Londra Belediye Başkanı Sadık Han, iki gün önce bir konuşma yaparak, Twitter’da ve diğer sosyal medya alanlarında, İslamofobi ve genel olarak ırkçılık olgusuna daha fazla ışık tutacak birçok yabancı düşmanlığı ve ırkçılık mesajını temsil eden altı örnek okudu.
Mesajlar şu türden şeyler söylüyor: “Sadık Han’ı öldürün, böylelikle Müslüman bir teröristten kurtulmuş oluruz” ya da şöyle bir mesaj: “Bütün Müslümanları kovun ve Londra’yı tekrardan Beyaz yapın, böylelikle bütün problemler bitmiş olur.”
Han, bu mesajları sunmakla, kişisel bir acındırma peşinde olmadığını, Irkçılık ve nefret söyleminin, yeni nesil azınlıklar üzerinde bırakabileceği etkiye dikkat çekmek istediğini, zira bu neslin ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi tehditlere maruz kalmamak için siyaset ve kamuda görev alma hususunda tereddütler yaşabileceğini belirtti. Ayrıca hükümetlerin, karar vericilerin ve internet şirketlerinin, özellikle de sosyal platformların, yabancı düşmanlığını yayma ile mücadele etmede sorumluluk almaları gerektiğine dikkat çekti. İnsanlara ve sosyal barışa zarar verecek uydurma haberleri ve yabancı düşmanlığını kışkırtan mesajları engellemeye yönelik yasaları yürürlüğe koymak için somut adımlar atmaya davet etti.
Londra Belediye Başkanı’nın konuşması, terörle mücadele birimleri de dâhil olmak üzere İngiliz polisinin, Londra, Birmingham, Bradford, Sheffield ve Leicester gibi bir çok İngiliz kentinde Müslümanlara yönelik gönderilen ve içeriğinde Onlara, mukaddesatlarına, ibadet yerlerine saldırmaya teşvik eden broşürleri kimlerin gönderdiğini araştırdığı bir dönemde geldi. 3 Nisan’da gönderilen broşürde “Bugün Müslüman Cezalandırma Günü” sloganı yer alıyordu ve Müslümanlara yapılacak farklı türden saldırılarla ilgili kurgusal mekânlara işaret ediliyordu.
Sözgelimi Müslüman kadınların başörtülerini zorla çıkartacaklar için 25 nokta, Müslümanlara hakaret edecekler için 10 nokta, Müslümanları darbedecekler için 100 nokta, Müslümanları öldürecekler için 500 nokta ve camileri yakıp yıkacaklar için bin nokta belirlediler.
Parlamentodaki Müslüman milletvekillerine de ulaşan bu broşürler, hükümet, muhalefet, parlamento ve polis tarafından şiddetle kınandı. Şiddeti, ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını yaymaya ve kışkırtmaya yönelik bu nefret söylemlerinin toplumda yeri olmadığını belirttiler. Belirli bir gün için yapılan bu şiddet çağrısının, İslamofobya’daki belirgin artış ve çeşitli azınlıklara ve göçmenlere yönelik düşmanlık dalgasının bir sonucu olarak geldiğini gösteren işaretler de var.
Bu durum İngiltere ile sınırlı değil, bilakis birçok Avrupa ve Batı ülkesinde ve ABD’de yaygın hale gelmiş durumda. Örneğin, İngiltere İçişleri Bakanlığından gelen rakamlar, nefret suçlarının ve ırkçılığın, 2016’da (İngiltere’nin AB’den çıkış referandumunun yapıldığı yıl) yüzde 20’den fazla arttığını ve 80.000’den fazla nefret suçunun kaydedildiğini gösteriyor. Aynı fenomen, bazı Batı ülkelerinde değişen oranlarda tekrarlanmaktadır. Azınlıklara ve göçmenlere yönelik şiddette artış yaşanmakta, yabancı düşmanlığı söylemleri yayılmakta ve aşırı sağ hareketler yükseliş göstermektedir.
Her ne kadar bu yaşananların, terörizm olayları, artan ekonomik göç dalgası, krizler, savaşlar, Batı’daki ve genel olarak dünyadaki sorunlar ve ekonomik baskılar gibi pek çok nedeni olsa da, Medyanın, ırkçılığa ve artan yabancı düşmanlığına karşı mücadelede yeterli rol oynamadığına inananlar da var. Bilakis bazıları bu fenomenleri olumsuz haberlerle, azınlıklar ve göçmenlere yönelik nefreti körükleyen kelime ve manşetlerle beslemektedir. Her ne kadar Geleneksel medya bu eleştirilerden nasibini alsa da esas eleştiri okları, İnternet devrimi ve sosyal medyanın yükselişi ile daha yaygın ve etkili hale gelen “çağdaş medya” ya yöneliyor.
İnternet dünyası, insanlar için yeni ufuklar açarak, onlara haber ve bilgi iletmede muazzam bir özgürlük ve benzeri görülmemiş bir hız kazandırdı. Ancak pek çok olumlu tarafının yanında yeni olumsuzluklar ve zorlukları da beraberinde getirdi ve uydurma haberlerin, uygunsuz videoların dolaşımı ve tanıtımı için bir platform oldu. Devletler ve güvenlik birimleri de sosyal medyayı, ülke içinde kamuoyunu etkilemek veya yurtdışında ekonomik ve sosyal istikrarı sarsmak için silah olarak kullanmaya başladılar. Bunun bir sonucu olarak, bazı ülkeler bu fenomenleri ve olumsuz kullanımları engellemeye yönelik adımlar atmak için, İnternet şirketlerini ve büyük sosyal ağ platformlarını sorumluluklarını yerine getirmeleri hususunda baskı altına aldılar. Aksi halde hükümetler, bunu yapmalarını zorunlu kılan yasaları yürürlüğe koymak zorunda kalacaklardır. Almanya, Twitter, Facebook, YouTube ve diğer platformlar, yabancı düşmanlığını kışkırtan uydurma haberleri zamanında ve Mümkün olduğunca çabuk kaldırmadığı takdirde 50 milyon Euro’ya kadar para cezasına izin veren kanun çıkardı.
Elbette bu iş kolay değildir ve zaman alabilir. Zira yeni kurulan mekanizmalar, zihinleri karıştırmak, ortamı zehirlemek ve yabancı düşmanlığını körüklemek için üretilen uydurma haberlerin sızmasına mani olamayabilir. Hele bir de İnternet ve sosyal paylaşım sitelerinde her saniyede işlem gören materyallerin hacmi göz önüne alındığında… Ancak ortaya çıkan olumsuz etkilerle başa çıkmak ve dolayısıyla da insanı korumak için gerekli bir adımdır. Bu teknolojik devrim muazzam ve inkâr edilemez faydalar da sağlamıştır.