Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Lübnanlılar, ülkelerinin imajını değiştirebilir | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Son birkaç hafta, uluslararası platformlar Lübnan’ın varlığına şahit oldular. En yüksek makamdaki kişi, uluslararası talebin Lübnan’da istikrar ve güvenliğin devam etmesi doğrultusunda olduğunu açıkladı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Lübnan ile ilgili 1559 nolu karardan 1701 nolu karara kadar uluslararası kararların önemine vurguda bulundu. Konsey, Lübnan’ı desteklemek üzere Paris’te toplanan Uluslararası Grubun tutumuyla uyumlu olarak Lübnan hükümetinin, ülkesine etkili bir destek kazanabilmesi için izlemesi gereken yolu çizdi. İlk etapta Paris’te ardından da New York’ta yayınlanan BMGK bildirisi, Lübnan’ın mevcut olandan farklı uygulamalar ortaya koymasını gerektiriyor. Elbette ki ‘güveni geri kazanma hükümetinin’ 1559 nolu kararı Arapça tercümeden silmemesi gerekiyor.

Uluslararası toplum, ‘Lübnan’ı bölgedeki yangınlardan uzaklaştırmanın gerekliliği’ başlığı altında bir araya geldi. Hatırlamak isteyenler için bu gereklilik, Lübnan hükümetinin bakanlar bildirisinde ve yemin metninde mevcuttur. Fakat problem şu ki bu gereklilik, uygulanma esnasında kasıtlı olarak ihmal ediliyor. Bu durum, Lübnan’ın barışını ve istikrarını neredeyse direniş ekseninin avuçlarına bırakacaktı. Bunun için aslen askıda olan anayasayı ve ulusal uzlaşı belgesini yönetim tabakasına hatırlatmak için 1559 kararına vurgu yapıldı. Zira ordu ve güvenlik organlarının dışındaki bütün silahlı güçleri sonlandırmak, kurucusunun resmi kurumları kemirerek ve içini boşaltarak Lübnan devletini parçalamaktan başka bir düşüncesi olmayan paralel milisleri feshetmek gerekiyordu.

Uluslararası toplum, Lübnan’ın güneyinde güvenliği ve istikrarı sağlayan UNIFIL güçleri aracılığıyla Lübnan’a yardım etti. Bölgedeki imarı ve ekonomik kalkınmayı yeniden gerçekleştirdi. Bütün devletler ve bölgesel kuruluşlar, Lübnan’ın istikrarının korunması için yapılan çalışma ve girişimleri destekleyerek, yoğun bakımdan çıkması için Lübnan’a yardım edilmesini teşvik etti. Bunun için yönetim sınıfına ve koalisyona giderek, dış çatışmalardan uzak kalmak için tarafsızlık ilkesini bütün yönleriyle ve gerçek anlamda uygulamaya davet edilmesi gerekiyordu. Baabda Deklarasyonu, yeniden etkinleştirilip tamamen ve gerçek bir şekilde uygulanmaya konulmalıydı. Bilmeyenler için (Güvenlik Konseyi ve Arap Birliği tarafından kabul edilen) Baabda Deklarasyonu, uluslararası bir belgedir ve bu belgeyi imzalayanlar onaylamıştır. İmzayı atanlar, meclis ve hükümette aktif olan ve önde gelen Lübnanlı güçlerdir. Söz konusu belgenin içeriğinde, Lübnan’ın yüksek çıkarlarını, ulusal birliğini ve iç barışını korumak için eksen politikasından, bölgesel ve uluslararası çatışmalardan soyutlanması, bölgesel kriz ve gerilimlerin olumsuz yansımalarından uzaklaştırılması ve bunun dışında uluslararası meşru kararlara, Arap Birliği’ne ve Filistin meselesine bağlı kalmanın gerekliliği yer alıyordu. Bundan dolayı uluslararası toplum, Lübnan’daki yöneticileri halkın ve ülkenin çıkarlarına karşı sorumlu olmaya çağırdı. Çünkü iktidarın önceliği Lübnan’ın maslahatı olmadığı zaman sadece dış desteğe itimat etmek abesle iştigaldir.

Bu bağlamda şuna işaret etmek gerekiyor. Paris 1 Konferansı’ndan beri –bugün Paris 4 konferansına yaklaşıyoruz- Lübnan’ın dostları, Beyrut’un ekonomik olarak ülkenin istikrarını garantileyecek ve Lübnan’ı sivil devlet rayına yeniden oturtacak reformlara bağlı kalmasını istedi. Zira sivil devlet, anayasaya ve isteğe bağlı uygulanmaması gereken kanunlara saygı göstererek, anayasayı tek mercii olarak görmektedir. Bu şekilde devlet, Lübnan’ın dokusunu parçalayan mezhepçilikten kurtulacaktır. Ancak Lübnan, taahhütlerine bağlı kalmaya devam etmede zorluklar yaşıyor.

Buna rağmen sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen savaş ve para emirleri, ülkede bütün Lübnanlıların olması gereken yer altı ve yerüstü kaynakları bölüştüler.

Lübnan’ın dostları, ülkeyi korumayı amaçlayan uluslararası kararların arkasında durarak yönetici sınıfına, silahın devletin elinde olması gerektiğini hatırlatmak istedi. Lübnan anayasası ve Taif anlaşması da bunu teyit etti. Herkes, Hizbullah silahlı güçlerinin ülkede omurgayı bölen ihtilaflı bir mesele olduğunu biliyor. Lübnanlıların çoğu, Hizbullah silahlı güçlerinin insanlar için güven ve istikrar getirmeyeceğini düşünüyor. Hizbullah silahlı güçlerine ayar çekmenin, silahları ve silahlı kimseleri kapsayacak şekilde bir format bulmanın ve silah gücünün Bakanlar Kurulu’nu temsil eden siyasi otorite ve orduyla sınırlandırmanın zamanı gelmiştir. Yoksa Hizbullah’ın iktidara dikte ettiği şu anki otoritesizlik, dışarıda Tahran’ın isteğine ve Kudüs Gücü’nün planlarına göre bölgenin istikrarını sarsacak şekilde kullanılmaya devam edecektir. Bu da Lübnan’ı Arap çevresiyle karşı karşıya getirecek, içeride toplumumuzu parçalamaya devam edecek ve dışarıda ise Lübnan’ın önüne engeller çıkaracaktır. Böylece Lübnan, istikrarını ve egemenliğini korumak için Arapların ve uluslararası toplumun şemsiyesini ve desteğini kaybedecektir.

Devrim Muhafızları tarafından sınırların değiştirilmekle tehdit edildiği bir zamanda Lübnan’ın kendi başını korumaktan başka bir seçeneği yoktur. 1969 yılındaki Kahire Anlaşması, Lübnan’ın egemenliğinden vazgeçtiği ve bunun üzerine felaketlerin başladığı ilk anlaşmadır. Hâkim koalisyon, bağımsız devleti geri kazanmanın yollarını arayan Lübnanlı vatandaşı; özgürlerin sığınağı, kış ve yaz mevsimlerinde tatilcilerin yurdu, üst düzey tedaviye ihtiyaç duyanların hastanesi, başarı okulu, sanat üniversitesi ve yıldızlar tiyatrosu olan güzel Lübnan’ı geri getirme konusunda bir nevi ümitsizliğe sevk etti. Lübnanlı vatandaş, kendisini nasıl biteceğini bilmediğimiz nefretle dolu bir çağda buldu. Eğer 2018 yılı seçimleri, Lübnan’ın şu anki imajını değiştirmek için bir platform teşkil ederse bu çağ bitecektir. Bunun için imkânlar mevcut olup Lübnanlıların elinde bulunuyor.