Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Mahmud Cibril: Eğilmediğin sürece kimse sırtına binemez | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Libya Eski Başbakanı Mahmud Cibril, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, silahlanmanın azaltılması ve seçime hazırlık hükümeti kurulması talebinde bulundu.

Bu günlerde gözler, barış görüşmelerinin yeniden başladığı Libya’ya çevrilmiş durumda. BM, Kaos içindeki bu Arap ülkesinin sorunlarını çözmek için kapsamlı bir uzlaşma planını kabul etti.

Birçok kişi, BM Libya temsilcisi Ghassan Selame gözetiminde Tunus’ta gerçekleşen müzakerelerle başlayan planın başarılı olacağı yönünde umutlu. Onlardan birisi de, Şarku’l-Avsat’a verdiği mülakatta geçmişe nazaran bugün çözümün daha mümkün olduğunu söyleyen eski Başbakan Mahmud Cibril.

Cibril, ‘halkın iradesi her zaman galip gelir’ diyerek, ‘uluslararası toplum olmasaydı Şubat 2011’deki Libya intifadası başarıya ulaşamazdı’ iddiasını reddediyor. Başlangıçta 17 Şubat intifadası ilk aşamada Albay Muammer Kaddafi rejimine karşı ortaya çıktı ve 19 marta kadar devam etti. Sonrasında, 20 Ağustos 2011’e kadar devam eden ikinci aşamaya girdi. Bu aşamada, BM kararlarına dayanarak uluslararası toplumun askeri müdahelesi başladı. Cibril’e göre, rejim, Nato’dan ibaret askeri müdahalenin pazarlanmasında medya yoluyla başarı elde etti. Mahmud Cibril devamla, “Nato sadece 28 ülkeden oluşmasına rağmen, müdahaleye 47 ülke katıldı. Uluslararası toplumun desteklediği Libyalılar ve rejim arasında bir çatışma vardı. Halkı görmezden gelen bu devletler kendi menfaatleri için müdahaleye katıldı” ifadelerini kullandı.

Ancak, 20 Ağustos’tan 23 Ekim’e kadar süren intifadanın üçüncü aşaması, rejimin düşüşüne, devrimcilerin Trablusa girişine ve Kaddafi’nin tutuklanıp öldürülüşüne sahne oldu. İntifadanın o an itibariyle bittiğini düşünen Cibril, ilerleyen günlerde ‘’çeşitli siyasi, dini, ve bölgesel bahanelerle uluslararası çevrelerin desteklediği gruplar arasındaki bir kaynak çatışmasına dönüştüğünü’’ söyledi. Devletin varlığının bitmesiyle kaynaklar üzerinden savaş başladığın çünkü, Libya’da rejimin düşmesinin tüm devlet yapısının çökmesi anlamına geldiğinin altını çizdi. Böylece, silah ve kabile yapılarının çoğalmasıyla, kaynaklar üzerinden dış merkezlerin alevlendirdiği kontrollü bir iç savaş reçetesi yazıldı. Ona göre, tüm bunlar, terör ve aşırıcılığın da yayılmasına sebep oldu. Libya, sınırlarının genişliği, devlet otoritesinin bulunmaması, silah ve para bolluğu sebebiyle aşırıcılığın beslendiği bir yer haline geldi.

Cibril’le yaptığımız röportaj metni şöyle:

-Libya’da şu an durum nedir?

Önümüzde yeni bir yol haritası var. Şu an çözüme her zamankinden daha çok yaklaştığımızı düşünüyorum. Şu sebeplerden ötürü: İlk olarak; çatışan çeşitli gruplar artık tükenme noktasına geldiler ve bir çıkış yolu arıyorlar. ‘Artık barış’ diyecekleri zamana ulaşmamız mümkün görünüyor. İkinci olarak; belki de ilk defa silahlanmaya karşı bir çözüm aranıyor. Üçüncüsü ise; BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ve uluslararası toplum tarafından yeni yol haritasına güçlü bir destek söz konusu. Dördüncü ve son olarak; bu yol haritası bölgedeki güç dengesini olabildiğince yansıtıyor. Geçmişte olduğu gibi dışlayıcı değil, kapsayacılık ilkesini benimsiyor. Elbette, bu harita karar alma mekanizmasını bugünkü şartlarda tekelinde bulunduran egemenlerin direnciyle karşılaşacak. Sanıyorum ki, kapsamlı bir ulusal konferans fikrine hangi makama kimin geleceğine karar veren bu çevrelerden itirazlar olacak. Şimdiye kadar, göreve gelecek kişinin belirlenmesi kabile ve bölgeler arasındaki pazarlıklar yoluyla gerçekleşti. Dolayısıyla, BM’nin onayladığı haritaya yeni temsilcinin bağlı kalması ve Libya toplumunda memnuniyetle karşılanması önemli bir meseledir.

-Libya’da sorunun çözümü hakkında sizin görüşünüz nedir?

Çözüm, kimseyi dışarda bırakmayan, kişiler üzerine değil de ulasal bir proje etrafında, ulusal bir uzlaşmanın sağlanmasında ve projeye katılanların bölgedeki aktörleri tam olarak temsil etmesinde yatıyor. Bu minvalde, Libyalıların kendi aralarındaki diyalog, özel elçi Ghassan Selame’nın temsil edeceği BM şemsiyesi altında Danışma ve Temsilciler Meclisi’nden oluşan bir ortak yönetim himayesinde gerçekleşmeli. Tabi, görüşmeler bu iki meclis arasında olmayacak. Onların görevi, sadece katılan taraflar arasındaki görüşmelerin denetimini yapmakla sınırlı.

Anlaşmada ekonomik unsurların güçlü bir şekilde yer almasının yanı sıra, daha sonra anayasal metne dönüşecek olan bu metnin, bölgeler, merkezi hükümet, kişiler ve aileler için farklı oranlarda petrol gelirlerinden mülkiyet hakları ve hisselerine açıklık getirmesi gerekiyor. Ayrıca, uluslararası çevreler de, içeriğe ve gidişata müdahale etmeden, bu görüşmelerde gözlemci ve garantör olarak rol oynamalı. Bununla birlikte, hükümet, başkanlık konseyinden ayrılmalı ve hükümet için bir ulusal kurtarma programı hazırlanmalı. Tüm yetkiye sahip olacak şekilde ‘’ulusal birlik hükümeti’’ veya ‘’kriz hükümeti’’ denebilecek yapıda bölge ve kabile temelli pazarlık ve kontenjanlardan uzak durulmalı. Merkezi olmayan bir hükümet sisteminde, belediyelere hizmet sağlama sorumluluğunu taşıyan bir mini hükümet kurulmalı. Böylece, merkeze değil, çevreye dayalı bir devlet yapısından söz edilebilir.

-Bu mini hükümetin görevleri nelerdir?

Mini hükümetin görevleri üç başlıkla sınırlı olacak: İlk olarak; nakit akışı, elektrik, güvenlik, eğitim, sağlık gibi kritik alanlarda hizmet sağlamak için acil bir plan ortaya koymak. İkincisi; ordu ve emniyet kurumlarını yeniden yapılandırmaya ve yargıyı aktif hale getirmeye başlamak. Üçüncü olarak da; 18 aylık bir süre içerisinde başkanlık ve parlamento seçimlerini düzenlemek.

-Bu durumda, hükümet ile başkanlık konseyi arasında nasıl bir fark var?

Mini hükümetin görevi tünelden çıkış olacak. Başkanlık konseyinin görevi sadece sembolik; anlaşmaları onaylama ve yurtdışı konferanslarda devleti temsil etmekle sınırlı. Başkanlık konseyinin organlarına dair adlandırmalar Libya’nın toprak bütünlüğünü simgelemeli. Hükümet başkanlığı ve makamlar yeterlilik ve ehliyet esasına göre şekillenmeli.

-Tunus’ta şu an Libya siyasi anlaşmasını (Skhirat Anlaşması) değiştirmeyi hedefleyen görüşmeler yapılıyor. Değişiklik ne yönde seyreder, getirisi ne olur ve Ghassan Selame planı şeklinde adlandırılan BM planı hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Skhirat Anlaşması üzerinde yapılacak değişiklik, şu eksikliklerin giderilmesini hedeflemeli:

Skhirat Anlaşmasında bulunmayan aktör güçlerin entegrasyonu.

Yürütme erkinin çok başlı başkanlık konseyinden ayrılması, yürütmeye katılımcı tüm tarafların üzerinde ittifak ettiği bir eylem planı dahilinde kriz yönetme yetkisinin verilmesi.

Değişiklik veya anlaşma taslağında, mülkiyet hakları üzerinde uzlaşmanın büyük önemine dikkat edilmesi.

Allah korusun, önerilen formülde ortak hazırlık komitesinin değişiklikleri gerçekleştirememesi halinde, değişikliklerin hazırlanması için ya eski görüşme heyetine ya da uzmanlardan oluşan bir teknik heyete geri dönülür.

-Değişikliğin nasıl bir faydası olur?

Değişikliğin önemi, bir çok Libyalının anlaşmayı ve sonuçlarını reddetmesine yol açan Skhirat Anlaşmasındaki sorunlu yönlerle ilgilenmekte yatıyor.

-Seyfülislam Kaddafi’nin ismi ülkenin geleceğine dahil olması yönünde önerildi. Bu tartışmalı teklif hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şahıslar hakkında konuşmayı pek tercih etmiyorum, çünkü ulusal proje bütün toplumu kapsamalı. İnanıyorum ki, her Libya vatandaşı, siyasi hedefleri gerçekleştirmek için şiddete dönüşü değil, sivil, demokratik, hak ve sorumluluk açısından herkesin eşit olduğu ve serbest dolaşımı sağlayan bir devleti kabul eder. Hepimiz kurmaya çalıştığımız siyasi manzaranın bir parçası olmalıyız.

-Libya’ya yönelik girişimlerin çokluğu menfaat ve kazanç odaklı bir rekabeti yansıtıyor mu?

Girişimler açısından, BM’in planı destekleyici olmalı ve bir çıkar çatışmasını yansıtmıyor. Menfaat rekabeti hiçbir zaman Libya’nın çıkarına değildir. Üstelik, krizin çözümünü geciktirebilir. Libya, geniş topraklara, az nüfusa ve zenginliklere sahip bir ülke. Birçoğu için cezbedici olabilir. Libyalıların birlik olmaması halinde, açgözlülük ve kötü niyet müdahale girişimlerini artırır. Söylendiği gibi, ‘’Eğilmediğin sürece kimse sırtına binemez.’’ Yani, biz Libyalılar uluslararası çevrelerin işlerini kolaylaştırdık ve müdahale etmelerine izin verdik.

-Libya’nın bölünme tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna inanıyor musunuz?

Libya’nın bölünmesi uluslararası çevrelerin çoğu için oldukça elverişli bir durum. Hatta bunlardan bazıları, intifadanın ilk günlerinden beri Libya’nın bölünmesi için çabalamakta. Ancak, Libyalılar arasındaki ayrışma ve farklılıklar nereye varırsa varsın, bölünme noktasına geleceğini sanmıyorum.

-Böyle bir tehlikeyi engellemek için atılacak adımlar var mı?

Bölünmenin gerçekleşmemesi için yapılabilecek iki şey var: Birincisi; Libyalıların iktisadi mülkiyet haklarının kabul edilmesi. İkincisi ise, geniş yetkilere sahip ademi merkeziyetçi bir yönetim anlayışı benimsemek.

-Birleşmiş Milletler, silah toplama ihtimali de dahil olmak üzere Libya’daki silahlı gruplar konusunda nasıl bir rol oynayabilir?

Yeni yol haritasının belirlemesiyle, silahlı grupların görüşmelere katılması, elbette olumlu bir gelişme. Silahlı gruplarla diyalogda cezalandırılma korkuları ve başka bir devlet veya uluslararası mahkemeye teslim olmaları dikkate alınmalı. Ayrıca, ekonomik durumlarının zarar göreceği korkusu da hesaba katılmalı. Silahlı grupların hiçbiri tamamen unutulmak istemiyor ve şu an bölgede mevcut hegemonyayı temsil ediyorlar. Onlarla yapılacak her diyalog, bu endişeleri dikkate alan ve menfaatleri koruyan alternatifler sunmalı. Bununla birlikte, devletin kurulması sürecinde onlara engelleyici değil destekleyici olarak muamele edilmeli.

-Halife Hafter’in yeni hükümetin çalışmalarına entegrasyonu nasıl mümkün olabilir ve Misurata’yı da içeren Batı Libya’daki rakiplerini kendisiyle anlaşmaya nasıl ikna edebilir?

Libyalılar arasındaki korku, belirsizlik ve güvensizliğin üstesinden, kimseyi dışlamayan ve kimsenin zarar görmeyeceği çoğulcu bir ulusal projeyle gelinebilir. Herkes, barışı sağlamak adına uzlaşmaya varma sürecinde ortaktır.

-Trablus’ta parlamento yeniden toplanabilir mi?

Temsilciler Meclisi’ne sunulan Anayasa taslağına göre, referandum yapılmadı. Meclisin yeri Trablus değil Bingazi’dir. Ancak, Anayasaya göre, güvenliği sağlandığı sürece meclisin istediği yerde toplanma hakkı var. Dolayısıyla, güvenliği sağlandıysa meclisin Trablus’ta toplanmasını engelleyecek bir durum yok demektir.

-Politik akımlarla veya bazı milislerle ulusal ittifak anlamında bir ilişkiniz var mı? Çözümü kabul etmeleri için onlar üzerindeki etkiniz nedir?

Libya’da çeşitli siyasi akımlar, anlaşmazlık dairesini genişletmek yerine, ortak yönleri arayıp bunun üzerinden çalışmak gerektiğine inanma noktasına geldi. Böylece, tekraren, çoğulcu bir ulusal proje fikri, siyasi hareketliliğe referans çerçevesi anlamında anayasa çıkana kadar, bu ortaklaşmayı gerçekleştirebilir.

-Libya’nın birçok bölgesinde aşırıcı gruplar rahatça hareket ediyor. Bu tehlikeyle nasıl mücadele edilir ve uluslararası toplumun bu konudaki rolü nedir?

DEAŞ’ın, Sabratha, Sabha, Kufra ve diğer yerlerde ortaya çıkışıyla, Sirte ve Bingazi’nin kanıtladığı gibi Libyalıların kendi içinde mücadele edilebilir. Asıl, en büyük sorun Libyalıların bölünüp parçalanmasında yatıyor. Çünkü bu, dış aktörlerin ve aşırıcı grupların ülkeye nüfuz etmesini kolaylaştırıyor. Uluslararası toplum, aşırıcıların Suriye, Irak ve bazı Afrika ülkelerinden Libya’ya akışını dikkatle izleyip onları durdurarak ve Libya’daki silahlı gruplara istihbarat, lojistik ve askeri desteği engelleyerek terörle mücadele etme konusunda yardımcı olabilir.