Diğer milletlerden geri kalmışlığımızın sebeplerini açıklamaya çalışan pek çok teori var. Bu sorunu kültürel açıdan ele alanlar ilk göze çarpan isimlerdir. Bunlar arasında belki de en önemlisi Merhum Hişam Şarabi’nin ataerkil toplum üzerine olan teorisidir. Hişami konu hakkında kaleme aldığı kitabında, Arap dünyasındaki geri kalmışlığı, ataerkil değerlerin hâkim olmasına bağlıyor. Nitekim bu, toplum ve siyaset düzeninde bizi babadan oğula durumuna taşır. Bu tür toplumlarda devlet veya rejim, tıpkı evin içinde babanın sahip olduğu konum gibi tüm iktidarı elinde toplar ve tüm bireysel girişimleri boşa çıkarır. Bu da siyasi ve toplumsal bir engellenme halini doğurur.
Hişam Şarabi, Arap toplumunun erkek karakterinin, kadının özgür olduğu ve modern bir topluma geçişi sağlayan o yolun açılması için çözülmesi gereken bir yapı olduğunu düşünüyordu.
Vefatından yaklaşık bir yıl önce Hişam Şarabi ile birlikte Georgetown’da bir lokantadaydım. O esnada üniversitede altı yıllık iş arkadaşıydık. Oturduğumuzda etrafına bakındı, bir kadın ve kızlarını yanlarında erkek olmadan yemek yediğini gördü. Onları bakışları ile veya laflarıyla rahatsız eden bir tek kimse yoktu. Üstelik üniversite öğrencileri olan anne ve kızları, oldukça güzeldi. Şarabi bana döndü ve şöyle dedi: “Kahire veya Amman’da bir kadın ve kızlarının herhangi bir erkeğin tacizine maruz kalmadan bir lokantada yemek yediklerini görürsen bil ki Arap dünyası iyileşmeye başlamıştır.”
Hişami, toplumların kültürel-antropolojik bakış açısından analizinde post yapısalcı ekole mensuptu. Bununla beraber Hişam Şarabi, bir antropoloji hocası değil, modern Avrupa tarihi hocasıydı. Avrupa felsefe tarihi üzerine yaptığı araştırmalarının, kendisine önce Levi Strauss’un daha sonra da Michel Foucault, Jacques Derrida ve diğerlerinin yaklaşımından faydalanma ve onu Arapların durumuna uyarlama imkânı sağladığına inanıyordu. Bu uyarlamanın neticesinde, Arap toplumundaki geriliğe, Arap toplumlarına egemen olan muktedir ataerkil yapı ve düzenin sebep olduğu, erkek egemen yapının çözülüp kadın özgürleştirilmediği sürece, durumun devam edeceği sonucuna vardı.
Arap siyasetinin geri kalmışlığı ve krizine açıklık getirmeye çalışan ikinci teori ise bir başka meslektaş Dr. Michael Hudgson’a aitti. Hudgson, Arap sistemlerinin krizini ve kalkınma noktasındaki güçsüzlüğünü, meşruiyetteki zayıflığa bağlıyordu. Dr. Hudgson, klasik kalkınma ekolüne mensuptu. Bu ekolün sütunları, Sidney Verba, Gabriel Almond ve üçüncü dünyanın kalkınması alanında bir uzman olarak oldukça değerli olmasına rağmen medeniyetler çatışması tezi ile ünlenen Samuel Huntington idi. Hudgson’ın ele aldığı meşruiyet zaafının halen önemli ve belki de Arap Baharı olarak da bilinen çöküşün sebeplerinden biri olması, bu noktada önemlidir. Hâkim rejimlerin meşruiyeti ve yöneten ile yönetilen arasında kabul sorunu, halen mevcut siyasi açmazların ve rahatsızlıkların temel sebeplerinden birisi olarak durmaktadır. Bununla beraber meşruiyet sorunu, geri kalmışlığımızı açıklamak için tek başına yeterli değildir. Genelde Doğu’nun ve özelde Arapların geri kalmışlığını dine bağlayan teoriler, eskidir. 30’lu yıllarda el-Menar dergisinde Şekib Arslan tarafından ‘Müslümanlar Neden Geri Kaldı? Diğerleri Neden İlerledi?’ adlı kitabıyla bu soru ortaya atıldı. Arslan, kitabında dinin yorumlanmasındaki donukluğun Müslümanların diğerlerinin gerisinde kalmasının en birinci sebebi olduğunu ileri sürüyor. Bu soru farklı biçimlerde karşımıza çıkmaya devam etti. Bunların sonuncusu da Dosto’nun kapitalizmin diğer kültürlerde yokken Hıristiyan Batı’da ortaya çıkışını açıklamaya çalışan teorisiydi. Aynı şekilde Taha Hüseyin, ‘Mısır Kültürünün Geleceği’ adı ile bilinen kitabında bu geri kalmışlığı, kültürün geriliğine dayandırmaktadır. Bunların tümü, Arap dünyasının geriliğinin sebebi olarak çoğunlukla kültürel boyutu esas almaktadır. Kültürün bir sütunu olarak da eğitim ilk nedendir.
Doktora düzeyinde bir öğrenci olsaydım ya da bu bilimsel doktor unvanına hak kazanmak için araştırma konusu arayan birçok öğrencinin yerinde olsaydım, geri kalmışlığımızın diğer sebeplerini teorileştirmek için eklemeler yaparak bu yaklaşımları tartışırdım. Ancak ülkemizde bilimsel araştırma felâket düzeyde olduğu için geri kalmışlığın sebepleri hakkında Facebook veya Twitter’da ‘post’ olmanın ötesine geçmeyen zırvalardan başka bir şey bulamazsınız. Niçin geri kaldık? Facebook ve televizyon kültürü dışında başka bir kültürde kitlesel bir çaba ile ele alınmaya muhtaç olan önemli bir soru. Bu konunun devamı var.