Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Napolyon… Lehine ve aleyhine olan şeyler | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Hiç şüphesiz Napolyon Bonapart’ın karakteri pek çok anlaşmazlıklara ve tartışmalara neden olmuştur. Bir yandan taparcasına kendisini sevenler bulunurken diğer yandan kendisinden tiksinenler ve nefret edenler var. Avrupa’nın sıkıntılarının çoğunun Napolyon’un yaptığı planlardan kaynaklandığını söyleyenler bile var. Birçok hükümdarın izlediği askeri diktatörlüğün temellerini Napolyon attı ve askeri darbeleri kabul edilebilir bir duruma getirdi. Bazı kimseler polis ve istihbarat sisteminin temellerini Napolyon’un koyduğunu belirtiyor.

Fakat şunu itiraf etmeliyiz ki Napolyon, diktatörler arasında en kültürlü diktatördü. Sanata en çok özen gösteren kimseydi. Napolyon, Paris’te sanatın temellerini atarak, Paris’i sanat ve sanatçıların başkentine dönüştürdü. Aynı zamanda Paris’i ziyaret edilen bir yer haline getirdi. Ayrıca Napolyon müziği seven birisiydi. Bu da Napolyon’u Beethoven’a, Beethoven’ı da Napolyon’a yaklaştırdı. Aralarında eğilim ve anlayış farklılıkları olmasına rağmen birbirlerinde beğendikleri yönler vardı. Napolyon, Alman müzisyenin müziğini ve çalışmalarındaki yenilik ruhunu beğendi. Beethoven ise “Fransa devriminin oğlu” diye isimlendirilen Fransız imparatorunun kişiliğine hayranlık duydu. Çünkü Avrupa’daki siyasi yenilik ruhu Napolyon’la ortaya çıktı. Fransa devriminin ilkeleri onun aracılığıyla tüm Avrupa kıtasına yayıldı.

Bu beğeninin bir parçası olarak Beethoven, üçüncü senfoniyi kahraman Napolyon’u yüceltmek ve devletin ilk konsolosluk makamında bulunduğu zaman, devrimci bir komutan olduğundan dolayı kendisini ölümsüzleştirmek için yazdı. Bunun için senfoniye “Bonapart” adını verdi. Müzisyen yeni çalışmasını yayınlamak ve halka takdim etmek üzereyken öğrencisi geldi ve Beethoven’a Napolyon’un kendisini Fransa imparatoru olarak deklare ettiğini haber verdi. Bunun üzerine Beethoven sinirlenerek şöyle dedi: “Demek öyle! Diğerlerinden bir farkı yokmuş. Gururunu tatmin etmek ve herkesten üstün olmak için şimdi bütün insan haklarını çiğnemeye başlayacak ve bir diktatöre dönüşecek.”

Öfkeli bir şekilde senfoni metnini eline alarak “Bonapart” ismini taşıyan ilk sayfayı parçaladı ve yeni bir sayfaya yeni bir isim yazdı. Bu isim bugün “kahramanlık (eroica)” adıyla biliniyor.

Günler ve aylar geçti. Beethoven, meşhur edebiyatçı ve şair arkadaşı Goethe’yi ziyarete gitmişti. İkisi birlikte ormanın içinde gezintiye çıktılar. Birdenbire sadece tek bir kişinin sığabileceği dar bir geçitte imparatorla karşı karşıya geldiler. Goethe, arkadaşı Beethoven’a Napolyon’un geldiğini hatırlatmaya ve imparatorun geçmesine izin vermek için kenara çekilmesi konusunda Beethoven’ı uyaramaya çalıştı.

Goethe, imparatorun karşısına geldiğinde kendisine saygı göstermek için eğildi. Fakat Beethoven, hem arkadaşını hem de Napolyon’u görmezlikten geldi. İmparatora yaklaşana kadar dar geçitte yürümeye devam etti. O vakit imparator, Beethoven’ın geçmesine müsaade etmek için kenara çekildi. Başı dik bir şekilde imparatorun varlığına dikkat etmeden önünden geçerken imparator, Beethoven’in karşısında eğildi. Müzisyen, onu geçene kadar imparator bu şekilde kaldı. Beethoven, imparatorun varlığına dikkat etmeden onu arkasında bırakıp gitti.

İtiraf etmeliyim ki, hayatımda, sanatı ve sanatçıları bu hikâye kadar yücelten bir hikâye görmedim. Hatta bu hikayeyle Napolyon Bonapart’ın kötülüklerini ve diktatörlüğünü neredeyse unutacaktım.