Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Müslüman Kardeşler mi yoksa Özgürlük Kardeşleri mi? Dönüş nereye? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Sizin kitapçığınız olan “Seyyid Kutub ve Arkadaşları Neden İdam Edildi?” bu kitapçığa istinaden- “Yoldaki İşaretler” kitabından iktibas edilmiş dört alıntı nedeniyle idam edilmiştir. Bu fikrinizle ilgili yazdıklarımı, “Bu, Müslüman Kardeşler’in (İhvân’ın) söylemleriyle alay etmek için söylenmiştir” şeklinde düşünebilirsiniz. Ancak beni ilgilendiren yönü şu: Bu sözlerimi alay etmek için değil, onlar hakkında gerçek bilgiler olarak söyledim. Emin olabilirsiniz ki söylediğim sözlerde ciddiydim ve buna dair size bazı bilgileri hatırlatmak isterim:

Seyyid Kutub hakkında yazılmış ilk üniversite tezi 1974 yılında Mehdi Fadlullah’ın Sorbonne Üniversitesindeki doktora tezidir. Tezin yazarı çalışmanın bir yerinde, Lübnan’da İslami hareketin önderlerinden biri olan Muhammed Ali Dınnavi’nin Seyyid Kutub’un yargılanma nedeni olarak, “Yoldaki İşaretler” kitabından “iktibas edilmiş bazı fikirler!” olduğunu söylediğini zikrediyor.

Fadlullah’ın tezini Fransızca yazdığından ve Arapçaya tercüme ettiğinde bilmediği şey, tezinde, kendisinin bizzat şahit olduğu sözlü ifade olarak sunduğu Dınnavi’nin sözleri, son olarak yirmili yaşların ortalarında okuduğu “Seyyid Kutub ve Arkadaşları Neden İdam Edildi?” kitapçığından alıntıdır. Tezin yazarı –başka bir şey ima etmeye çalışsa da- kişisel ve gizli kaynaklarda bilinen bilgileri vermiyor.

Benim yaptığım şey sadece bu “alıntılar”ı saymak ve bunların dört yerden yapıldığını bulmak. Bu dört alıntıyı Çağdaş İslam düşüncesi araştırmacıları formüle ederek genel bir isimlendirme yapmışlardır. Hasan en-Nedvi de aynı isimlendirmeyi yapmıştır: Batı’ya karşı savunmaya çekilen/özür dileyen değil, “Hücuma geçen İslâm”!

30’lu yıllarında Avusturyalı Muhammed Esed ve Hindistanlı Mevdudi tarafından yakın bir zamanda keşfedilen İslam’ı anlama şekliydi bu. İhvân’ın ve Seyyid Kutub’un idam edilme sebebiyle ilgili, kitapçıkta söyledikleri şeylerin birer iftira olduğunu açıklığa kavuşturmak için, -Arap entelektüeller ve araştırmacılar arasında pek de bilinen hususlar olmayabilir- bazı bilgiler nakledeceğim.

O da şu: 1961’de Mısır ve Suriye arasındaki “Birlik Günleri”nde Ezher’in geliştirilmesi hakkındaki yasa taslağı hazırlandı. Bu taslak Ezher fakültelerinde “İslam Kültürü” dersinin okutulmasını içeriyordu. Söylendiği kadarıyla Suriye İhvân’ından olan dönemin Şam Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanı Muhammed Mübarek bu projenin hazırlanmasına katkıda bulunan isimlerin başında geliyordu. “İslam Kültürü” dersinin Ezher fakültelerinde okutulmasını bizzat teklif eden kişiydi. Bu ders 80’li yıllarında “İslam’ın Temel Teorileri” ismiyle okutulmaya devam edildi. Mübarek bu projeyi ilk defa Mısır’da gerçekleştirmedi. 1954 yılında Suriye Üniversitesi inşa edildiğinde İslami İlimler Fakültesi’nin ilk yılında okutulmak üzere bu dersi koyduran yine Mübarek olmuştur.

Bütün bunlara karşılık kitapçıktaki iftiralara göre Seyyid Kutub’un idam edilme nedeni “Yoldaki İşaretler” kitabından yapılmış alıntılardır. Onu şu şekilde takdim ediyorlar: “Bütün ömrünü davasını ve inancını savunacak kaleminden başka hiçbir silahı olmadan geçirdi…

Hiçbir zaman öldürme ve yıkım taraftarı olmadı ve hayatının tamamını, içinde bulunduğu durumun, sadece fikir ve ikna yöntemiyle ıslah edilebileceğine inanarak yaşadı.”

Şimdi, bu kitapçıkta özetleyerek yaptığım açıklamalarla ilgili bölümden ayrı olarak bazı yorumlar sunacağım.

Tarih kavramını ödünç almak ve özünü, Hegel’deki gibi özgürlüğü sürekli farkında kılmayı kaçınılmaz bir amaç olarak sınırlandırmak ve Dinin amaçlarını ve İslam’ın gayesini katı, bağnaz ve marjinal bir şekle uyarlayıp daraltmak, asılsız, bid’at bir İslami anlayışı yaymak, Arap dünyasına ilk defa Hintli Hasan en-Nedvi’nin geçen asrın ortasında yazdığı kısa bir kitapçık aracılığıyla olmuştur.

Seyyid Kutub, diğer Arap radikal İslami hareketlerin önde gelenleri ve İhvân hareketinin tamamı bundan etkilenmiştir.

Kitapçık, Mısır’da ve Mısır’ın dışında kalan İhvân’ı, Allah’ın kendilerinden razı olduğu tek Müslüman topluluk olarak göstermektedir. Buna delil olarak ta İslam dinini yüceltmek için şehadet şerefine nail olmuş on ismi seçiyor ve bu şerefi sadece onlarla sınırlandırıyor. Şurası bir gerçektir ki, Seyyid Kutub ve liderliğini yaptığı örgüt mensuplarının yargılanması, kendisi, Havaş ve Abdulfettah’ın idam edilmesi ve iktidara karşı bir darbe uygulamanın planlanması sebebiyle geri kalan cemaat üyelerinin zor ve sıkı şartlarda çeşitli cezalara çarptırarak hapsedilmesi, bazı adamlarının öldürülmesi ve hayati ve aktif müesseselerin yok edilmesi sadece Seyyid Kutub’un “Yoldaki İşaretler” kitabını yazması nedeniyle değildir. Bu kitap, mahkemedeki yargılamanın cüzi bir yönünü teşkil ediyordu. Eğer bu dava bu şekilde olsaydı Arap ve İslam dünyasındaki birçok cemaati, Batılı gazeteci ve araştırmacıları, meselenin, sadece kitapla sınırlı olduğunu yıllar boyunca anlatıp ikna ederlerdi. Kitap – kitapçıkta gösterildiği gibi – özgürlük için bir haykırıştır ve yazar bu uğurda kendi feda etmiş birisidir, çünkü o, özgürlük ve fikir hareketini gerçek şekliyle başlatmış ve İslam için fedakârlık yapmıştır. Ayrıca kitapçıkta kendilerini sadece özgürlük ve İslam uğruna mücadele vermiş kimseler olarak tasvir etmişlerdir.

Nasır, onu kişisel sebeplerden dolayı idam ettirdiği halde, kitapçıkta Nasır’ın Seyyid Kutub’u –kendi ifadelerine göre- kişisel nefret yüzünden öldürdüğünü inkâr ettiler. Nasır, Kutub’un hastalığını, Arap ve İslam dünyasının önemli bir mürşidi ve dini teorisyeni olmasını dikkate alarak idam hükmünden onu muaf tutabilirdi. Ancak çok açıktır ki Nasır artık ondan ümidini kesmişti. Normalde Nasır ona gayet iyi niyetli ve dostça yaklaştı. Ama gördü ki kendisini katil olarak görmekten başka bir tavır sergilemiyor. İktidarını sadece yok edilmesi gereken bir rejim olarak görüyor ve kendini her şeyin üzerinde görüyor. Bu kızgınlık ve kinle onu idam ettirdi.

İdam ve idam edilme gerekçesi, gelecek İslam nesillerine, “Yoldaki İşaretler” isimli kitabı olarak lanse edildi.

Müslüman Kardeşler teşkilatı, nefret içerikli söylemlerine rağmen, yapmış oldukları propagandalarla kendilerini Müslümanların ve özgürlüklerin kardeşleri olarak tanıttılar. Seyyid Kutub’un hayatından büyük bir destan ve yazmış olduğu bu kitaptan ise olağanüstü, sihirli bir taraf çıkardılar. Öyle ki Mahkeme Başkanı, Binbaşı General Fuad Decvi, Seyyid Kutub’un önünde bir şey okumaktan korkuyor!

Sonuç olarak, Kutub ve kitabı, on yıllardır kurulan radikal dini hareketlerin oluşumuna kapı aralayan iki unsur haline geldi.

Bu kitapçığın, ilkinden farklı, avuç içi büyüklüğünde başka bir sürümü daha var ve kapağında da Seyyid Kutub’un resmi yok. Kitabın baş tarafına Kutub’un iki sözü eklenmiş ve birinci baskıda olan dipnot kaldırılmış.

Bu silinen dipnot o kitapçığın yeniden basılmasının gizli veya dâhili nedeniydi.

1966’da basılan ilk baskıda, ajitasyon amaçlı bir yalanı sayfalardan birine dipnot olarak koydular ve şunu yazdılar: “Büyük Alim Hudeybi ölüme buradan yürüdü… Hayatının son anlarını Kahire’deki Nasır cezaevinde şüpheli koşullar altında geçirdi. Yetmişi aşkın ilerlemiş yaşı dikkate alınmadı. Allah Rahmet eylesin!”

Bu önceki yazımda bahsettiğim kitapçığın özeti işte budur. Bu kitapçık bu yalan rivayetin temelini ve esasını oluşturuyor. Özet olarak bunları söyledikten sonra diyorum ki; bu yanıltma ve hile amaçlı ideolojik ve siyasi bir yayındır ve gerçekleri süslü yalanlarla örtmeye çalışmaktan başka bir amacı da yoktur.

Vermiş olduğun mücadele günümüze kadar uzandı, çünkü sahip olduğun zekâ ve kültür düzeyinden dolayı sana cevap vermeyi uygun görmedim. Ancak neredeyse 20 yıldır tekrar edip durduğun yalanlara sessiz kalmayı da uygun bulmadım. Bu yalanları ilk defa, Arap Birlik Çalışmaları Merkezi tarafından San’a’da 7 Eylül 1988’de düzenlenen “Arap Birliği: Deneyimleri ve Beklentileri” sempozyumu bağlamında “Müslüman Kardeşler ve Birlik: Hasan el Benna’dan Seyyid Kutub’a” adlı tebliğinizde söylemiştiniz. Tebliğler 1989 yılı sonlarında Merkez tarafından hacimli bir dergi olarak basılmıştı.

Bildiğiniz gibi, bu araştırmayı “Din dünyası ve Devlet: İslamcılar ve Projelerindeki Çelişkiler” başlıklı bir kitapta yayınlamıştınız.

İlk defa şu minvalde şeyler söylemiştiniz; “Nasır, Yoldaki İşaretler kitabını okumasının ardından kitabın yazarının idam edilmesine karar vermiştir. Çünkü kendi kamu politik projesi karşısında bu fikirlerin ne kadar tehlikeli olduğunu anlamıştı.” Londra’da yayınlanan “el-Arabi el-Cedid” gazetesinde yayınlanan makalede yaklaşık olarak söylemiş olduklarınız bunlardı. Sonra yine devam edeceğiz…