Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Mühürler ve Vehimler | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Egemen gücün, vehme kapılması durumunda onu hayallerinde aşırıya kaçmaktan koruyan birine ihtiyacı vardır. Eğer söz konusu güç, servetin üzerinde yatan bir ülke hükümdarı ise, bu ihtiyaç ikiye katlanır. Teminatların ve kurumların yokluğunda bir teşkilat başkanı, vezir veya danışman, tehlikelerden, aşırılıklar ve zorluklardan bahseden bir raporla egemen gücün kafasını bulandırmaya cesaret edemez.

Aslında vehimlerin ürettiği gayri tabi roller çok geçmeden sahibine yük olmaya başlar. Açıktır ki, ‘Arap Baharı’nın beraberinde gelişen durumlar, Katar’a başka devletlerin egemenliği ve diğerlerinin rolleri arasından Nil tabanına dayalı bir rol oynama imkânı verdi. Bu, Katar’ın koruma ve yönetme kudretine sahip olmadığı bir rol. Özellikle de birden fazla mekânda istikrar hevesi rüzgârını ikiye katladı. Geri dönüşü olmayan ve o rollere sürükleyen okyanustan çıkmanın mümkün olmadığı böylesi rollerin bir çaresi yoktur.

Egemen gücün hayal kurma hakkı vardır. Ülkesinin kaderini hayallerinin hizmetine verme hakkı da. Fakat hayaller, ülkenin haritasını ve olası tehlikeleri göğüsleyebilme gücünü dikkate almalı. Sonra egemen gücün hayallerini ve vehimlerini başkalarının toprakları üzerinde uygulama hakkına sahip olduğunu kim söyledi? Onlara kimin hükmedeceğine veya gölgesi altında yaşamaları gereken rejime karar verebilirmiş gibi.

Kendi ülkemden başlıyorum. Mesela Lübnan’ın Suriye’ye kimin hükmedeceğine karar verme hakkı var mı? Biz ona bu hakkı versek, bu aynı şekilde Suriye için de Lübnan’a kimin hükmedeceğine karar verme hakkı doğurmaz mı? Birinciyi reddetmeden ikinciyi reddetme hakkımız yok.

Bu bağlamda örneğin Katar’ın zenginliğine güvenerek Mısır’a kimin hükmedeceğine karar verme hakkı var mı? Katar’ın, Mısır’ın içinde bulunduğu durum hakkında bir görüş bildirmesiyle onu zorla değiştirmeye çalışan odaklara yardım etmesi arasında fark var. Şayet Katar, Mısır’ın içişlerine karışma hakkını kendinde görüyorsa niçin bir başkasının Katar’a aynı şekilde muamele etme hakkı olmasın?

Mesela Katar’ın parçalanmış ülkeye adam veya hizip çekme gücüne güvenerek Libya’da kimin başkan veya savunma bakanı olacağına karar verme hakkı var mı? O halde niçin başkalarına kendisini için aynı müdahaleleri yapma hakkı tanımıyor?

Aynı şekilde Katar’ın mensubu olmadıkları devletlere sızıp, öldürme ve patlatmalarda aşırıya kaçarak, ardında kanlı bir harabeye dönmüş bir şehir bırakan gruplara destek olma hakkı var mı mesela?

Devletler hayal kurma ve servetini bu hayalin emrine verme hakkına sahip ancak hayal evresinden vehimler evrenine geçiş hakkına sahip değil. Doğal roller kendi başına varlığını sürdürür. Uluslararası örf ve kanunlara uygun değilse, büyük roller küçük devletlerde infilak eder. Küçük devletler masa başındaki dalavereler ve manevralarla zorla sahip olduğu büyük rolleri hazmedemez. Aynı şekilde acele ile ve mantığa aykırı bir şekilde elde edilen roller de, doğal roller karşısında uzun ömürlü olmaz.

Devletler de tıpkı insanlar gibi rol karmaşasına düşer. Gizli ve aleni arabuluculuklar. Doğrudan veya dolaylı müdahaleler. Bu rolün sahibi bölgedeki hassas güç dengelerini yeniden şekillendirmeye ve tarihi dengeleri yerine oturtmaya muktedir olduğuna inanmışsa, iş tehlikeli boyutlara varır.

Ortadoğu sahası kışkırtıcıdır. Devletler, sınırları aşmak için daima bir bahane bulur. Ancak bu saha aslında bir bubi tuzağıdır. Yumuşak başlısı yeni sahibine dik başlı oluverir ve bir sürdürülebilirlik zemini yoktur. Bu rolün koruyucusu zenginlik, siyasi İslam veya bir başkası olsa da bu maceranın sonucunda gerçeklerle kaçınılmaz bir çarpışma vardır.

Hâlihazırdaki krizden çıkaran asıl şey vehimlerden vazgeçme olabilir. Katar’ın başkasına örnek olarak bölgede ve dünyada olup bitenlere dair görüş bildirme hakkı var fakat, bölgede büyük bir gediğe sebep olacak bir projede gücünü kullandırma hakkı yok. Böylesi bir gedik nihayetinde bölgedeki Arap olmayan güçleri sevindirir.

Devletler, dönemler ve anlaşmazlığın boyutları arasında fark olsa da alınması gereken dersler belli. Kuveyt’in işgali, Irak’ta mühür sahibini hayal evresinden vehimler evrenine geçirmedi mi? Saddam Hüseyin, dengeleri değiştirmeye kadir olduğunu ve bölgenin onun istediği şekilde karar bulacağını zannedip, dünyanın bu güç ile bir arada yaşamaya mecbur olduğuna inanmadı mı? Neticenin ne olduğunu söylemeye gerek bile yok.

Bir gün Muammer el-Kaddafi de hayal evresinden vehimlerin tuzağına düşmüştü. Mal varlığını gizlice birden fazla kıtada silahlı gruplara gönderdi. Libya’nın büyükelçiliklerini patlayıcı göndermek için kullanmakta tereddüt etmedi. Uzak yakın bütün devletleri tahrik etti. Bir gün İngiltere Başbakanı Tony Blair’i ağırlayıp ayakkabısının tabanı Blair’e dönük bir şekilde oturmuştu. Kaddafi nerede, Blair nerede? Libya nere, İngiltere nere? Bir gün de Silvio Berlusconi ona yaklaşıp elini öptü diye, albay tatmin olmuştu. Berlusconi nerede, Kaddafi nerede? İtalya nere, Libya nere?

Egemen gücün, soytarıların buhurdanlıklarına karşı dikkatli olması gerekir. Zira onlar saf zehirdir. Sahiplerinin mühür sahipleri ile birlikteliklerini uzatmak isterler. Onu vehimler tuzağına iter ve oradan felaket başlatırlar. Mühür sahiplerinin vehimlere galebe çalması ne zor iştir.