Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Nükleer anlaşmanın en kötü alternatifi iptal edilmesidir | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran, şimdiye kadar ABD Başkanı Donald Trump tarafından ilan edilen yeni stratejiye yönelik ciddi bir tepki göstermedi. Tahran’dan gelen tüm tepkiler, herkesin alışık olduğu, ciddiye almadığı ve sürekli tekrar edilen sözlü tehditlerle sınırlıdır. İran rejimini dışarıya, ‘Barışcıl’ bir ülke gibi pazarlayan İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif bile Trump’ın konuşmasına, tüm İran halkının Devrim Muhafızları olduğunu söyleyerek cevap verdi. Görünen o ki Tahran, önümüzdeki iki ay boyunca bu stratejiyi uygulamak için pratik adımların atılacağı süreci takip edecektir.

Şu ana kadar olan şey, Trump, fitili ateşledi, söndürme işini İran’ın boynuna yükledi. Topu İran’ın sahasına attı; ya anlaşmadaki kusurlar onarılıp değiştirilmesi için kabule zorlanacak ya da tamamen iptaline karar verilecek. Böylece İran, nükleer silah sahibi olma uğruna dünyayı karşısına almış olacak. Kesin olan şu ki Washington her halükarda Ortadoğu’da yeni bir Kuzey Kore varlığını kabul etmeyecektir.

Belki de kötü nükleer anlaşmanın en kötü alternatifi, mevcut anlaşmanın iptali olur.

Şu an İran’ın nükleer programı ile ilgili kısıtlamalar varken bu aşamaya gelmek hiç kimsenin çıkarına değildir. Hiç kimse bölgenin uçurumun kenarına kaymasını istemiyor. Anlaşmanın getirdiği kriz, eski Başkan Barack Obama yönetiminin işlemiş olduğu feci hatanın neticesidir. Yapılan hata; anlaşmanın ‘İran politikasına’ bağlanmış olmasıdır. Bu da anlaşmanın getirdiği birçok kusur ve eksikliklere neden olmuştur. Bu durum Devrim Muhafızları’nın, devrimi, İran rejiminin anayasası ve doktrini olarak ihraç etme stratejisini uygulaması için ellerine verilmiş bir koz olmuştur. Örneğin, İran Havayolları, Esed rejiminin can damarı olmuştur. Obama yönetiminin en büyük kusuru, Kapsamlı Eylem Planı uyarınca yaptırımları gevşeterek meselenin yalnızca nükleer tarafıyla uğraşması olmuştur.

İşte bu durum, Tahran’dan Şam’a bir açık hava köprüsü oluşturarak askeri ekipmanı ve teçhizatları nakletmek için sivil uçakları kullandığı sırada, İran havacılığı için 118 Airbus uçağını satın alma imkânını beraberinde getirmiştir. Forbes dergisi Ağustos 2016’da (nükleer anlaşmadan bir yıl sonra) Devrim Muhafızları’na yakın bir sivil havacılık şirketi olan Mahan’ı ortaya çıkardı. Silahları ve savaşçıları gizlice Şam’a nakletmek için, sivil taşımacık adı altında, sahte uçuş numaralarını kullanarak, gizli uçuşlarını sürdürmeye devam ediyor. Sözleşmenin şu andaki hali, İran hava taşımacılığından terörizmi desteklemeyi durdurması veya herhangi bir yasadışı faaliyetini durdurmasını talep etmediği gibi herhangi bir yaptırıma maruz kalmasını sağlamadığı gayet açıktır.

Belki de en büyük boşluklardan bir tanesi, “Kapsamlı Ortak Eylem Planı” hazırlanırken yapılan istişarelerde, İran’ın nükleer silahları elde etmesiyle doğrudan tehdit altında kalacak, başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap Körfez ülkelerinin dinlenilmemesi olmuştur.

Başkan Trump’ın, İran’ın gelecekte ulaşacağı nükleer eşikten en fazla zarar görecek ülkeleri, önümüzde gerçekleştirilecek istişarelere katmak suretiyle, bu açıkları kapatması mümkündür.

Konuyu daha da kötüleştiren, Washington, Londra, Berlin ve Paris’te Körfez ülkelerini çevreleyen tehlikenin kendi ülkelerinden daha fazla olduğunu bilen ve buna da kesin bir şekilde inanan insanların olmasıdır. Bu nedenle, nükleer anlaşmadan önce yapılan istişareler, bölgedeki gerçek riskleri hesaba katmadan birkaç yıldır devam etmektedir. Bu da nükleer anlaşmanın amacının barışçıl olduğu ve herkes tarafından desteklendiği fikrine yol açtı. Ancak tüm araçları boşluklar ve kusurlarla dolu. Bu durum, İran’ın herhangi bir caydırıcılık olmaksızın nükleer dosyasına konan kırmızı çizgileri defalarca aşmasına yardımcı oldu.

İran’ın saldırgan davranışının kontrol edilmesi ancak, yaptırım uygulanmayı gerektirmeyecek, dondurulmuş milyarlarca doların kendi lehine çözülmesini sağlayacak ve etkili bir üye olarak uluslararası topluluğa döndürecek bir nükleer anlaşma hususundaki uzlaşıyla sağlanacaktır. Ancak milislerini yıkıcı araçlar olarak kullanmasına, onlara silah gönderilmesine ve Lübnan da bulunan Hizbullah, Yemen’de bulunan Husiler, Bahreyn’deki fanatikler, İran, Irak, Afganistan, Şii milisler ve Suriye rejiminin yanında savaşanlar gibi terörist grupları desteklemesine izin verilmeden yapılmalıdır. İran’a yönelik yeni strateji, sadece nükleer anlaşma konusunda işbirliğini hedeflememelidir. Ancak İran’ın tüm tehditleri ve saldırgan davranışı hesaba katılmalıdır. Bu, şüphesiz anlaşmanın bıraktığı en büyük boşluktur ve İran rejiminin onu nükleer programını durdurmak için bir ödül olarak kullanmasına izin vermiştir. Tahran’ın ya bölgenin güvenliği ve istikrarıyla oynama hususunda ısrar eden haydut bir devlet olarak devam etme ya da normal bir devlet olarak geri dönme arzusunu ispat etme zamanı gelmiştir.