Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Obama, menfaatler ve ‘İrangate’ sıkandalı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Belki de bütün dünya, özellikle de Amerikalılar için eski Başkan Barak Obama döneminde ABD-İran ilişkilerinin gizlenen yönleri ve buna dair gerçekleri öğrenmenin vakti gelmiştir. Özellikle Hizbullah ile ilişkili “Kassandra Protokolü” ve örgütün uluslararası alandaki uyuşturucu kaçakçılığındaki rolünün yanı sıra yılda 1 milyar dolara kadar olan kazancın milis grubuna aktarılması ortaya konulmalı. Zira Lübnan ve Orta Doğu’daki istikrarsızlığın bu durumla bağlantısına dair bilgilerin gün ışığına çıkmasının ardından söz konusu ilişkilerin mahiyeti daha da önemli hale gelmiştir.

Eskiden üstü örtülen bu konular artık Washington’da konuşulan meselelerden oldu. Konuşulan konular arasında Obama’nın İran’la ilişkileri, siyasal İslamcı grupların desteklenmesi neticesinde Orta Doğu’nun maruz kaldığı trajediler, hatta bu grupların iktidar koltuğuna ulaşmasının önünün açılması ve desteklenmesi var. Aynı şekilde Suriye krizinde olduğu gibi çözülmesi gereken bir konunun zamana yayılarak müdahale etmekten çekinilmesi de bu kirli ilişkilerin neticelerindendir.

Bu konular artık perde arkasında fısıldaşmalar olarak değil, ABD Yürütme Meclisi Binası’nın localarından da seslendirilmeye başlanmıştır. Denetim ve Reform Komitesi’nin iki üst düzey üyesi olan Jim Jordan ve Ron Disanets, Başsavcı Jeff Sessions’ı Obama yönetiminin Hizbullah’ın uyuşturucu kaçakçılığı dosyasıyla bağlantılı olarak nasıl bir ilişki içinde olduğuna dair bir soruşturma açmaya davet ettiler. Özellikle Politico adlı dergisinin yayınladığı ilgi çekici araştırma raporunun ardından bu daha da elzem hale gelmiştir. Rapora göre özetle; 2008 yılından itibaren onlarca ABD güvenlik teşkilatı, Hizbullah’ın uyuşturucu, silah kaçakçılığı ve kara para aklama faaliyetlerini izlemiş ve takip etmiştir. Ancak Obama yönetimi, yetkilileri Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi’nin (DEA) soruşturmalarını engellediler.

Barak Obama’yı parmaklıklar arkasına götürebilecek denli büyük bir skandalla mı karşı karşıyayız? Yoksa bu Donald Trump önderliğindeki Cumhuriyetçi kanadı siyasi çıkmaza iten Rusya – Gate krizini kapatmaya yönelik, kamuya açıklanmayan gizli bir pazarlığı içeren siyasi bir manevra mıdır?

Washington’ın son yıllardaki şaşkınlığı ve karışık ilişkileri – ben artık neredeyse “ahlaksızlığı” diyeceğim- buzdağına benziyor. Biz sadece zirve kısmını görüyoruz, gövdesi derinliklere batmış durumda. Suçlamaların sabit olması durumunda Amerikalıların yaşamlarını ve topraklarını tehdit etme potansiyelini barındırmaktadır. Durum, vatan hainliğini seviyesine kadar varabilir. Sekiz yıl boyunca Obama ekibinin İran’a yönelik açıklamalarını ve eylemlerini yeniden okumak gerekiyor. İran ile nükleer bir anlaşma gerçekleştirmek için Amerikalıların ulusal güvenliğini feda etmeye değer mi? Obama’nın Beyaz Saray’da iktidara gelmesinden itibaren Tahran ve Washington arasındaki ilişkinin geliştirilmesi gerektiğine dair açıklamalarının ardı arkası kesilmedi. Görünen o ki kendisini bu bağlamda destekleyen etkili istihbarat ajansları da vardı. Bu desteğin nedeni soruşturmalar neticesinde açığa çıkarılacak ve hiç şüphesiz o zaman da her tarafta büyük gürültüler kopacaktır.

Obama’nın ideolojik yakınlaşmasını haklı gösterenler arasında CIA eski Başkanı John Brennan geliyor. Son zamanlarda duyduğumuz kadarıyla da dış ilişkilerdeki pazarlıkların da bir aktörü olan Brennan, Başkan’a şunu tavsiye etmiştir: İki ülke arasında yeni bir süreç başlatma fırsatı var. Bu, yalnızca Tahran ile doğrudan diyalog kurmak şeklinde olmamalı. Bilakis- burası en tehlikeli olanı ve mutlaka arka planı araştırılmalı – Hizbullah’ı Lübnan’daki siyasi sisteme daha da entegre etmek için yeni bir yol bulmalı.”

Barak Obama dış politikasını kimin maslahatı için çiziyordu? Haziran 2009’da Kahire Üniversitesi’nde “Washington ile özellikle Sünni Müslüman dünyanın başkentleri arasındaki adalet ve saygıya dayalı ilişkiden” bahseden kişiyle Orta Doğu’da Hizbullah için yeni bir rol öneren kişinin aynı şahıs olması büyük bir çelişki değil midir?

Skandallarla sonlanabilecek bir Amerikan sorunuyla karşı karşıyayız. Amerikalı seçkinler, yeni bir İran “kontrası” ile karşı karşıya olduklarına neredeyse inanmak üzereler. 1980’lerde Washington, Tahran’a Lübnan’da tutulan beş ABD’linin serbest bırakılması karşılığında 3 bin adet anti-tank füzesi ve uçaksavar Hawk füzesi tedarik ettiğinde de benzer bir durum yaşanmıştı.

ABD istihbarat dosyalarında “küresel uyuşturucu kartelleri” ile Amerikan kanunlarını kılıfına uydurarak iş yapanlar arasındaki ilişkileri anlatan birçok hikâye mevcut. Bütün bunlar Kongre’nin bilgisi dışında gerçekleşmiştir. Burada hayati olan soru şudur: İran, Amerika’nın tarihinde imzaladığı en kötü anlaşmaya bağlı kalmış mıdır? Araştırmacılar bu soru işaretlerini 21. yüzyılın ilk iki çeyreğinde ABD dış politikasını en kötü yöneten kişilerden biri olarak tanımlanabilecek Barak Obama’nın önüne koymakta özgürdürler. İçinde yaşadığımız durum bu sorulara ihtiyaç bırakmıyor. Zira Tahran yapılan anlaşmayla kendini bağlayan bütün zincirleri kırdı, fonları serbest kaldı ve sabah-akşam demeden komşu ülkelerin güvenliğini tehdit eden füzelerini kullanma imkânına sahip oldu. Her halükarda Amerika’nın ahlaki itibarını kaybettiği yeni bir Amerikan skandalının birinci bölümüyle karşı karşıyayız. Ancak özellikle bizim için önemli olan, Donald Trump yönetiminin bundan nasıl faydalanabileceğini bilmenin vaktinin geldiğidir. Başka bir deyişle Obama’nın yeni hikâyesi, İran’ın füze projesi konusunda ciddi bir duruş sergilenmesi için motive edici bir güç olabilecek midir? İran’ın yakın tehlike arz eden durumu karşısında Arap ve Orta Doğu müttefikleriyle şeffaf ve tarafsız bir ilişki içerisine girebilecek mi? Aksi halde herkes Trump’ı yüzüstü bırakan bir müttefik olarak görecektir. Ya da en azından her şeye susan biri olarak… Bak bakalım neler göreceksin.