Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

“Obezite vergisi” protestosunun arkasındaki gerçek | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Prens Harry’nin düğününün tsunami etkisi bütün basını kaplayınca “Obezite vergisi”ne feminist protesto pek dikkatleri çekmedi. Aslında bu protesto ömrü çok eskilere dayanan geleneksel ve yerleşik olana itiraz bağlamında yeni bir üslubu ve tarzı ortaya koymaktaydı.

Protesto, bizim kuşağın İkinci Dünya Savaşı sonrası kemer sıkma yıllarında hayal bile etmediği olanaklara sahip bu neslin adeta bir mesleği haline geldi. Her şeyi biriktirdiğimiz ve annelerimizin çoraplarımızı yamadığı yıllardı…

Gençliğimiz bunlara aldırış etmeden ve kendimize güven duyarak geçti. Bizim protestolarımız sadece insan hakları, dünya barışı ve savaşların sona ermesine yönelik olurdu.

Şimdi ise, orta beden elbise giyenlerden daha büyük bedenlere sahip kadınların protestolarına şahit oluyoruz. Beden ölçüleri 10 ile –Model ve mankenlere ait- 18 ya da 20 –dolgun bedene sahip olanlara ait- arasında değişiyor. Merhum Mustafa Bek Emin’in ifade ettiği gibi; “Selvi dalı” ve “Çınar Ağacı” arasında. Beden ölçülerine dair kıyaslamalar Hz. Havva’nın bedenini dut yapraklarıyla örttüğü günden bu yana insanoğlunun alışkanlık haline getirdiği bir durumdur. Bu nedenle, yeni protestolar, yeni nesillerin davranış biçimleri ve onların düşünme şekillerine dair soru işaretlerini gündeme getiriyor.

Feministler, 18 beden ölçüsündeki elbiselerin benzer niteliklere sahip 10 veya 12 beden ölçülerindeki elbiselere kıyasla fiyatlarındaki yüksekliği protesto ediyorlar ve eşit fiyat talep ediyorlar. Giyim ve moda endüstrisini, kadınlara yönelik “erkek egemen bir saldırı” yürütmekle suçluyorlar. Giyim endüstrisi, İngiliz ekonomisi için yıllık gelir olarak 66 milyar pound (89 milyar dolar) üretiyor.

Feministler, yetkilileri (tabii ki sadece erkekleri) obezite vergileri ile obez kadınları cezalandırmakla suçladılar.

Orta sınıfa uygun fiyatlarla abiye ve elbiseler üreten “Topshop” Mağazaları adına konuşan bayan sorumlu, Televizyona verdiği röportajda, büyük beden elbiselerin daha fazla kumaş ve süsleme aksesuarı gerektirdiğini ve dikiminin daha fazla zaman aldığını söyledi. Benim neslimin evlatları iyi bilir ki; daha fazla hammadde ve zaman gerektiren bir ürünün fiyatı, diğer daha ucuza gelen üründen daha yüksek olur.

Demokratik toplumlar sürekli bir etkileşim içinde oldukları için, tartışmaya üçüncü taraflar da dâhil oldular ve Üretim maliyeti gibi asıl nedenlerden uzak konuları gündeme getirdiler.

Obezitenin sağlığa zararlı olduğunu belirttiler. Özellikle doktorlar uygun oranın üzerindeyse insanlara kilo vermelerini tavsiye ediyorlar. Yaşlarına ve cinsiyetlerine göre, uygun kilo ve boy uzunluğunu gösteren tabloları kliniklerine koyuyorlar. Onlar, büyük beden elbiselerindeki fiyat artışının kilo vermek için bir teşvik olabileceğini öne sürüyorlar.

Bu fikrin arkasındaki saik, son otuz yılda birbirini izleyen hükumetlerin uygulamaları.
Hükumetler çoğunlukla doktorların, sağlık görevlilerinin ve sosyal reform savunucularının tavsiyeleri üzerine yasa çıkarıyorlar. İnsanların davranış biçimlerini ve tüketici alışkanlıklarını değiştirmek için mal ve hizmetlere vergi ve harçlar öngören yasalar çıkarıyorlar. İnsanları sigarayı bırakmaya teşvik etmek için sigara ve tütün mamullerine yüksek vergiler koymaları bunun tipik bir örneği. Bu yıl şekere konan vergiler, tüketiciler açısından fiyat yükselmesini önlemek için, üreticileri içecek ve yiyeceklerdeki şeker miktarını azaltmaya itti.

Belki de bu fikrin yayılması ve birçok liberalin, bireysel özgürlük savunucularının insanların davranışlarını değiştirmeye yönelik devlet tarafından yürütülen vergi politikasına karşı muhalefeti, zayıf ve dolgun bedenlere yönelik üretilen elbiselerin fiyatlarında bir eşitlemeye doğru gidilmesine neden oldu.

Son yıllarda, erkeklerle eşitlik ve karşı cinsle mücadelenin ötesine geçen ve daha radikal tutum sergilemeye başlayan feminist hareket, kaba cinsiyete dayalı mücadelede yeni bir silah kullanmaya başladı. Feministler, erkek egemen toplumun, kadınları dış görünüme göre değerlendirdiğini ve belirli bir zevke sahip olduğunu, dolayısıyla bunun da bedenine dolgun kadınları itibarsızlaştırdığını iddia ediyorlar. Büyük beden elbiselerin fiyatlarındaki yüksekliği “Toplumsal hastalığın” bir belirtisi olarak değerlendiriyorlar.

Burada hemen “Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir” ibaresini hatırladım. Bu söz İngiliz düşünür Samuel Johnson’a (Dr. Johnson, 1709-1784) atfedilir ve kendisi 18. yüzyılda toplumsal değişime yönelik eleştiri ile tanınmıştır. Üstelik Johnson, Aziz Bernard Clervalini’nin (1091-1153) şu sözünü de iktibas etmiştir: “Cehennem iyi arzularla doludur.” Bu sözler yaşanmış tecrübelerin bir yansımasıdır.

Yetkililer, iyi niyetle bir reform projesi için bir plan hazırlarlar; Projeyi uygulamak veya fikri uygulamak için bir yasa çıkarılır ve devlet hazinesinden paralar harcanır. Her ne kadar bu para “devlet hazinesi” olarak bilinse de, aslında üretimde terleyen, ekonomiyi yöneten ve hazineyi vergiler ile dolduran insanların paralarıdır. Bu nedenle Maliye Bakanlığı, arabaların yakıtı için yüksek vergiler veya şehir merkezine giriş için çevre vergileri uygulayarak insanların davranışlarını ve alışkanlıklarını, sağlığa zararını bahane ederek değiştirmeye yönelik politikaların en hevesli savunucularından biridir.

Ancak, projelerin hayata geçirilmesi ya da -tam olarak bu amaçlanmasa da- bu sonuçları doğuran yasaların uygulanması ile projeyi çevreleyen etkileşimler ve ekonomik işlemler, tabii ki toplum fertlerinin davranışlarını kısmen değiştirmektedir. Ancak diğer taraftan iyi niyet projesinin çizdiği yol cehenneme çıkabilmekte veya insanların hayatlarını kolaylaştırması beklenen projenin kendisi bürokratik cehenneme dönüşebilmektedir.

Amerikalı sosyolog Robert Merton (1910 – 2003) basına “Yasaların istenmeyen Sonuçları” başlığıyla bir demeç verdi. Plan, şayet dar bir perspektiften belirli bir hedefe odaklanarak yapılır, diğer faktörleri hesaba katılmaz veya gözden kaçarsa, planlananın aksine istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir.

Bizim neslimiz, en küçük işten en büyüğüne kendine güvenirdi, Devlet veya yetkililer, vatandaşların özgürlüğüne müdahale etmezlerdi. Arabasını istediği gibi evinin önüne park eder, sigaraya istediği kadar harcama yapar, yediği içtiği şeylerde ne kadar şekerin olacağına kendisi karar verirdi. Son yıllarda devlet, bazılarının şaka mahiyetinde de olsa “nefret suçu” olarak nitelemeye başladığı ve insan davranışları değiştirmeye yönelik yüksek vergi artışlarına müdahale etmeye başladı. Öğrenci topluluklarının istekleri doğrultusunda bazı kurumlar ve Üniversitelerin moda bölümleri bu yönde hareket etmeye başladılar. Hatta bu mesele kendi duyarlılıklarını dikkate almayan veya kışkırtıcı bulan bazı entelektüellerin konferans vermelerinin engellenmesi noktasına kadar geldi. Bugün bazı akımlar, üniversitelerin yapımına katkıda bulunan veya eğitim hayatları boyunca öğrenim masraflarını yüklenmiş kişilerin heykellerinin kaldırılmasını talep ediyor.

Bireyi korumaya yönelik iyi niyetli adımlar toplumda bağımsızlık/özgürlük kavramını değiştiren ve bireyin kendine güvenmekten ziyade devlete bağımlılığını arttıran bir dizi etkileşime yol açtı. Alışageldik şeylerin değiştirilmesine yönelik protestolar-elbise bedenleri ile ilgili olanlar gibi- tuhaf gözükebilir. Fakat bu, istediği her şeyi elde etmek ve hiçbir çaba sarf etmeden sevmediği şeyleri değiştirmek isteyen bir kuşağın zihniyetini yansıtmakta.

Bu sorun evrensel. Üniversite mezunları devletin kendilerine iş bulmasını, konut ve evlenme masraflarını karşılamasını beklemekte. ,

Hâlbuki İngiltere’deki Sanayi Devrimi’ni gerçekleştiren veya 1920’lerde Mısır kalkınma hamlesini gerçekleştiren nesil gibi bireysel ve kurumsal planlar çizmeli. Meslektaşları ile ortaklık kurmalı veya bankalardan yatırım için kredi kullanmalı…