Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Okumayı öğrenmeden önce yazmayı öğrenen yazar | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Garsonların en ünlüsü olan Selim, 40’lı yıllardan 70’li yıllara kadar Şam’ın en ünlü kafetaryası olan ve Fransa’nın sömürgesi boyunca da bir gece kulübü olarak hizmet veren “Havana”nın idaresini devraldı.

Selim “Ebu Mehdi” nin şöhreti kazanması, okumayı öğrenme ihtiyacı duymadan yazmayı öğrenen yazarlar kategorisinde bir yazar olmasına dayanıyor.

Kafeterya koltuğuna oturan müşterilerin muhasebesi için çiviyazısı metnini icat eden Ebu Mehdi idi. Müşterileri arasında Zekeriya Tamer, Gassan Rifai, Samim Şerif, Said Cezairi, Muhammed Magut, Hafız Esed, Sıdki İsmail, casus Kohen ve yakın dostu olan ve idam edilen Yarbay Salah Dali ve ortağı casus Macid Şeyh Ard da vardı. Bunların hepsi Ebu Mehdi’nin kafeteryası Karkuş’a gittiklerinde hesaplarını düzenli olarak ödüyorlardı.

Selim “Ebu Mehdi”, Covra mahallesinden gelen sahtekâr Şiilere karşı büyük bir gayret ve duyarlılıkla mücadele etti. Emrinde çalışan garsonlarına, Kahve hesabının ve devlet vergilerinin ödenmesinden kaçan müşterilerine kahve ve çay sunmama emrini vermişti. Başkan Hafız Esed daha sonra bu vergileri, Ebu Mehdi’den sonra Havana’yı yöneten ailenin hesabına devretti. Allah Ebu Mehdi’yi ve kafeteryayı yöneten Ebu Hişam’ı affetsin her ikisi de Primo ailesi ve tarihi Hristiyan mahallesinden gelen ortakları Ebu Ali Fellahe’nin işlettikleri kafeteryaya hesap ödemelerinde yanlışlık yapıyorlardı.

Emeklilik hayatlarının geri kalanını kafeterya köşelerinde geçiren, en meşhur sahtekâr müşterilerden olan “Ebu Halil’”i unutmam. Kendisi Hayatını jandarma süvarisi olarak geçirmişti ve devlet onu Atları için tahsis edilen keçiboynuzu tanelerini yutmasından dolayı görevden almıştı.

Jandarma Ebu Halil ve atı “Harbata”nın görevi, Abdulnasır ile kurulan birlikten ayrılmak için mücadele vermiş Baascıları dinlendirmek için Şam kırsalında bulunan Tall şehrinde parti festivallerini tertip eden Abdullah Ahmer’in bölüğünde çalışmaktı.

Ebu Ahmer, Parti’nin Golan Tepeleri’nden çekilme kararının sebeplerini araştırmak için görevlendirilmesinden sonra, Savunma bakanı Hafız Esed’in, kendisini Genelkurmaydaki çalışma ofisinin penceresinden atmakla tehdit etmiş olmasına rağmen, sonradan Partinin genel sekreteri oldu ve görevinde de o şekilde kaldı. Esed döneminde yarım düzine çocuğu oldu. Bunların dördü, yazı yazmayı öğrenmiş olmalarına rağmen, hükümet gazetesi Tişrin’de yazar olmalarını engelleyen bir zihinsel engellilikten muzdariptiler. Babaları Ebu Ahmer’le beraber okumayı da unuttular!

Dünyanın değişik yerlerindeki kafeteryalarında garsonlarla uğraşmak için 44 yıl önce Havana Cafe’den ayrıldım. Ancak, okuma yazma bilmeyen garson Ebu Mehdi tarafından icat edilen çivi kitabeyi unutamıyorum.

Kefenin duvarlarını çevreliyordu. Adeta kendini müşterilerinin hesaplarına adamıştı ve gündüz gözüyle bunların rüyasını görürdü. Sonra müşterinin borçlarını hatırlamak için çivi yazısı numaraları kaydetmek için siyah pantolonunun cebinden yıpranmış bir kâğıt çıkartırdı. Borçları ne zaman ödediler. Ne zaman onlardan tahsil edebildi. Tabi ki devlet güvenliğinde çivi olduğundan bu yana!

Johann Gutenberg, Ebu Mehdi’nin çivi yazısını iptal etti. Matbaayı miladi onbeşinci yüzyılın ortasında icat etmiştir. Bütün dünyaya okumayı mecbur kıldı! Ancak, Ortaçağ Kilisesi Gutenberg’i neredeyse zındık ilan edecekti. Okumayı tembel ateistlerin oyuncağı saydılar. Yazmadan önce okumayı öğrenen yazarlara okumaya devam etmelerini tavsiye ettiler.

Thomas Carlyle onlara, geçmişin ruhunun kitaplarda olduğunu söyledi. Schopenhauer, okumayı, başka bir insanın zihniyle konuşmak olarak niteledi. Ancak kötümser Kafka okuyucuları, el-Cahız’in kütüphanesinin yıkıntıları altında öldüğünü hatırlatarak, kitabın dünyada bir şeyleri değiştirmesinin mümkün olmadığı hususunda uyardı. Ama Cervantes yel değirmenleri ile savaşmayı bıraktı. Sokaklara atılan kâğıt parçalarını okumaya başladı.

İskenderiye Kütüphanesi, limana demirlemiş gemilere, taşımış oldukları her bir değerli kitabın kendilerine bırakılmasını zorunlu kılıyordu. Bu kitaplar ya çoğaltılıyor ya da tercüme ediliyordu. Sonra da denizci sahiplerine tekrar geri veriliyordu.

Cahil Saddam, Hamurabi’nin sivil yasalarını iptal etti. Iraklılara okuma öğrenmeden önce yazı yazmayı öğrenmelerini emretti.

Kuveyt’i işgal eden askerlerine, Hayvanat bahçesindeki fillerin, okuma karşıtlığı içeren şifrelenmiş “sandviçler” le beslenmesi emrini verdi. Bağırsakları parçalandı. Saddam, İran’la savaşan subaylar üretmeyi başardı. Ancak kültürü idam etti. İnsanları “DEAŞLAR” a mahkûm ettiler.

Okuyan ümmet, işte en çok bilen onlardır. Araplar okumayı bıraktı, bundan dolayı az biliyorlar.

Güzelliklerin şekillerine gözlerini diktiler.

Kısa etek dalgasına kapılmış spikerlerin haber bültenini dinlemeye devam ettiler. Sistem bile, milyonlarca öğrenciye okumayı zorunlu kılıyor okuma öğrenmiş yazarların!

Yazdıklarını okumak üzere müfettişler görevlendiriliyor. Okumadan önce yazmayı öğrenen yazarları, bu listeden muaf tutuyorlar.

Okumak bir kenara çekilmeyi gerektirir mi? Kesinlikle hayır.

Ahmed Şevki “Öğretmen neredeyse bir peygamber olacaktı” demiştir. Mütenebbi ise; Halk arasında en hayırlı sohbet arkadaşı kitaptır” der.

Seyfuddevle, Farabi’nin bu arkadaşını bir mecliste yüzüne anahtar fırlatarak yaralamıştır.

Bu Arap şair İhşidilerin yurdu Kâfur’a gitmek zorunda kalmıştır.

Kim bilir bekli de Hamas tünellerinden sızan DEAŞ’lılarla mücadele etmek için gitmiştir!.

Mütenebbi Kâfur himayesinden bıktı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu cezalandırsın diye kendisini bu duruma düşürenleri hicveden bir şiir yazdı. Sonra Irak’a gitti. Yolda daha önce hicvettiği Dabbe kabilesi mensuplarıyla karşılaştı. Oradan da kaçtı.

Yanındaki hizmetlinin “At, gece ve çöl tanır beni / Kılıç, mızrak, kâğıt ve kalem tanır beni” anlamındaki dizesini hatırlatması üzerine, Mütenebbi utandı. Günümüz Dabbesi DEAŞ’ı düşünmeye başladı.

Suriye, Lübnan ve Yemen denizinde hâkimiyet kuran Kasım Süleymani idaresindeki Haşdi Şabi kabilesi! Onu tekrar kurtarmadan önce Enbar çölüne gömdü.

Kum ve Horasan mollaları çocuklarını Amerikan üniversitelerinde okumaya gönderiyorlar. Hizbullah’ın evlatlarını ise Suriye’de ölüme gönderiyorlar. Sonra kehanetlerde bulunuyor ve minberlerde Amerika’ya ölüm sloganları atıyorlar.

İran’ın gülen yüzlü Bakanı Cevad Zarif’in “Sermayeh” gazetesine söylediği gibi: Amerika çöker mi? Gerçekten öldü mü?

Nükleer bombayı gizli Kum tünellerinde yapmakla görevli muhalif mollalar olan İran Halkın Mücahitleri Örgütü bu söylenenlere güldüler!

Başkan Obama, bu bombaları İran’ın, Körfez ve Doğu Arap bölgesinde barışçıl amaçlar için bulundurduğunu ilan etti!

Kim demiş Amerika çöküyor, Onun kültürlü bir Başkan’a ihtiyacı var?

İşte, Amerika bu Hillary konusunda yanıldı! Halkçı Trump’ı seçti.

Rakipleri, Her ne zaman Amerika’yı yok olacak bir balon olarak öngördüğünde, New York Menkul Kıymetler Borsasındaki hisse senetleri fiyatları yükselmeye başlıyor.

Milyonlarca işsiz Amerikalı çalışmaya başladı. Wall Street’te milyarder aracıların sayısı arttı.

Dünya afiyette. George Wassouf’un görüşüne Kuşlar hala uçabiliyor.

“Hakawati” hala “Havana” kahvesine yakın “Hebini” de, Antara bin Şedad’ın Ebu Zeyd Hilali’yi kesinlikle öldüreceğini, yarı uykulu müşterilere haykırıyor…