Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Mukteda es-Sadr’ın örnekliğinde Irak | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Iraklı siyasi lider ve din adamı Mukteda es-Sadr’ın tutum ve davranışlarına dair pek çok şey söylenebilir, ancak en önemlisi Iraklıların karakterlerini çok iyi okuyabilmesidir.

Bu okuması, bu karakterin tabiatını iyi analiz eden kıdemli araştırmacı Dr. Ali Verdi’nin okumaları ile uyumludur. Mukteda es-Sadr, Saddam Hüseyin’in daldığı ve Humeyni’deki kibrin neden olduğu savaş ile ilgili olarak birçok Iraklının aklından neler geçtiğini de çok iyi analiz ederdi. Aslına bakacak olursak bu savaşın sekiz yıl sürmesi ve yüz binlerce insanın kurban verilmesi gerekli miydi? Ve ancak yüz binlerce insanın kaybından sonra mı silahların bırakılması gerekiyordu? Ve artık bu mesele bitti, Irak’ın kendisini yeniden inşa etmesi ve Humeyni’ni geride bıraktığı liderlerin kendileriyle savaşan Irak’tan intikam alma eylemlerinin yansımalarından bir an önce kurtulması gerekmekte. Bunu, İran rejimi Irak’ı yumuşak bir üslupla boyun eğdirmeye çalıştığı için söylüyoruz. Irak’ın siyasi iradesi, İran devrimindeki maceraperestlerin elinde hapistir artık ve bundan amaçları Irak’ın Arap karakteri ile olan bağlarını koparmaktır.

Saddam rejiminin çöküşünden Mukteda’nın içten içe bir memnuniyet duymuş olması gayet doğaldır. Zira Sadr yanlıları o rejim yüzünden birçok bedel ödemişlerdir. Fakat bu memnuniyet, Irak’ın Bush’un pençesine düşmesini iyi bir başarı olarak algıladıkları anlamına gelmez. Bilakis aslında bu durumu Iraklı karakterin alnına kara bir leke sürme ve bu karakterin Arap kimliğini kötüye kullanma olarak algılamışlardır.

Krallık ve cumhuriyet dönemlerinde yıllar boyunca, Iraklı karakterin manevi yapısını ortaya koyan birçok sembol isim gelip geçmiştir. Dr. Ali Verdi bu karakteri şu şekilde özetlemiştir: “Iraklıların iki kişiliği vardır: “o, yüce prensiplere ve üstün değerlere çağrı yaptığı zaman, söylediklerinde samimi, iddia ettiği şeyde de kararlıdır. Ama sonra ondan aksi bir hal ortaya çıkarsa, o zaman içinden yeni bir benlik oraya çıkar. Birinci benlik ne dedi, ne yaptı artık bilmez olur.” Bu görüş ışığında Mukteda, benlikteki kavramın ikinci tarafı gibi davranmayı tercih etti. Irak’taki ABD varlığına karşı koymaya başladı. Ancak Allah’ın haram kıldığı ve birçok insanın ölümünden başka bir getirisi olmayan göğüs göğüse silahlı çatışma yerine siyasi seferberlik ve inanç silahını kullanmayı tercih etti. Kimi zaman Bu mücadele kefen giymeyi de gerektirdi, ancak, Irak’ın bir Arap devleti olarak gerçekliğini kararlı bir şekilde ifade etmeyi hiçbir zaman terk etmedi. Mukteda, çeşitli kimlik ve mezheplere sahip insanların, yani bir anlamda Irak’ın çoğunluğunun güven duygusunu tereddüde mahal bırakmayacak bir tarzda kazanmayı başardı. Söz konusu durum olgunlaşıp meyve vermeye başlayınca, projesinin bir sonraki sayfasında yazmaya başladı, o da; Arap dünyasının vefalı evlatlarından biri olan Irak’a Arab milliyetçiliğinin geri dönüşünü teşvik etmek.

Bu bağlamda, Arap kardeşlerine adım adım yaklaşma girişimlerini başlattı ve bu konuda herkesi bir şekilde yüreklendirdi. Elbette ki buna da işbirliği yapmaya en uygun olandan, yani Suudi Arabistan’dan başladı. Mukteda, 30 Temmuz 2017 Pazar günü Krallığı ziyaret ettiğinde Veliaht Prens Muhammed bin Selman kendisini en güzel şekilde karşılamıştı. Bu ziyarette kendisi de Sadr ailesine yakışır örnek tavrını ortaya koymuştu. Bu örnek tavır Irak’ın Suudi Arabistan’a açılması konusundaki İran yasağını kırma anlamına geliyordu ki zaten zihinlerde kırılmıştı. Bu kırılma Cumhurbaşkanı Fuad Masum’un 21 Mayıs 2017 Pazar günü Riyad’daki İslam-Amerikan Zirvesi’ne katılmasıyla başlamıştı. Kral Selman bin Abdülaziz ile pek çok konuda konuşmak için iyi bir fırsattı. Bu buluşmada özetle şu konu vurgulanmıştı: “Irak komşu ülkelere önem vermeli ve bu ülkelerle iyi ilişkiler kurmayı ciddiyetle denemeli.” Sonradan Başbakan Haydar el-İbadi ve Meclis Başkanı Selim Cuburi’nin ziyaretiyle bu ilişkiler kurulmuş oldu.

Seyyid Mukteda’nın ziyareti ve Veliaht Prens Muhammed ile gerçekleştirdiği görüşmeler Irak halkı için çok şey ifade etmektedir. Arap kardeşleriyle işbirliği yapan Irak sayfası yeniden yazılmaya başlanmış demektir ve artık bu durum somut hale gelmiştir. “Örnek bir Sadr” tavrının ortaya konması ve konuda somut adımlar atılması ile örnek bir tablo ortaya çıkmıştır. Bu tablo birçok dini otoritenin özellikle de Lübnan’dakilerin söylem ve eylem bağlamında kendilerini gözden geçirmelerini zorunlu kılmaktadır. 11 Ağustos 2017 Cuma günü “Şarku’l Avsat” gazetesinde Sadr’ın şu cümlelerini gördük:” Irak dâhil tüm dosyaları Prens Muhammed ile tartıştım ve benzer vizyonlara ulaştık. Prens Muhammed bize karşı samimi davrandı, elbette biz de kendisine aynı şekilde davrandık. Bölgede barışı getirecek ve mezhepçiliği ortadan kaldıracak projelerimiz var. Ve bir Şii olarak Sünni bir bölgede bulunmam pek çok düşmanı korkutmaktadır, bundan dolayı bu ziyaret sonrası Suudi Arabistan hedef alınacaktır. Bizi ilgilendiren şey, ülke sınırlarını aşan mezhepçi kibrin sona ermesidir ve özellikle Suudi Arabistan’ın bu konudaki hedefleri gerçekten etkileyicidir. Irak ve bölgeyle ilgili yeni projeler ve işbirlikleri olacaktır ve bu konuda oldukça iyimserim. Tüm Suudi halkına saygı duyuyoruz, hiç kimseyi ayırmıyoruz ve bu dönemde kardeşler arasındaki ilişkiyi iyileştirmek istiyoruz. Son 10 yılda, bazı gerginlikler oldu, bunların izale edilmesi ve gerilimin giderek azaltılması gerekir. Irak’ı Arap beşiğine iade etmek gerekiyor… ”

Söylenen bu sözler Seyyid Mukteda es-Sadr’ın vizyonunu ve söylenmesi gerekenleri ortaya koyuyor. Söz konusu ziyaretten sonra kendi akımının oturumlarında söylediği bu sözler, ardından BAE’ye yaptığı ziyaret, Arap kardeşlerine açılma konusunda Sünni’si ve Şii’siyle Irak halkının seferber edilmiş olduğunu ifade etmektedir. Bütün bunlar bir düşmanlığa neden olmaksızın İran’ın yüklediği mezhepçilik kamburundan kurtulma yönünde önemli bir adımdır. Zira İran rejiminin Irak iradesini kasıtlı olarak kendine bağımlı kıldığı ve başkalarıyla ilişki kurmayı yasakladığı dönemlerde Irak kimliğine ve mirasının aydınlattığı dönemlere zarar vermiştir. Dolayısıyla, Sadr hareketi seçimlere girip ve dikkate değer bir zafer elde ettiğinde, yasakçı zihniyetin şok geçirdiğini ve “Örnek bir Sadr” tavrının geri geleciğini umut edenlerin yüreğine ise su serptiğini belirtmeliyiz. Benzer bir örnek tavır döneminin, aynı manevi iklimle, Lübnan’da Musa Sadr’ın kişiliği ile irtibatlı olarak gerçekleştiğini biliyoruz.

Temennimiz odur ki Lübnan ileri gelenleri önlerindeki bu iki örnek üzerinde düşünürler ve böylece insanların işleri yoluna girmiş, ülke de hızlıca tamir sürecine geçmiş olur…

Ve bu aynı zamanda, Iraklıların Sadr ailesine yakışır örneklik anlamına gelen “Örnek bir Sadr” döneminden bekledikleri şeydir.