Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Medya ve fanatizm: BAE’nin Lübnan Büyükelçiliği’nde bir panel | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

BAE’nin Beyrut Büyükelçiliği ve Beyrut Amerikan Üniversitesi Issam Faris Kamu Politikaları Enstitüsü işbirliği ile bir panel düzenledi. Panelde fikri, siyasi ve dini aşırılık ve şiddet ile mücadelede basının rolü tartışmaya açıldı. Panele, medya duayenleri ile medya, din ve siyaset bilimi hocalarından toplamda 100 kişi katılım gösterdi.

Panel, BAE Büyükelçisi Profesör Hamd Şamisi tarafından açılışta ortaya atılan iki problem etrafında şekillendi.

Bunlardan ilki, geçtiğimiz yıllarda şiddetli fanatizm olgusunu takip etmede Arap ve dünya basının oynadığı rol ve bu rolün kanunlar, gelenekler, meslek adabı ve edebiyatı ile değişkenleri ışığında değerlendirilmesi.

İkincisi ise önümüzdeki aşamada yani sosyal medya başta gelmek üzere kanalların egemenliğinde basının konumu; toplumsal, kültürel ve ahlaki etkilerini gözetme ve devletlerin peş peşe gelen küreselleşme dalgaları karşısındaki ödevleri.

Büyükelçi, BAE’nin özel ve resmi medyaya yönelik politikalarını özetleyen bir sunum yaptı.

Televizyonda olay haberciliği ve analizi yapan bir programın sunucusu olan MTV’den Riyad Tauk, bu alanda medyanın kasıtlı olarak teşvikte bulunma, skandalları sergileme ve izleyicileri dehşete düşürme bakımından olumsuz rolüne ilişkin bir sunumda bulundu.

Nitekim ona göre bu, vatandaşların toplumsal ve siyasi yönelimlere göre ayrılması sonucunu verdi:

Koruma isteyenler (azınlıkların işbirliği) ve her tür terörden kurtulmak için fedakârlık yapanlar.

Üçüncü taraf ise, Lübnan’ın diğerleri gibi işgal edilmemesi için terörle mücadele ve ona güç kullanarak karşı koymadaki tüm şiddet içerikli eylemlerini haklı çıkarıyor.

Televizyoncu Tauk’un deneyimlerinden yola çıkarak geliştirdiği bakış açısı şu şekilde: Güçlü medya, ahlak, kurallar ve meslek adabı ile ayakta kalabilir. Bununla birlikte toplumun, medyanın şiddet içerikli ve olumsuz etkilerinden korunması, kanunları uygulamakla görevli yetkililerin görevidir. Tauk, yetkililer ciddi olsa da bunun zorluğunun farkında. Zira ‘gençlik medyası’, bunun içinde de DEAŞ’lıların medyası, kırıp geçirme bakımından en şiddetli ve şu iki yönden en etkili iletişim ağlarını tekellerine aldı: Terör örgütünün politikalarına muhalif olanları korkutma ve kendilerini destekleme ve aralarına katılma noktasında ayartabilecekleri topluluklar için seferberlik ilan edip provoke etme.

Meşhur gazeteci Raşid Fayid ise meslek ahlakı hakkında konuştu. Konuşmasında Lübnan’daki kötü örnekleri ve diğer kötüye kullanımları belirterek terör olaylarında kurban gidenlerin resimlerini sergilemeyen Avrupa kanallarında toplumun duygularının ve bu saygının gözetildiğine dair örnekler sundu. Doktor Nadir Sirac, medyanın seviyesiz dilini kınayarak bu düşüklüğün iki sonucu olduğuna işaret etti: Bir yandan fanatizmi adi bir mesele haline getirir diğer yandan insanları küçük gruplara ayırır.

Meslektaşım gazeteci-yazar Nedim Kutayş, olayı başka bir yönüyle ele aldı. Ona göre medyanın iki yolu var:

Gerçekler ve yapay zekâ. Bu iki yolun kullanılması yoluyla düşünmenin dayanak noktası, bireyden topluma doğru sıralanan kimlik meselesidir.

Medya belirli bir kimlik ürettiğinde farkında olmadan da olsa kesinlikle karşıt bir kimlik oluşumuna katkı sağlar.

Örneğin bir grupta mağduriyet hissederseniz kendisini hedef olarak gören başka bir grubun öfke ve kinini harekete geçirirsiniz. Teknolojik veya yapay zekâ ile temsil edilen diğer yola gelince…

Ona karşı duyulan korkudan ötürü kanallardan biri, haber sunumu için robot formülü konusunda bir deney yaptı.

Bununla beraber imkânsızlıklara rağmen sorumlu yetkililerin kapasiteleri ve medya araçlarının insani gözetimi ile medyanın insancıllığı uygulamaları konusunda bir umut var.

Tauk gibi Kutayş da BAE’nin devletin basın politikaları konusundaki tecrübelerine değindi.

Şahsım, fetva dairesinin yönetiminde Lübnan’daki dini (Sünni) medya hakkında konuştum ve bu merkezin son beş sene içerisinde şu başlıklar altında harcadığı çabaları belirttim: Radikalizmle mücadele, dini kurumlar ve yönetimin yeniden kurulması için reform, yetkin ve daha çok faaliyet. Merkez bu hususta Ezher ve Mısır’daki fetva dairesinin yanı sıra Ürdün’deki fetva ve vakıflar dairesi ile BAE’deki vakıflar idaresi ile de işbirliğinde bulundu. İmamlar, öğretmenler ve hatipler için birçok atölye programı yapıldı.

Merkez doğrudan din adamları arasında aşırılığın yayılmasını ve yoğunlaşan din derslerini takip eden erkek ve bayan öğrencileri ayırma işlemini engellemeyi başardı.

Fetva makamları arasında aşırılığın sebeplerine dair yürütülen bir ankette, fakirlik ve ihtiyaç sebebiyle toplumsal, psikolojik ve ailevi üç nedenden bahsedildi.

Bu nedenler, eğitim-öğretim programı ve hocalar ile ilgili olduğu gibi 2011 yılında partinin Sünni çekişmeye girmesinden sonra Sünni gençlerin çoğuna yönelik güvenlik ve askeri baskı ile de alakalıdır.

Eğitim, biraz olumlu bir sonuç verirken BAE’deki dini ve hayır kurumlarının geçtiğimiz beş sene boyunca dini sistem içerisindeki en yoksula bağışta bulunmak ve kendileri ve aileleri için sağlık sigortaları yapmak konusunda hizaya girmesi çok daha etkili oldu.

Aşırılıkla mücadelenin bir sonraki aşamasında zorunlu olan iki şey var ki onlardan biri konusunda fetva dairesi pek bir şey yapamazken diğerini şimdiye kadar istenen düzeyde gerçekleştiremedi.

Bunlardan ilki, güçlü Sünnilerin Lübnan’daki durumdan şikâyetçi olması hali ve İran milislerinin Lübnan üzerinde egemen olduğu gibi Lübnan’ın da egemen olduğu komşu bölgelerdeki Arapların durumu. Bu durum hâlihazırda kin ve nefreti körüklüyor ve siyaset sahnesinde de kendini belli ediyor.

İkincisine gelecek olursak bu da dini ve düşünsel reform, yeni grupları içine alabilmesi ve dini düşüncede yeni bir içtihat söylemi oluşturabilmesi adına kurumların yeniden inşa edilmesi ki bunlar ortak yaşam ve vatandaşlıktaki yarılmalardan, mücadelecilikten ve yapay sorunlardan çıkarılır. Örneğin; 80’lerden bu yana Şii ve Sünni kurumlar, mezhepçilik ve dini devletin gerekliliklerinden sıyrılmak için sivil devlet meselesini benimsedi.

Ancak Velayet-i Fakih ideolojisi, Şii toplumuna egemen olurken Sünni gençler, köktendinciliğin cazibesine kapıldı.

Bunun için biz, Lübnan’daki Sünni ve Şiiler olarak tekrardan iki taraftaki dini devlet yanılsamalarından kurtaran bu düşüncenin bayrağı altında buluşmaya mecburuz. Bu konuda BAE’nin başarılı sivil ulusal devlet tecrübesi örnek alınmalı.

BAE elçiliğinin Issam Faris Enstitüsü’ndeki paneli medyanın rolünü ve Lübnan toplumu gibi çoğulcu toplumlardaki bölünmeler ve aşırılığa karşı mücadele etme konusundaki geleceğini tartışmak için kayda değer bir fırsattı.

Bununla beraber medyanın, kontrolden çıkan ve gençlik gruplarını katılım ve etki bırakma konusunda ayartmak için bir hedef haline getiren gelişmelerine dair bir panel daha düzenlemeye ihtiyacımız var.