Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Mahmut Abbas’ın hayatında itidal ve militanlığın hikayesi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Birçok kişi, Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın sert söyleminin ardındaki temelleri sorguluyor.

Adam siyasi kariyerinin belli bir döneminde, medyadan oldukça uzakta olmuştu, bir sonraki aşamada ise Filistin davasını konuşanlar arasında, ki oldukça fazlalar, en gerçekçi ve inandırıcı olanıydı.

Mevcut aşamada ise, eskiden dile getirmediği kelimelerin kullanıldığı çok sert ve militarist bir söylem edinmiş durumda.

Bu ani geçişin yorumlanması için birçok yorum ortaya çıkmıştır, Trump ve Netanyahu’nun provokasyonları yorumlarda en çok geçen etkenler arasındaydı, ancak, bana öyle geliyor ki, durum hem bundan daha geniş, hem daha derin ve bu hikayenin son birkaç ayda başlamadığını da söyleyebiliriz. Bu olayın kökeni Mahmud Abbas’ın kurucu kuşak Filistinliler arasında sıradışı düşünme cüretini gösteren ilk lider olduğu döneme kadar uzanıyor.

Ondan önce sıradışı düşünenlerin hepsi vatan hainliği ve değişemez denilen sabitlere dokunmaları suçuyla idam edilmişlerdi.

Ancak adam inandıklarını söylemekte ısrarcı oldu, ardından, Yaser Arafat, Salah Halef ve Nayif Havatme gibi etkili ve popüler tarihi liderlerin olduğu Filistin sahasındaki kutuplara söylemlerini aşılayabildi.

Uluslararası sahadaki radikal değişimler Abbas’ın düşünce tarzının yaygınlaşmasına yardımcı olmuştur, Arap Devrimciliğinin güçlü ismi Cemal Abdunnasır’ın yerine Gerçekçiler’in (realistlerin) ilham kaynağı olan Enver Sedat’ın gelmesi ve Tavizciler denilenlere destek vermesi de bu değişimlere örnek olarak verilebilir.

Aynı dönemde Sovyetler Birliği’nin etkisi tamamen yıkılıncaya dek geriledi ve Demir Perde partilerinin soyu tükendi, yerlerine ideolojileri ve çıkarları olan pragmatik liderler yer aldı.

Abbas bu değişkenleri pragmatik bilinçle bakan bir gözle gözlemledi ve kısa sürede, Oslo’dan başlayan ve nihayet Beyaz Saray’a ulaşan bir gizli tünel kazdı ve bu tünel sayesinde tüm dünya Filistin Devriminin liderinin İntifada yapanlarının ellerinin kırılması emrini veren İsrailli Başbakanla tokalaştığına şahit oldu ve Filistin yürüyüşünde yeni sayfa açıldı, artık bu andan sonra Oslo öncesi ve sonrası terimi ortaya çıktı.

Herkesin atılması gereken adımlara sıra geldiğinde Mahmud Abbas Yaser Arafat’ın sonunu ve itidal elinin ilk ampütasyon ameliyatını kendi gözleriyle gördü.

Filistinliler ve barış girişimlerinden ümidini kesmeyen dünya Yaser Arafat’ın yoldaşı ve ardılı olan Abbas’a güvendi. Filistin’de bir şeyleri tecrübe etmek isteyen özellikle Amerikalılar ve Avrupalılar ise devrim liderlerinin yapamadığını pragmatist liderin yapacağını inandıklarından otorite bir elden diğerine çok yumuşak bir şekilde intikal etti.

O dönemlerde onunla birlikteydim, onu anlamış ve deneyiminin de ortağı idim, ikimiz de Filistinlilerin kanının akmaması ve meşru haklarını elde etmeleri için çok uğraştık. Bu işin içinde derinlemesine çalışmış biri olarak Mahmut Abbas’ın çok taviz verdiğini söyleyebilirim. O dönemde Mahmud Abbas iki gerçekle sarsıldı; ilki, İsrailli ortağın doymak bilmeyen ateş olduğunu, ve bu ateşe ne kadar yakıt verdiyse daha da fazlasını istediğini, ikincisi ise; kendini destekleyenlerin ne denli aciz olduğu ve çözüme ulaşmadaki başarısızlıkları.

O dönemde Oslo süreci bir ümitten kabusa dönüşüne kendi gözleriyle izledi ve O süreci kısaca ‘Otoritesi olmaya bir otoriteyiz’ diye tanımladı.

Başkan Abbas’ın iyimserliği veya karamsarlığı Amerikan yönetimlerinin sağladığı alan ölçeğinde sınırlıydı ve bu yönetimler, Obama dönemi dahil, Abbas’ın iyimser olması için bir şekilde olanak sağlıyordu. Ama bu olanakların tümü İsrail tarafından kontrol edilen Amerikan kurumlarının kırmızı çizgisi geçilince faciayla bitiyordu.

Mahmud Abbas’ın söylemindeki değişikliğin sebebi, ABD’nin Kudüs, «UNRWA» ve Yahudi yerleşim yerleriyle ilgili olduğu görünüyor. Bununla birlikte, bu konular, Filistinliler için çok önemli olmasına rağmen, bardağı taşıran son damla konumundaydı. Zira; ılımlı Filistinli vatandaş kendini yüksek duvarlarla çevrelenmiş gördü; ülkenin birliğini yıkan ve istenen politikaları politik olmaktan çıkarıp insani olana çeviren Filistin duvarı, Batı Şeria’yı yutmak için Kudüs’ü yutma yarışına giren İsrail Duvarı ve en sonunda Filistinliler ve İsrailliler arasında makul bir denge çerçevesinde dahi delinmesi mümkün olmayan bir ABD duvarı ile. Ilımlı Filistinliyi destekleyen ve sevenler ise kendi duvarlarıyla meşgul olduklarından, bu duvarları yıkma kabiliyetlerinin çok zayıf olduğu da görüldü.

Ilımlılıktan zıttı olan militarizme geçişin hikayesi bu. Mahmud Abbas’ın son dört ay içindeki konuşması, iyi niyetle başlayan ve ılımlılık yönünde yürüyen sürecin politik erozyon etkileriyle başka bir yöne doğru yol almasının özetidir. Abbas’la aynı fikirde olsanız da olmasanız da bu adam anlaşılmayı hak eder, zira; onun hikayesi sadece bir kişi ve onun davranışları ve hisleri ile ilgili bir hikaye değildir, bu kurtarmayı hak eden ılımlılık öyküsüdür.