Yahudiler, Kudüs ve Siyonizm, tarihin suları ile topraklarında yaşayan diğer unsurların etrafında dönüp durduğu bir üçgendir. Farklı farklı renkleri, nefesleri ve halkaları olan dönemlerin yakıtı ve aygıtı ise zamandır. Her dönemin öne çıkan isimleri vardı. Hz. Musa -Aleyhisselam– peygamberler ve krallardan Herzl, David Ben Gurion, Netanyahu’ya kadar birçok isim gelip geçti. Kudüs, binlerce yıl süren efsaneler çizgisinin ana eksenini oluşturan mekân oldu.
Netanyahu, Yahudi tarihine güçlü bir şekilde girmiştir. İsrail başbakanlığını en küçük yaşta devralan ve başbakanlık dönemi en uzun olan kişidir. İsrail ordusuyla çeşitli savaşlarda savaştı ve kardeşi Uganda’daki Entebbe Operasyonu’nda öldürüldü. Babası, Filistin’deki Siyonist projeye fikri ve politik olarak katkıda bulunan militan Siyonist Jabotinsky’nin takipçisiydi. Likud Partisi, Jabotinsky’nin fikirlerine dayanır. Ayrıca birçok İsrailli lidere de yol göstermiştir. Nietzsche ve faşizm felsefesinden etkilenen Jabotinsky, Siyonizm’in de temel direklerinden biridir. “Demir Duvar” politikasının fikir babası olduğu gibi Menahem Begin’in de manevi babasıdır. David Ben-Gurion ona “Siyonist hareketin Troçkisi” lakabını verdi. İsraillilerin zihinlerinde halen onun radikal düşünceleri yaşıyor. Fikri ve politik rolü dikkate alınarak kendisi ve eşinin cesetleri ABD’den İsrail’e nakledildi ve Kudüs’teki Herzl Tepesi’ne gömüldü. Onun düşünceleri halen İsrail’de iktidardaki Siyonist koalisyonun programlarını şekillendiriyor. Jabotinsky bir defasında şunu söylemiştir:
“Kendi topraklarını başka insanlara bırakan hiç kimse yoktur. Bu sorunun çözümü, Siyonist yerleşimcilerin kendi etraflarında bir ‘demir duvar’ inşa etmeleri ve yerlerinden vazgeçmekten başka seçenekleri olmadığı düşüncesine kapılıp teslim olana kadar yerli halklara baskı yapmaya devam etmeleridir.”
Ariel Şaron bu düşünceyi “Kuvvetle alınmayan şey, daha büyük bir kuvvetle alınır” olarak ifade etmiştir.
2014’ten beri Benyamin Netanyahu tarafından hazırlanan ve Knesset tarafından da onaylanan “Yahudi Ulus Devlet” yasası, Vladimir Jabotinsky’nin gayrı meşru çocuklarından biridir. Yahudi tarihini inşa edenler listesinde yer alabilmek için yaptığı hamlelerden birisidir. Maksadı Yahudi efsanesinin bir parçası olmaktır.
İsrail tarihte benzeri olmayan bir varlıktır. Zorbalık, dini referanslar ve efsaneye dayalı güçler köprüsü inşa ederek başka bir halkın toprağına devlet inşa eden başka bir millet yoktur. Yahudi dini, en başından beri İsrail milliyetçiliği ile iç içe olmuştur. Bu örtüşmenin tarihi istasyonları da oldukça renklidir; Hz. Musa’nın önderliğinde Mısır’dan çıkış, Babil Sürgünü, Yahudi dinini yeniden inşa eden İsa Mesih’in ortaya çıkışı, diaspora ve 20’inci yüzyılda Naziler eliyle Yahudilerin imha edilmesi… Yüzyıllarca süren bu uzun yürüyüş, “zamanı” hülyalarla bezenmiş hedefler gerçekleştirmede vurucu güç olarak kullanan bir Yahudi zihniyeti ortaya çıkarttı. Filistin toprakları üzerinde Yahudi bir varlığın kurulması fikri, yıllar ve asırlar silsilesinin bazı dönemlerinde gizli kalmasına rağmen hiçbir zaman ölmedi.
İnsanoğlunun yaşadığı büyük hadiselerin yıllar boyunca birikmesi, yeni bileşimler oluşturan hareketli bir çamur ırmağı yaratır. Umut toprağı ise yeni bitkilerin yeşermesi ve büyümesi için en uygun zemin olmaktadır. İşte Yahudiler, zamanı, yüzyıllardır kendilerini kuşatan hedeflerini gerçekleştirmede kullanmak için jeolojik bir yapıya dönüştürdü.
Büyük savaşların ardından dünyanın siyasi haritalarını yeniden şekillendiren dalgalardan sonra Siyonist hareketin liderleri uzun süredir devam eden hayallerini gerçekleştirmek için surda birçok gedik buldu.
“Semboller” inşa etme, efsanelerin kimyasını oluşturan temel bileşenlerdir. “Semboller” inşa etmekten kastım şu: Tarihsel gerçekleri ve dini metinleri, gizemli bir yapıya büründürmektir. Bunlar, bilimsel ve hatta zihinsel doğrulamalara tabi olmayan, önceden belirlenmiş bir politik amaca hizmet etmek için kurgulanmış mitlerdir. Derin geçmişi yeniden sembolize ederek hem yerel hem bölgesel hem de uluslararası alanda etki eden bir güce dönüştürmektir.
“Süleyman Mabedi” -Yahudi rivayetlerine göre- Kudüs’teki ilk Yahudi mabedidir. Hz. Süleyman inşa etmiştir ve “Kutsal Ev” olarak kabul edilir. Yahudi literatüründe İbranicesi “Bet Ha Mikdaş”dır. Nebukadnezar, M.Ö. 587’de burayı tahrip etti ve bazı Yahudiler buranın Kubbet’üs-Sahra’nın bulunduğu yer olduğunu iddia ediyor. Diğer bazıları da Harem-i Şerif’i Kudsi’nin içerisinde olduğunu söylüyor. Yıkıldıktan sonra birçok defa yeniden inşa edildi. Kitâb-ı Mukaddes ve çok sayıda tarih kitaplarında bahsi geçmektedir. Diğer arkeologlar ve tarihçiler hatta İsrailliler de varlığından şüphe ediyorlar. İsrailli arkeolog Ze’ev Herzog şunu söylemiştir:
“Süleyman Mabedi, Yahudilerin kuruntularından biridir. İbranilerin, Yahudileri yüceltmek için eski masalları dini mitolojilere dönüştürmesiyle ortaya çıkmıştır.”
Yahudiler “Süleyman Mabedi”ni unutmasın, zihinlerinde canlı olarak kalsın diye Hahamlar her Yahudi’nin doğumunda, ölümünde, evliliğinde “Süleyman Mabedi”ni hatırlatmak için dini bir tören yapar. Mabedin yıkımını hatırlatma bağlamında ağustos ayında Yahudi orucu tutarlar. Herzl’in fikirlerinden biri de şudur:
“Yahudiler, Filistin’de kendileri için ulusal bir anavatan kurmayı hedefliyor. Böylece Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa edebilsinler. Bu da Mescid-i Aksa’nın yıkılmasını gerektirmektedir. Yahudi Krallığı ancak bu şekilde inşa edilebilir.”
İsrail’deki, ABD’deki araştırma merkezleri ve akademisyenler buna dair araştırmalar ve çalışmalar yürütüyor. “Mabedi” yeniden tasarlıyorlar. 1997’de bir Fransız haber ajansı, Radikal Yahudilerin “Mabedi” inşa etmek için hazırlıklar yaptıklarını ve bu proje için Necef Çölü’nden toplanacak 6 milyon taşa ihtiyaç duyulduğunu, bunun da toplandığını bildirdi. Fransız ajansına demeç veren Mabedi Yeniden İnşa Teşkilatı’nın lideri Barak Bin Yusuf; kendi grubunun Mabed’in dini sembolü olacak altın şamdan yapma işini bitirdiğini bildirmişti. Diğer haber kaynaklarına göre Mısır kökenli Yahudi milyoner Musa Faraj “Mabed” için altın ipliklerle dokunmuş bir çadır hazırlatmış ve bunu da Benyamin Netanyahu’ya hediye etmiştir.
Yahudi efsanesinin varlığını inşa etme bağlamında -kaynağını din ve tarihten alan- en büyük ikinci sütun da “Ahit Sandığı”dır. Bu sembol Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında dini bir gerçektir. Fakat bu dini ve tarihi gerçeği anlama, yorumlama ve kullanmada üç din arasında ciddi farklıklar vardır. Yahudiler buna “Ahit Sandığı” diyorlar. Antlaşma levhalarının yer aldığı altın kaplamalı bu sandık Süleyman Mabedi’ndeki “Kutsallar Kutsalı” denen yere gömülmüştür. Yine Yahudi kaynaklarına göre Kral Davud kendi döneminde bu sandığı Kudüs’e nakletti. Oğlu Süleyman ise onu “Kutsallar Kutsalı” denen yere yerleştirdi. Tabutun Etiyopya’ya taşındığını söyleyen başka rivayetler de var. Onlarca İsrail arkeologu Mescid-i Aksa’nın altında bu “sandığı” arıyor.
Benyamin Netanyahu kendisini Yahudilerin tüm hayallerini yerine getirmek için görevlendirilmiş biri olarak gören bir siyonisttir. Büyük efsaneyi gerçekleştirerek tarihe geçmek istiyor. Bu da Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmektir. Kudüs’ün Yahudi Devleti’nin başkenti olarak ABD tarafından tanınmasından ve “Yahudi Ulus Devlet” yasasının geçmesinden sonra Mabedi inşa etmekten başka bir iş kalmamış demektir! Bölgesel ve uluslararası siyasi durum, hedeflerini gerçekleştirme sürecine yardımcı olacak niteliktedir. Bu, daha önceki Siyonist hareketin liderlerinin zannettiğinden de kısa olacak gibi…
Amerika’daki Evanjelist Siyonistler, İsrail Devleti’nin kurulmasının bir zorunluluk olduğuna inanan bir grup Protestan Hıristiyan’ı temsil ediyor. Kitâb-ı Mukaddes’in –Eski Ahit ve Yeni Ahit ile beraber- bunu ve İkinci Mesih’in geleceğini müjdelediğini düşünüyorlar. Bu grup, İsrail’i savunan ana lobiyi oluşturuyor. İsrail’e destek olmayı kutsal bir görev sayıyorlar ve Süleyman Mabedi’nin inşa edilmesini dini bir yükümlülük olarak görüyorlar. Kudüs çevresindeki yerleşim hareketinin tırmanması ve Yahudilerin Mescid-i Aksa’ya benzeri görülmemiş sayıdaki akını, Siyonist hareketin tarih boyunca hayalini gördüğü “bir Yahudi devleti kurma” projesinin ön adımlarıdır. Benyamin Netanyahu, bu adımların son aşamasını temsil eden Süleyman Mabedi’nin yeniden inşa edilmesi görevinin “Yehova” tarafından kendisine verildiğini düşünen biridir.