Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Musul ‘kurtarıldı’… Sevinelim mi? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Başbakan Haydar Al-Abadi’nin Musul zaferinden sonra yaptığı “Dünya, Irak’ın DEAŞ’ı bu kadar hızlı yeneceğini tahmin etmemişti.” Örgüt 3 sene boyunca şehri işgal etti. Bizzat El-Abadi tam 9 ay önce duyurmuştu Musul’u ”kurtarma” operasyonunun başladığını ve 2016 yılının ”terörden ve DEAŞ’tan Kurtuluş” yılı olacağını. Yani Irak’ın en kalabalık 2. Kentinin DEAŞ’tan kurtulmasının 3 aydan fazla süreceğini tahmin etmemişti.

Ancak operasyon uzadı ve karmaşık bir hal aldı, hem çok can harcandı hem de çok mal, aynı zamanda politik, etnik ve dış müdahale korkularının da artmasına sebep oldu.
Daha kötüsü de DEAŞ, 2014 Haziran ayında birkaç hafta içerisinde, yaklaşık 40 bin civarı Irak askerinin geri çekilmesiyle ve birkaç yüz militanla hiç savaşmadan Musul’u ele geçirmişti. Geride çok fazla soru işareti, itham ve siyasi komployu bırakarak. Zira silah ve askeri mühimmatla dolu kocaman bir tersaneyi DEAŞ’ın kullanması ve sözde ‘hilafetini’ daha geniş bölgelere yayması için bırakmıştı.

O zaman birçok siyasi taraf, bazı sünni bölgelerin önce ‘terbiye etme’ amaçlı DEAŞ’ın eline bırakıldığı, sonra da Haşdi Şabi milislerini operasyona dahil ederek, sünni bölgelerin bundan medet ummalarını sağlamak olduğunu söyledi.

Musul’da yaşananlar, Irak’ın mezhep canavarının daha da büyümesiyle, ne kadar büyük ve korkutucu bir boşluğa düştüğünün resmidir. Bu olayların gölgesinde bu kadar korku yaşanırken, ‘DEAŞ’ın’ bölgeden kovulmasının kutlamaları ve sevinci çok sönük geçiyor. Geride kalan yıkıntı ve tahribatın görüntüsüne bakmak yetiyor, hatta yetim çocukların fotoğraflarına bakmak veya siyasi çekişmelerin ve mezhep ayrımı korkularını düşünmek bile önümüzdeki süreçte Irak’ı bekleyen zorlukların en bariz göstergesidir.

El-Abadi, Musul operasyonunun bitiminde ve ‘DEAŞ’ın kentten tamamen püskürtüldüğünü ilan ettiği açıklamada, hükümetinin tahrib edilen altyapısını yenilemeye ve hizmetlerin yeniden sağlanmasına büyük önem vereceğini dile getirmişti. Bu da kesinlikle kolay bir savaş değil. Irak parlamentosunun ekonomi ve yatırım komitesindeki heyete göre, hükümet ‘DEAŞ’ın kovulduğu bölgelerde kullanmak üzere yaklaşık 30 milyar dolara ihtiyacı var. Aynı şekilde Irak planlama bakanının yaptığı açıklmaya göre, yeniden imar projesinin ikiye bölündüğünü ilk projenin 2018’den 2022’ye kadar süreceğini diğerinin ise 2023’den 2028’e kadar süreceğini ve toplamda 100 milyar doları bulacağını söyledi.

Görünen o ki; Irak, uluslararası destek, kredilere ve birçok kez düzenleyeceği donör ülkeler konferansından toplayacağı paraya güveniyor. Bu konferaslardan medet ummak çok yerinde bir karar sayılmaz, zira orada verilen sözlerin yerine getirildiğini görmek çok nadirdir. Bağışta bulunan ülkeler kriz çokluğundan ve ‘terör savaşlarına’ sahne olan bölgelerdeki tahribattan dolayı artık kendini bitap hissetmekte.

Uluslararası kuruluşlar ise donör ülkelerin verdiği kredilerin, ya da yeniden imar için ayırılan bütçelerin, yolsuzlukla karşı karşıya kalmasından çokça şikâyet etmekte. Bununla birlikte Teröre karşı savaş eden cephelerin çok olması, dikkatlerin şu an Irak’tan çok Suriye ve Libya’da olacağını gösteriyor. Keza Afganistan’a da dikkat etmek gerekir çünkü DEAŞ o bölgedeki kaostan faydalanarak cephesini oraya çekmeyi planladığını dile getirdi.

Her halükarda, sayıları DEAŞ’ın kovulduğu kentin yarısından fazla olan göçmenleri üçlü beşli projelerle ikna olmazlar, onlar evlerine dönmek istiyor ve hükümetlerinden altyapının bir an önce iyileştirilmesini, okulların ve hastanelerin yeniden inşa etmesini bekliyorlar ki bu hayatlarına kaldıkları yerden devam etmeleri için büyük önem arzetmekte.

Bunlara ek olarak, halkın ruhsağlığını ve sosyal dokusunu yeniden inşa etmek ve mezhepçiliği frenlemek de büyük bir zorluk gibi gözüküyor. Zira İran tarafından desteklenen şii milislerin geniş çapta bölgede bulunmasından dolayı sünniler kendilerini dışlanmış ve horgörülmüş hissediyorlar.

Arap sünnilerin bu kaygısı da önümüzdeki Eylül ayında yapacakları özerklik referandumuyla birlikte gitgide artıyor, çünkü Kürt bölgesinin özerkliği demek Irak’ın bölünmesinin başlangıcı demek, bu da Sünni arapların azınlıkta hissetmeye başlaması ve korkması demek. Yani teröre ve aşırıcılığa uygun bir altyapı oluşturacak demek oluyor. Bu umutsuzluk ve hayal kırıklığından doğan şer, korku ve nefret duygularının büyümesi ise daha büyük bir tehlike oluşturarak terör örgütlerinin bu bölgede yeniden baş göstermesine neden olacaktır.

Bazıları Irak hükümetini, DEAŞ’ı kovduktan sonraki sürecin daha büyük bir sınav olduğunu görüyor, yeniden imar konusunu nasıl ele alacağını, tüm içerikleriyle toplum barışını nasıl sağlayacağını, Ninava ve merkezi Musul ya da diğer vilayetler gibi. Irak’ın teröre ve DEAŞ’a karşı aşılanması için önce mezhepciliğe karşı savaşarak zafer elde etmesi, bütün problemlerinin sebebi ve geleceğinin tek tehditkarı olan bu hayaletten tamamen kurtulması gerekmektedir.