Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Mezhepçilik hayaleti yine Irak’ı tehdit ediyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Geçen hafta, Iraklı din adamlarından Mukteda es-Sadr’ın Haşdi Şabi’nin lideri Hadi Amiri ile koalisyon kuracağı haberleri geldi. Bu hamle Irak’ı nefret edilen mezhepsel kamplaşmalardan kurtarmak isteyenlerin umutlarını kırdı. Bu koalisyon, son Irak seçimlerinin sonuçlarına ilişkin birçok kişinin beklentilerini tersine çevirdi. Seçim kampanyası sırasında Sadr’ın farklı Iraklı gruplardan oluşan bir koalisyona liderlik ettiği “Sairun” listesi, sivil devlet inşa etmeye davet etmenin yanı sıra devlet dışındaki silahlı unsurların varlığını da reddetmişti. Bu, Haşd-i Şabi unsurlarının yer aldığı “Fetih” listesinin temsil ettiği fikirlerle uyuşmamaktadır, zira bu blok silahların teslim edilmesi fikrini reddetmekte ve Haşdi Şabi kuvvetlerini korumaya davet etmektedir. “Fetih” koalisyonu büyük ölçüde İran’a yakın İslami Şii partilerden oluşuyor ve sivil bir devlet çağrısında bulunmuyor.

Irak’taki yasal seçimlerden bir ay sonra, ilk zamanlar var olan iyimserlik neredeyse kaybolmuş durumda. Sadr, seçimden sonraki ilk konuşmasında farklı mezheplerle ittifaka dayanan bir teknokratlar hükümeti kuracağını söylemişti. Böylece ülkeyi yönetim krizinden çıkarma adına sağlam ve iyi bir adım atmış olacaktı. İki hafta önce, bu sütunda, mezhepçi düşüncelerden uzak bir hükümet çıkarmak için “nadir bir fırsat” yakalandığına dair yazı yazdım ve devlet kurumlarının yetkili bakanlar ve teknokratların eliyle oluşturulabileceğini savundum. Ama aynı zamanda bu fırsatın “kaçırılabileceği” konusunda uyardım. Şimdi ise kaçırılmanın eşiğine gelindi ve mezhepsel hayalet inatçı görünüyor.

Parlamentoda en fazla ikinci koltuk sayısına ulaştıktan sonra “Fetih” bloğunun yeni hükümete dâhil edilmesinin göz ardı edilemeyeceğini söyleyenler var. Fakat bu bir mazeret değildir, zira “Fetih” bloğunun savunduğu fikirler, “Sairun” bloğunun açıkça ilan ettiği fikirler ile çelişmektedir. Halk bu fikirleri esas alarak oyunu kullandı. Sadr’ın, milislerin silah taşımasını reddetmesi ve mezhepsel kontenjanlara muhalefet etmesi, -bazı müntesiplerinin davranışları ile ilgili çekincelerden bağımsız olarak- Iraklılar arasında popülaritesini artıran en önemli konumlardan biriydi. Ancak bugün, devlet kontrolü dışında silah bulundurulabileceği konusunda ısrar edenlerin en önde gelen grubuyla koalisyon kuracak.

Birçok kişi bu durumu ayıpladı ve alay etti, bir kısmı da Sadr’ın Irak’taki hükümet dengelerini ters yüz etme kabiliyeti hakkında temkinli bir iyimserlik dile getirdi. Ancak Iraklıların, ülkenin mezhepsel kontenjan rejiminin yarattığı kargaşa halinden çıkma fırsatlarını umut etmeye ve aramaya hakları var. Bu mezhepsel yarılma, gerçek sosyal gerçekliği yansıtmıyor. Ancak, 2003 savaşının ortaya çıkardığı ve Irak’ın yeni politik rejiminin temellerini atmaktan faydalanan politik gerçekliği yansıtıyor.

Bir grup Iraklı, “Şii”, “Sünni” veya başka bir şekilde bir grubu tanımlayan mezhepsel etiketlerin kullanılmasını önlemek için yıllarca çaba gösterdi. Manzara karmaşık duruyor ve bazı şeylerin basite alınması sadece yüzeyselliğe yol açar. Ama aslında, Sadr ve Amiri’yi bir araya getiren şey, onların Şii siyasal İslam’a inanan iki kişi olmasından başka bir şey değildir.

Çeşitli bloklar arasında istişareler devam etmekte ve şimdi bir sonraki hükümeti oluşturabilecek olan politik figürlerin tercih edilmesi aşamasına girilmiştir. Ancak bunlar yorumlardır ve bunlara dayanarak bir şeyler söylemek için vakit henüz erkendir. Irak’taki diğer siyasi blokların ve nüfuzlu ülkelerin nabzını tutmak için ortaya atılan birçok isim var, ancak bunlar henüz test edilen balonlar gibi durmaktadır. Aslında, birçok bağımsız ve teknokratın mezhepsel yönelime sahip bir hükümete katılmaları zordur. Bu durum, önceki hükümetlerde birçok Iraklı yetkin kimsenin yer almasını engelleyen bir sorundur. Aslında bu bir kısır döngüdür, zira politikacılar teknokratlar talep ediyor ve hükümet dairesinin dışında kalanları ayıplıyorlar. Bununla birlikte, hükümete katılanlar, mesleki kimliklerini kaybetmekten, mezhep ya da etnik düşüncelere dayanan bir partiyle beraber anılmaktan korkuyorlar.

Çözüm nedir? Din ve mezhep merkezli politikalardan çıkış yolu nedir? Irak’ın ihtiyaç duyduğu birkaç adım var, öncelikle Irak’ta bulunan politikacılar ve yetkililer tanınmalıdır. Mezhep kontenjanlarının, mezhepçi ve etnik bölünmelerin ülkenin ilerlemesini engelleyeceği kabullenilmelidir. Aksi halde ülkenin kriz döngüsünden çıkmasına izin verilmeyecektir. Irak’ın alternatif çözümleri ciddi bir şekilde sunabilecek etkili bir muhalefete ihtiyacı var. Irak’ın bugünkü sorunlarından biri, etkili, silahsız muhalefetin yokluğudur. Silah taşımak sadece insanlara ve devlete zarar veriyor. Kamu, partilere veya kişisel menfaatlere değil, halka hizmet etmeli ve bu yaklaşım güçlendirilmelidir.

Irak’ta hükümetin oluşumu hakkındaki politik tartışmalar, ülkedeki günlük zor durumdan bağımsız olarak yürütülmemektedir. Bir yandan Dicle’den tekrar su kesmek isteyen bir Türk tehdidi var, diğer yandan ise yaz sıcaklarının artması ile artan bir elektrik tüketim krizi var. Terör tehdidi hala var, özellikle de “DEAŞ” lideri El Bağdadi hâlâ serbest. Iraklılar kendi ülkelerinde kendilerini yabancı hissediyorlar, zira DEAŞ onları evlerinden ve şehirlerinden çıkardı, diğer bir kısmı ise mezhep çatışması nedeniyle yerinden edildiler ve bundan dolayı da hala büyük acılar çekiyorlar. Musul’un DEAŞ’ tan kurtuluşundan bir yıl sonra dahi politik tartışmalar devam ediyor.

Politikacılar politik manevralarla meşgulken, ABD’li aktris Angelina Jolie bu hafta, Musul halkının, özellikle de şehrin sağ kıyısının büyük acılar çektiğini söyledi. Orada gördüğü şeyler, Suriye ve Myanmar trajedileri de dâhil olmak üzere, BM İyi Niyet Elçisi olarak yaptığı turlarda gördüğü diğer durumlardan daha kötü olduğunu söyledi. Jolie’nin ziyareti, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü nedeniyle bir hafta sürecek etkinliklerle aynı döneme denk geliyor. Bu, milyonlarca Iraklı, Suriyeli, Libyalı ve Yemenlinin yaşamlarına ve elbette Filistinlilerin ve diğerlerinin yaşamlarına dokunan küresel bir gündür.

Bugünün birçok Iraklı politikacısının, dünün mültecileri olmaları ironi bir durumdur. Geçmişte yerinden olma ve yerinden edilme sıkıntısını yaşadılar. eski Irak lideri Saddam Hüseyin rejiminden etkilenenler ve bunun ıstıraplarını hissedenler, Iraklıların yeniden yerlerinden edilmelerinin engelleneceğini hayal ettiler. Ancak Saddam Hüseyin’in devrilmesinden 15 yıl sonra hala 4 milyon ülke içinde yerlerinden edilmiş Iraklı ve dışarıda milyonlarca Iraklı mülteci var, bazıları ise diğer ülkelere göç ettiler, vatandaşlık aldılar ve geri dönüşü dahi unuttular. Diğerleri hala haysiyet ve güvenlik içinde yaşamak için evlerine dönmeyi bekliyorlar. Önümüzdeki hükümet, bahsi geçen koalisyona dayanarak, bunları koruyabilecek mi? Ve mezhep, etnik ve bölgesel temele dayalı olmayan ulusal bir Irak hükümetini isteyen vatandaşın isteklerini hayata geçirebilecek mi?