Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Ne istiyor bu Filistinliler? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Kıdemli Filistinli gazeteci. Günlük Şark’ül Avsat, El Arap gibi büyük Arap gazetelerinde yazarlık yaptı, İlaf Elektronik Gazetesinde Müsteşarlık yaptı.

İngiltere’ye elimde valizlerle geldiğimden beri başlıktaki sorunun bana kaç kere sorulduğunu sayamam. Büyük bir ihtimalle, gurbette olan birçok Arap vatandaşına da bu ve benzeri sorular sorulmuştur. Tabii, başka bir devletin kurulması amacıyla atalarının dedelerine ait topraktan sökülen ve dünyanın en zalim ve çirkin adaletsizliğine maruz kalan bir halkın ne istediğinin bilinmemesini soruyu soranın cahilliğine vermek hem kolay ve doğru da olabilir.

Buna karşın, dünyada birçok çatışma ve savaş varken, dünya medyasının en önemli gündemi olan Filistin-İsrail çatışması ne zaman alevlense bu ülkedeki tanıdık ve komşuların bu soruyu sormaları beni artık şaşırtmıyor.

Arap olmayanların Filistinlilerin ne istediği hakkında soru sormalarının garibime gitmeyişinin nedenine gelince, kısaca söyleyeyim; aralarındaki farklılıklara rağmen, dedelerinin gökler tarafından seçildiğine inanan ve ne istediğini bilen bir halkla liderleri tarafından yönünü kaybeden bir halk arasında bir çatışmadan bahsediyoruz da ondan.

Burada geçmiş tarihi veya yüzyıllar öncesi ve etkisini yitirmiş kitapları ele alacak değiliz. Yapmamız gerek şey günümüz dünyasını analiz edecek gözlerle bakmak ve etrafımızda dönen olayları anlamak.

Filistinlilerin toprağının ellerinden gitmesi ve liderlerinin değişik meşrepli olmalarından kaynaklanan Nekbelerinden önce birçok millet zulme ve ve diğer halkların işgaline uğradığında birleşti, beraber oldu ve yek vücut oldu. Filistin durumunda ise direnişçiler bir olacaklarına birbirlerine karşı çatışan gruplara dönüştü. Aslında burada sorulması gereken soru şu, Filistin davasında doğruyu bildiğini iddia eden çeşit çeşit grupların oluşmasına ne gerek vardı? Cezayirliler, örnek olarak, Milli Özgürlük Cephesi dışında tartışmalara izin vermedi. Cezayir’den önce de Tunus, Lübnan, Suriye, Irak, Mısır, Libya ve Sudan’da Filistinlilerin yaşadığı ayrışma yaşanmadı. Filistin örneğinde ise, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kuruluş tarihi olan 1 Ocak 1965 yılından itibaren görülen laubalilik ve dağılma başka bir yerde görülmedi.

Birçok teorisyen, özellikle Filistinli olanlar, Filistin davasının bu denli bölünmüşlüğü açıklayan kendine has özellikleri olduğunu söyler. Aslında, Filistin davasının başına gelenlerin diğer özgürlük davalarının başına gelmediği bir gerçek. Ama bu özel durumu aidiyet problemlerine ve değişik sürgün yerlerindeki bölünmenin gerekçesi olarak ele alınması mantık ve izan dışıdır. Filistin örgütlerinin kendi aralarındaki çatışma diaspora Filistinlilerine acı ve trajedi olarak dönmüştü, ayrıca bu çatışma örgütleri misafir eden ülkelerin vatandaşlarına menfi etki yaratmıştı. Lübnan topraklarındaki kötü şöhretli mülteci kampları savaşının Lübnanlılara ettikleri Gazze Şeridi ve Batı Şeria halkının 5 Haziran 1967 tarihli işgalinden itibaren 1993 Oslo Anlaşmasına dek yaşanan özgürlük savaşında yaşanan acılardan daha fazlaydı.

Hayır, Filistin Kurtuluş Örgütü dışında herhangi bir örgütün kurulmasına gerek yok, çünkü bu örgütü, 1964 yılında kurulduğundan beri, Filistinliler, Araplar, Müslümanlar tarafından kabul görmüş ve uluslararası başkentlerin de sempatisini kazanmıştır. Aslında Fetih (Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi) liderlerinin, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü kontrolleri altına almak ve en küçük detaylarına hakim olmakta ısrar etmek yerine, örgütlerini FKÖ’ü içine dahil etmeleri daha uygun olurdu.

Gerçekten, örgütsel bölünmüşlük, çok kafalılık ve birbirini doğuran örgütler olmasaydı Filistinlilerin çoğu kendini yönünü şaşırmış, hangi örgütü alkışlayacağını, hangisini tutacağını bilmez halde olmazdı. O zaman da dünya şu soruyu sormazdı: Ne istiyor bu Filistinliler?