Kahire’nin güneybatısında Bahariye Vahası’nda meydana gelen terör eylemi, Mısır ve Arap kamuoyunda şok etkisi oluşturdu. Güvenlik kaynaklarına göre saldırıda 58 polis, İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre ise 16 kişi hayatını kaybetti.
Teröristler neden Mısır’ı hedef aldı? Hedef alan tarafın ve saldırının doğası nedir?
Gazeteler, güvenlik güçlerinin yakalanan ve Libya’daki Ensar el-Şeria örgütüne bağlı olduğu kabul edilen bir şüphelinin eşliğinde teröristlere saldırmak için Bahariye Vahası’na gittiklerine işaret ediyor. Diğer raporlar ise Yıldırım kuvvetlerinde eski bir subay olan ve Libya’ya kaçan Hişam el-Aşmavi’nin kurduğu el-Murabitun cemaatine bağlı terör hücresine odaklanıyor. Hişam el-Aşmavi, ordudan ayrılıp fikirleri el-Kaide örgütüne yakın sayılan el-Murabitun cemaatini kurmuştu.
ABD “The Wall Street Journal” gazetesi ise saldırının arkasında DEAŞ’ın olduğunu ileri sürdü. Bu menfur saldırının arkasında hangi terör örgütü olursa olsun bölgemizdeki terör gerçeği, Irak ve Suriye’deki DEAŞ yok edildikten sonra bile bitmediğini gösteriyor. Terör unsurları, 2014 yılından beri Irak ve Suriye’den ayrılan savaşçıların çekim merkezi haline gelen Libya’ya yöneldi. Bu savaşçılar arasında Irak ve Suriye’de savaşan Libya terör örgütlerine bağlı unsurlar da bulunuyor.
Niçin DEAŞ ve diğer teröristler Libya’ya geldi? Bunun sebebi ise Libya’da devlet otoritesinin olmamasından ve gruplar arasında iç savaşın başlamasından kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra iktidar ve nüfuz konusunda önde gelen siyasetçiler arasında kabile anlaşmazlıklarının olmasından dolayı mevcut güvenlik kurumu çok zayıftır. Nitekim bölgesel ve uluslararası güçlerin Libya’nın içişlerine müdahale etmesi terörün yayılmasına neden oldu.
Mısır’daki güvenlik görevlileri, bölgede terörün büyük ve geniş bir alana yayılmasından dolayı çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalıyorlar. Bu da teröristlerin merkezden yönetilmediği anlamına geliyor. Bugün terör, belirli güvenlik noktalarına saldırmak için terör hücresi oluşturacağı unsurlara ihtiyaç duyuyor.
Ekonomi ve Barış Enstitüsü’nden yayınlanan 2016 Global Terörizm Endeksi, 2016 yılında ABD’de meydana gelen terör saldırılarının yüzde 98’inin “yalnız kurt” diye ifade edilen bireysel eylemlere dayandığını gösteriyor. Bu da terör saldırılarının yüzde 61’ini oluşturuyor. Batı Avrupa’da tek bir bireyin yaptığı ve radikal İslamcıların yönettiği terör saldırılarının oranı 2006-2015 döneminde yüzde 90’a ulaştı.
Bu da planlanan ve tek bir teröristin gerçekleştirdiği terör eylemlerini ortaya çıkarmanın zorluğunu ortaya koyuyor. Terör unsurları, yeni bir strateji benimsemeye başladılar. Bu strateji, belirli bir bölgede konuşlanıp orada egemenliklerini ilan etmek yerine iki şehrin arasını tercih ediyorlar.
Dünyadaki liderler ve siyasi gözlemciler, güvenlik çabalarının birleştirilmesi, karşılıklı istihbarat alışverişi ve teröristlerin bulundukları her yerde takip edilmesi sonucu terör sorununun kolay bir şekilde yok edilebileceğini tahmin ediyorlar. Oysaki DEAŞ ve el-Kaide tecrübesi, terör sorununun siyasi, ekonomik, fikri ve kültürel boyutları olan karışık bir mesele olduğunu ortaya çıkardı.
DEAŞ örgütü, Irak ve Suriye’de uğradığı hezimetten sonra henüz bitmiş değil. Örgüt, yeni yöntem ve şekillerle olsa dahi hareket edip devam edebileceğini kanıtladı. Öyle ki DEAŞ savaşçı ve taraftarları, Suriye ve Irak’tan çıkarak komşu ülkelere gitti. Örgüt, gizliliği ve geçmişten farklı bir savaş üslubu izlemeye başladı. Mısır, örgütün sosyal destek gördüğü istasyonlardan birisiydi. Bu da Mısır’ın farklı yerlerinde güvenlik güçleriyle çatışmak için örgütün terör eylemleri gerçekleştirmesine olanak tanıdı.
Sonuç olarak Arap liderlerin büyük dostlarıyla dayanışma içinde olduklarını söylemeleri yeterli değildir. Bugün terörün kökleşmiş fikirlerinin yok edilmesi gerekiyor. Bu, sadece terörün güvenlik ve askeri boyutuna yoğunlaşmayı değil, aksine yeni politikaları gerektiriyor. Ayrıca kültür, medya ve eğitim alanlarına yoğunlaşmak ve şu soruyu sormak gerekiyor: “Neden terör Arap ve İslam dünyasında yayılıyor?”