Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Merak uyandırmayan Arap aydınları | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Arap yazarlar, başka kültürlerden ödünç aldıkları birçok kavramı kendi dünyamızdaki edebi, siyasal, ekonomik ve sosyal alanları anlatmada kullanmaya başladılar. Rönesans, aydınlanma, modernite, diğer kelimeler kısıtlı ve dar bir alanda dolaşıma girdi. “Elit (aydın)” kelimesi, Arap ülkelerinde uzun zamandır kullanılmakta olup, kitaplar ve çeşitli medya sayfalarında yaygın hale gelmiştir. Dil bilimsel olarak “elit” kelimesi, farklı alanlardaki seçkin, güzide zümre demektir ve bunlar insanların birden çok kesimini etkilemektedir. Bu kavram (aydın) Avrupa’daki etkileşimin bir sonucu olarak, fikri patlamanın, hızlı ve kapsamlı gelişimin olduğu yılların ortasında doğdu. Ne yazık ki bu dönemde Araplar, asırlardır süren Osmanlı hakimiyeti altında, karanlık ve kapalı bir odada yaşıyorlardı. Avrupa ise, Kilise ile yüzleşen, Protestanlığı ilan eden ve Latince’den Almanca’ya İncil’i tercüme eden Martin Luther Devrimi ile sarsılmıştı. Kilisenin hegemonyasına karşı çıktı ve Hristiyanlık adına yeni ve cesur bir anlayış ortaya koydu. Ardından ise İncil, İngilizce’ye tercüme edildi. Bu sadece dinin kendi içinde meydana gelen bir devrim değildi, yerel ulusal dillerin rolü de canlanmıştı. Havas ve avam halk arasındaki devrim etrafında fikir ayrılıkları ve anlaşmazlıklar çok büyüktü. Dilin, din ve yerel diller üzerinde etki yapması, avam halkın bu büyük tarihsel hadiseye dair kapsamlı ve sert tartışmalara katılmasına katkıda bulundu. Bu tarihi hadiseye eşlik eden fikri, felsefi ve dini eserler, insanlar ve yerel diller arasında muazzam bir iletişim gücü haline gelen baskı makineleri sayesinde kendileri daha güçlü bir şekilde ortaya koymaya başladılar.

Kilise, iktidarı ve düşünceyi kendi tekeline almıştı, din ve dünya meselelerinde yeni bir yoruma yer yoktu. Martin Luther Devrimi’nden, Kilise’nin çöküşünden ve matbaanın icat edilmesinden sonra insanlar beden, zihin ve yönetim açısından insan ve onun dünyadaki varlık nedeni etrafında sorular sormaya başladılar. Zihinler Avrupa kıtasının her tarafından akan bu sorulara cevap vermek için harekete geçti. Zihinler her şeyi düşünmeye başladı, felsefe, kitapların yerel dillere çevrilmesi nedeniyle geniş bir alana yayıldı. Düşünce ve felsefe kitapları, kullanılmış malzemeler satan eskicilerin arabalarında satılmaya başlandı. Protestanlar ve Katolikler arasındaki kanlı şiddete varan anlaşmazlık, fikri mücadele halkalarının daha da genişlemesine katkıda bulundu. Bu fikri müzakereler, ,nsan aklı için, birer mesaj ve kitap oldular. Luther akımı artık sadece papanın gücünün karşısında bir çığlık değil, insanları yönlendirmek ve yaşama dair sorularını cevaplamak için zihnin kapısını açmanın bir yöntemi haline gelmiştir. Aydın zihin yapısı, kısıtlamalarla esir alınmamış özgür bir düşünce yapısına sahip yeni bir çağ yaratmak için, başarılarının tohumlarını verimli topraklara atan ve geniş bir alanı kuşatan bir güç haline geldi. Aydınlanma çağı, asırlardır papaların ortadan kaldırdığı bir gücün, insan tarafından yeniden kazanıldığı bir zaman dilimidir ve işte o da akıl gücüdür. Felsefe, insana nefes aldırdı ve filozoflar, insanlar arasında nüfuzunu artıran, genişleten ve derinleştiren seçkin bir zümre haline geldi.

Avrupa’nın gerçekleştirdiği bu yeni yapılanmanın yaşandığı o dönemde, Araplar, yukarıda değindiğimiz gibi karanlık ve kapalı bir Osmanlı odasında yaşıyordu. Matbaanın reddedildiği, okulların olmadığı, içtihadın rafa kalktığı, ulaşım ya da iletişimin zayıf olduğu bir dönemdi. Osmanlı Devleti, Abbasi Devleti’nin fikri mirasını koruyamadı ve cehaleti, kendi hegemonyasını dayatmanın bir sigortası olarak gördü. Tıpkı bir zamanlar, Avrupa’daki Hıristiyan Papa’nın gördüğü gibi…

Yukarıda değindiğimiz gibi ‘aydın’, düşünceyi bir güç haline getirebilen kimsedir. Yaşamın tüm alanlarında yenilenen sorularına bilimsel bir yaklaşımla cevap verir. İnsanlar, onların ortaya koydukları ve işlevselliği olan fikirleri yaymak için birbirleriyle yarışırlar. Avrupa’yı azgelişmişten gelişmişliğe doğru taşıyan sanayi devrimi, filozofların eseridir. Zira asırlar boyunca Klise papazları tarafından karanlık bir odaya atılan insanları oradan çıkarttıktan sonra onlara tefekkür etme ve sorgulamanın kapılarını açtılar. Hayatın neredeyse tüm alanlarında insanlara yol gösterdiler. Avrupa’nın bu aydınları, başlangıçta ulusal bir kitleye hitap ediyorlardı. Daha sonra kıtanın her yerinde gelişen kitap endüstrisi aracılığıyla tartışma zemini daha da genişledi, yıllar geçtikçe sınır ötesine taştı ve sınır tanımayan bir güç haline geldi. Fikri ilerleme, hayatın akışına dair yeni soruları beraberinde getirir. En ideal yönetim rejimi nedir? En verimli üretim yapabilen ekonomik model nedir? Adaleti nasıl sağlarız? İnsan kıymeti nedir? İktidar gücünün sınırları nelerdir, istibdadı ve zorbalığını nasıl önleyebiliriz? Pek çok kritik soru var ve bunların cevabını ancak akıl dediğimiz o büyük laboratuvar cevaplandırabilir. Akıl ise filozofların ve düşünürlerin kalemlerinde ve sözlerinde kendini ifade eder.

Hiçbir aydın yoktur ki durmaksızın hareket eden hayata dair sorular ortaya atmamış olsun, nitelikli (selim) akıl ise bütün bu sorulara bilimsel cevap verebilmek için çabalar. Cevaplar ise kitap sayfaları arasında, kapalı oda veya salon konuşmaları arasında kalması durumunda, üst üste gelmiş sıkıntılar içerisinde yaşam mücadelesi veren ve kendisine uygulanabilir yol haritaları araştıran insanlarla etkileşime girmez ve yol gösterici niteliği ortadan kalkar. Sözde ve kağıt üzerinde kalan harfler, temennilerden ve hülyalardan öteye geçemez. İtalyan düşünür Antonio Gramsci, “doğal aydınlar” ifadesini kullanır. Yani ona göre bütün insanlar aydındır. İçinde yaşadığı karmaşık, kurumsal ve sosyal ortamın kaygılarını yansıtan açık ve basit fikirler taşıyabilir. Ayrıca yaşanan gerçekliğe dair objektif teşhisler koyabilir ve problemli tarafların nasıl en iyi şekilde aşılabileceğini sunabilir.

Birçok Arap aydın ve düşünür, son yıllarda çeşitli alanlarda binlerce kitap yazmıştır. Ama içeriklerin çoğu, halkın beklenti ve seviyelerine uygun değildir. Çünkü birçok durumda, cevap aradıkları sorular, insanların gündelik hayatlarında yaşadıkları ıstırapları yansıtır nitelikte değildir. Buna ek olarak, orta sınıfın yeteneklerine yaklaşan özel/akademik dil, “doğal aydınlara” ulaşmayı engellemektedir. Zeki Necib, Mahmud, Muhammed Arkun, Muhammed Abid Cabiri, Nasır Hamid Ebu Zeyd, Abdullah Gazami, Hişam Cuayyıt, Abdulmecid eş-Şerefi, Abdullah Aravi, Adonis, Sadık Nahium, Malik bin Nebi gibi aydınlar Arap toplumlarını ilgilendiren birçok farklı konuda yazılar yazdılar. Fakat yaşamın farklı eklemlerinde farkındalık oluşturabilecek toplumsal bir yankı oluşturamadılar. O zaman şu soruyu soralım: Kusur nerede? Sorularda mı yoksa cevaplarda mı ya da iletişim araçlarında mı? Bazı Arap ülkelerinde okuryazarlık önemli ölçüde azaldı, ancak daha da kötüsü, okuma arzusu diğer halklara kıyasla çok sınırlı ve korkunç derecede az. Temel meseleleri halk için anlaşılır hale getiren müzakere meclisleri de yapılmaz oldu.

Ortaya konan yaratıcı fikirlerin iletilme araçları ve biçimleri genellikle, bu fikri ortaya koyan ile alıcısı arasındaki bağın kurulmasında çok önemli bir rol oynar. Pek çoğu Necib Mahfuz’u sinema ve Yusuf İdris, Yusuf Sibai ve İhsan Abdulkuddüs aracılığıyla tanımıştır. Ümmü Gülsüm tarafından eserleri seslendirilmiş olmasaydı, Ebu Firas Hemedani’yi kim tanıyacaktı?

Birçok Arap düşünürü günümüzde, kendisini bir şöhret ya da intikam aracı olarak görenlerin zulmünden çekindiği için yazı yazmaktan kaçınır hale halde. Ezher âlimlerinden Ali Abdurrazık “el-İslam ve Uṣulü’l-Hükm (İslam’da Yönetimin Temelleri) adlı kitabını yayınladığında, mahkemeler beraat kararı vermesine rağmen, Ezher’in “ulema” kategorisinden çıkarılması ne kadar garip bir durumdur. Yine Nasır Hamid Ebu Zeyd aleyhine dava açanların, kendi üniversite arkadaşlarının olması ne kadar trajik bir haldir. Aydınların sesinin halka ulaşması için, öncelikle bu kişiler (aydınlar), halkın hangi sorulara cevap aradığını iyi araştırmalı, merak uyandırmalı ve onlara doyurucu cevaplar vermek için kafa yormalıdır.