Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Nükleer anlaşmayı parçalamak | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın, ‘kesinlikle en kötü anlaşma’ olarak nitelendirdiği İran ile yapılan nükleer anlaşmanın gözden geçirilmesi an meselesiydi. Gerçekten söz konusu anlaşma en kötü anlaşmalardan birisidir. Obama anlaşmayı kabul etmek ve İran’a cankurtaran simidini atmak için 8 yıl beklerken, Trump, İran ile fiilen yüzleşmeye başlamak için sadece 10 ay bekledi.

Bu anlaşma, Tahran’ın kârlı çıktığı ve çok sevindiği bir ittifaktır. Tahran’a belirlenmiş ağır suyun miktarını aşması konusunda müsaade edildi. Bu da Tahran’ın nükleer programında karanlıkta yol alması anlamına geliyordu. Trump, Devrim Muhafızları’nın İran liderinin elindeki fesat ve terör gücü olduğunu söyledi. Bunun için bu anlaşma, Devrim Muhafızları’nın önünü açmak için verilmiş en tehlikeli bir ödüldü. Ayrıca Trump, İran’ın ölüm, tahribat ve kaosu yayarak anlaşmanın ruhuna bağlı kalmadığını ve ekonomik ambargonun kaldırılmasından faydalandığını dile getirdi.

Bölgedeki ülkelere zarar veren çarpık nükleer anlaşmayla yüzleşmek için Trump’ın yeni stratejisi, İran’a ve askeri milislere (Devrim Muhafızları) yeniden yaptırım getirmeye dayanıyor. Washington, anlaşmadan çekilmediğini duyurdu. ABD’li yetkililer, bu senaryoyu Avrupalı ortakların ülkelerine karşı atacakları oklara indirilmiş ölümcül bir darbe olarak görüyorlar. Bunun için Washington, anlaşmadan çekilmeyerek anlaşmanın etkilerinin bölge ve dünya ülkelerinin güven ve istikrarına yansımasına müsaade etmedi. Washington, böyle yaparak orta yollu bir çözümü tercih etmiş oldu.

Trump, İran’ın anlaşmaya bağlı kaldığı görüşünü reddederek, İran’ın radikal bir rejim olduğunu ileri sürdü ve bu konuyu kongreye götüreceğini ifade etti. ABD’nin müttefikleri, bu durumun nasıl düzeltileceği konusunda istişare ediyorlar. Belki de bu, İran’ın anlaşmayı bozup anlaşmadan çekilmesini amaçlayan bir adımdır. Bu da Avrupalı müttefiklerin karşısında Washington’un sorumluluğunu azaltacaktır.

Anlaşmanın kabul edildiği iki yıldan fazla sürede İran, birçok finans sağladı. Beyaz Saray, Tahran’ın yurtdışındaki mevduatından 50 milyar dolar çektiğini açıklamıştı. Sonra İran, nükleer anlaşma sürecine ulaşmak için rol yapmaya başladı. Tahran, nükleer programından ayrı olduğunu söyleyerek, füzelerle ilgilendiği konusunda ısrar etti. Devrim Muhafızları, çeşitli balistik füze denemeleri yaptı. Washington ise füze denemelerinin anlaşmayı aykırı olduğunu ifade etti.

Tahran, gerçekten kötü olan nükleer anlaşma şemsiyesi altında dünyayı aldattı. İran’ın askeri milisleri, nükleer anlaşmadan sonra daha fazla genişledi. İran, Devrim Muhafızları’nı güçlendirmek için anlaşmayı istismar etti. Şayet nükleer anlaşma sürecinde İran’ın kaotik stratejisine devam etmesine müsaade edilseydi, İran’ın dünya çevresindeki terörünü durdurmak imkânsız bir hale gelecekti. Çünkü İran’ın yürüttüğü terör legalleşecek ve askeri milisleri daha da genişleyecekti. Dolayısıyla Lübnan’da Hizbullah örneğinde olduğu gibi İran da değiştirilmesi zor bir realiteye dönüşecekti.

2015 yılında nükleer anlaşmanın ilan edilmesinden sonra, anlaşmanın tehlikesini hisseden devletlerden birisi de Suudi Arabistan’dır. Suudi Arabistan, İran’ın anlaşmaya bağlı kalmayacağına dair şüphelerini açık bir şekilde dile getirerek, bölgedeki ülkelerin içişlerine müdahale etmemesi konusunda İran’ı uyardı.

Ayrıca Suudi Arabistan, ekonomik ambargoların kaldırılmasıyla ilgili maddenin huzursuzluk ve kargaşa çıkarmak için istismar edilmesi halinde, İran’ın bölgedeki ülkelerin kesin bir tepkisiyle karşı karşıya kalacağını deklare etti. O zamanlar Riyad’ın İran’ı kontrol altına almak ve uluslararası topluma normal bir devlet olarak iade etmek için fırsat kolladığını söyleyenler oldu.

Ancak ABD, Riyad’ın anlaşmaya yönelik tutumunun doğru olduğunu kanıtlayarak kendisinin Riyad ile tamamen aynı fikirde olduğunu gösterdi. Ayrıca bu durum, Suudi Arabistan’ın tutumunun radikal bir tutum olmadığını teyit etti. Bu, peş peşe kendisine fırsatlar verilen küstah bir devletle ilgili müspet bir önyargıdır. İran, kaotik projesinden birazcık olsun vazgeçmedi.

ABD’nin önceki Dışişleri Bakanı ve bu anlaşmanın manevi destekçilerinden birisi olan Hillary Clinton, ‘Zor Seçimler’ adlı kitabında, “Bizim, İranlılara güvenmemizi sağlayacak herhangi bir sebep yok” ifadelerini kullandı. Ayrıca Clinton, nükleer anlaşmaya varmalarına rağmen İran’ın terörü destekleyen ve saldırgan tavırlarından dolayı uluslararası toplum, ABD ve müttefikleri için tehdit unsuru olarak kalmaya devam edeceğini belirtti.

Tabi bu, gizli bir şey olmadığından dolayı onlar üzülmüyorlar. Bu da söz konusu anlaşmanın İran tehlikesini durdurmak için bir araç değil, aksine Obama idaresi için bir amaç olduğunu gösteriyor. Belki de dünyada terör estirmek için anlaşmayı istismar eden İran’ın kârlı kartını söküp almanın kesin zamanı gelmiştir.