Barcelona’daki terör saldırısı Avrupa halkları ve Batı tarafından içinde ‘ırkçı’ ifadelerin boşaltıldığı bir nefret ‘kuyusu’na mı dönüştürülecek? Barselona’da yaşanan acı hadise, Avrupa’daki aşırı sağcılar tarafından ‘Batı Medeniyeti’ne’ yönlendirilmiş ‘yıkıcı’ bir saldırı olarak değerlendiriliyor. Söz konusu terör, niçin tarihi karaktere sahip bir çekişmeye ve dini bir tartışmaya dönüştü?
İspanya, hala köktenci radikal zihinlerde tarihi yenilginin arka planını temsil ediyor. Pek çok DEAŞ ve el Kaide edebiyatı, hala İspanya’ya yakın bir zamanda geri alınması gereken Endülüs olarak bakıyor. Avrupa kültür tarafları ile Avrupa şovenist ve milliyetçi grupları ise bunun farkındalar.
İspanya’da meydana gelen olayı neredeyse açık ve net olarak dini bir çatışmaya dönüştürebilecek diğer bir durum ise, bazı İspanya medya organlarının Katalonya teröristlerinin bomba yüklü kamyonları kullanarak Barcelona’da bulunan, Avrupa’nın en büyük kiliselerinden sayılan ve İspanya’nın 12 hazinesi içerisinde yer alan La Sagrada Familia katedrali gibi çeşitli kiliseleri yıkmak için hazırlık yaptıklarını ortaya çıkarmasıdır.
Söz konusu bu olaylar, çoğu yanlış olan tehlikeli bir tartışmaya yol açtı. Samuel Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” tezinde bahsettiği şey, terör hücrelerinin Avrupa devletlerine sızdığı bir ortamda uzunca devam edecek bir tartışmadır. Bu, uluslararası istihbarat organlarının uyardığı bir konudur. Modern sosyal iletişim araçları üzerinden nefret dalgaları sızıyor. Bu, çağdaş dünyamızda teknoloji ve bilgi salgılarının en kötülerinden birisidir. Sanki bu, iletişim araçlarının gelişmesiyle beraber yayılan kötülükte kaybolmak istemeyen bir sahneyi andırıyor.
Eğer vaziyet, tarihi, dini ve sevimsiz bir tartışma boyutuna geçmezse şu anki sahne, geçmiş grupların kanlı bakışlarıyla ırkçı, milliyetçi ve şovenist ret kültürüne bağlı olarak büyüyen tepkiler arasındaki nefret çatışmasıdır.
Avrupa’nın nefret kuyusunda boğularak teröre karşı koyması mümkün değildir. Aksi takdirde Avrupa, çekiçle sineğe saldırmaya çalışan kimse gibi olacak. Dolayısıyla nefret, nefret edenle nefret edilene isabet eden bir ateştir. Bugün krizlerin yaşandığı Avrupa’da ekonomik, kültürel ve sosyal sebeplerin İslam ve Müslümanların aleyhine olmasından endişelenmek gerekiyor. Bu durumda teröristler, kötü emellerini gerçekleştirmek için bundan daha güzel bir ortam bulamayacaklar.
Şüphesiz Barcelona tuzağı ve nefret kuyusu, Avrupa ve Amerika’da yaşayan Müslümanlara karşı düşmanlığı besleyecektir. İslam’a, medeniyete, kentleşmeye ve moderniteye karşı yöneltilen suçlamaların tonunu yükseltecektir. Bu da aynı terör olayının çirkinliğini ve acısını daha fazla meydana getirecek bir felaket olacaktır. Eğer deyim yerindeyse bunun sebebi de nefret sınırında yaşamaktır. Bunu, Avrupa’da İslam düşmanlığı ile semitizm düşmanlığı arasında yapılan modern kıyaslamalar ortaya çıkarmıştır. Müslümanlara yönelik düşmanlığın, bugün Yahudilere karşı düşmanlıktan daha fazla olduğunu ifade ediyor.
Bugün Avrupalılar korkuyor. Bu, kesin bir gerçektir. Fakat asırlardır tarihi tecrübelerin bize gösterdiği gibi korku, çoğu zaman en kötü nasihatte bulunan kimsedir. Bunun için ötekine karşı en iyi muamele açılımdır, sıkıca kapanmak değildir.
Bugün Avrupa’dan, bu acı ortamda eski sömürgecilik dönemlerinde yaraların sebep olduğu yerleri iyileştirmek için İslam âlemine daha yapıcı ve müspet bir açılım yapması bekleniyor. Batı, önceden komünizmle olan diyalogu başarılı bir şekilde geçti. Alman filozof ve çağdaş mütefekkir Harald Müller’in ifadesine göre mezkûr başarı, Batı Avrupa’da bulunan neredeyse herkesin ötekine karşı temel bir anlayışa sahip olduğundan dolayı meydana gelmişti. Ancak bu, Avrupa ve Akdeniz’in diğer tarafında bulunan en yakın komşuları olan Müslümanlar arasındaki ilişkilerde mevcut olmayan bir durumdur. Karşıt diyalogda başarılı olacak şey, aynı zamanda yapıcı diyalogda da önemlidir. İnsanın hakkında bilgi sahibi olduğu şey, kendisine daha az yabancı olacaktır. Diyalog ise daha kolay sağlanan bir şeydir.
Bu dönemlerde Arap ve İslam dünyasından da daha fazla diyalog girişimleri başlatması bekleniyor. Bunun için DEAŞ’ı savaş alanlarından önce zihinlerde yok etmek gerekiyor. İnsanlığa yatırım yapmak, açılım ve istikrarın güvenilir bir yöntemidir. Bu ikisi olmadan terör, Arap toplumlarında kazanmaya devam edecektir.
Nefretin derin tuzağı ve kuyusu, bugün medeniyetler çatışmasını tekrar tekrar dillendiriyor. Belki de medeniyetlerin herkesin içine döküldüğü tek bir akarsu olduğunu ve bazılarının açlık ve kuraklık zamanında kendilerine lazım olan şeyleri içinden çektiklerini hatırlatmak gerekiyor.
Avrupa, Amerika, Arap dünyası ve diğer yerlerde meydana gelen terör olayları, dünyayı saran şiddet kültürünün ayrılmaz bir parçası halinde geldi. Hızlı bir şekilde yok olmayacağı kesin. Aksine daha fazla kurbanın olmasına neden olacak. Savaş olarak addedilmese bile bu olguya karşı ateş, barut ve imha dışındaki araç-gereçlerle karşı koymak gerekiyor.
ABD’nin önünde yer alan düşünce ve geniş bir ideolojik farkla bugün Avrupa, güçlü yönlerini yeniden keşfetmeye, güç noktalarını aydınlatmaya ve kötülük dalgasına karşı koymak için toleranslı olmaya davet ediliyor. İşte o zaman Amerika’nın üstünde değil de dağın üzerinde bir şehir olabilir.
Velhasıl nefret kuyusunun derinliği önemli değil. Ateş, yakacak bir şeyler bulamadığı zaman kendisini yakacaktır.