist militanlara karşı sorumluluklarından kaçabilmelerinin ve onlarla bir arada yaşamanın kolay olabileceğine dair kuruntularının boşa çıkmasıdır. Bundan sonra Lübnanlılar Hizbullah’ın sabotaj, bombardıman, cinayet ve saldırganlığını devam ettirebilmesi için gerek duyduğu her şeyi Hizbullah’a temin ederek rahata erişeceği kuruntularından arındı.

Lübnan tarihinin en zor ve öneme sahip dönemeçlerinden birine girmek üzere. Zira Hizbullah, Lübnan’ı dünyayla arasına koydu. İran’ın güvenlik ve askeri kolu olan Hizbullah’ın rolünü Lübnan’dan neşter ile koparmak gibi zor ve acılı bir ameliyatın yapılması gerekmektedir.

Dört ay önce bu sayfalarda “Lübnan ikinci bir Katar olma yolunda” başlıklı bir makale yazdığımda bazı arkadaşlarım karamsar olduğumu ve karanlık senaryolar öngördüğümden şikâyet etmişti. Maalesef olaylar Lübnan’ın daha da karanlık bir senaryoya gireceğini gösteriyor. İhraç kalemlerinin bazılarının durdurulması, Lübnan lirası ve bankalarına yönelik baskının artması, Körfez’deki Lübnanlıların Lübnan’a para gönderememesi, Lübnan’a hava taşımacılığının çift yönlü olarak durdurulması gibi başlıklar bu senaryonun sadece bir bölümüdür.

Farkına varmamız gereken şey, Suudi Arabistan’ın birçok seçeneğe sahip bir konuma ulaşmış olması. Bundan sonra Lübnan’da Hizbullah’ın bulunduğu hükümet kurulmayacaktır. Eğer Hizbullah, cumhurbaşkanına, Velid Canbolat’a, Nebih Berri’ye ve diğer politikacılara tek renk hükümet kurma konusunda baskı yaparsa, Suudi Bakan Thamer el Sabhan’a göre bu “savaş hükümeti”nden de öte bir hükümet sayılacaktır. Böyle bir gelişme yaptırımları hızlandıracak ve Lübnan’ı daha hızlı bir çöküşe sürükleyecektir.

Şu ana kadar Lübnan’ın politik söylemi Hariri’nin istifa ettiğindeki söylem seviyesine gelmedi. Bence istifa ve sonrasındaki koşullar insanların kafasında şüphelere neden olan büyük çaplı bir karşı kampanya karşısında Lübnan’ı daha da karmaşıklaştıracaktır. Ancak Hariri geri dönecek ve işler rayına oturacak, ülke de istifanın gereklerini yapacak, istifa metni ve etkilerinden kurtulacak.

Bu gazetede Lübnan’a yönelik Suudi politikası hakkında yazmıştım. Suudi Arabistan’ın Lübnan politikasının eksikleri, kusurları ve vurdumduymazlığını irdelemiştim. Yazılarım sansürsüz, uçları törpülenmeksizin ve noktasına virgülüne dokunulmadan yayınlandı. Hariri’nin istifasıyla ilgili çok şey söyleyebilirim. Verilerin ortaya çıkmasıyla birlikte Başbakan Saad Hariri’nin dönmesini bekliyorum. Bu olunca da aklıma gelen soruları kendisine soracağım ve konu hakkında yazacağım.

Şunu anlamakta yarar var; artık önümüzde yeni bir Suudi Arabistan var ve Lübnan sorumluluğunu artırmalı. Zira olan oldu ve yazılan yazıldı. Lübnan’ın devlet adamları bir heyet kurarak Suudi Arabistan’a gitmeli ve gelecekteki ilişkileri tartışmalı. Lübnan davasını bekleme ve erteleme tuzaklarından kurtarmalı.

Zira Lübnan tehlikede. Durmamalı, bir şey yapmalı.