Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Ölülerin vasiyetleri dirileri öldürüyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Humeyni’nin vasiyeti, İran rejiminin en büyük sorunlarından biridir. Bu vasiyeti uygulamak ise İran halkına birçok cana malolmuş ve yıkımdan başka bir şey getirmemiştir. Çünkü bir kişi hayatının son anlarında içinde bulunduğu koşullara, var olan dengelere göre vasiyetini hazırlar. Ama tarih, olumlu ya da olumsuz yönde olsun sürekli değişen ve gelişen bir olgudur. Bu nedenle İran rejiminin Humeyni’nin vasiyetine bağlı kalmaktaki ısrarı bölgeye yıkım ve ölüm getirmektedir.

Humeyni’nin vasiyetinde Müslüman Kardeşler’in ortaya attığı ve geliştirdiği Sünni köktenci yanılgılar yer almıştır. Humeyni vasiyetinde; İslami bir hükümetten, İslam karşıtı komplolardan, sadece kendisinin ve devriminin İslam’ı temsil ettiğinden, Kur’an’ın tek anayasa olduğundan vb. şeylerden bahsetmiştir. Dolayısıyla ondan sonra gelenlerinde İslam’ı Humeyni’nin anladığı şekilde anlaması gerekiyor. Humeyni ise İslam’ın devrim, yönetim ve siyaset olduğuna inanıyor. Bu konuda Humeyni şöyle der:

“İslam –çok tanrılı- ekollerden farklıdır. Çünkü o kişisel ve toplumsal haklar, maddi ve manevi, kültürel, siyasal, askeri ve ekonomik alanların tamamı ile ilgilenir ve bunları denetler. Birey ve toplumun eğitimi, hem maddi hem de manevi açıdan gelişimi ile ilgili –küçücük- bir noktayı bile ihmal etmez.”

İslam’ın bu siyasal yorumu; bir siyasal İslam ideolojisi ve kutsal olanı kirli olanın hizmetine sunmak ve daha önce görülmemiş bir yöntemle belirli politik amaçlara hizmet etmesi için İslam’dan yararlanmak anlamına gelmektedir. Humeyni’nin, din adamlarının ve öğrencilerinin Şii mezhebe, Sünnilerin yönetim ve siyaset ile ilgili kavramlarını benimsetmek için harcadığı o büyük çabayı zikretmeden de geçmeyelim. Düşünür Abdullah Urwi bunu “Şiiliğin Sünnileştirmesi” diye nitelemiştir.

İran rejimi bugün büyük baskılara ve katı ABD yaptırımlarına maruz kalıyor ve neredeyse tüm dünya ülkeleri tarafından dışlanıyor. İran rejimi; dünyada ve bölgede yaşanan tüm terör olaylarına ve kaosa doğrudan destek verdiğini açıklayan tek rejimdir ve Türkiye ile Katar tarafından desteklenmektedir. Rusya ile ilişkisi ise Suriye’de çıkarlarının birleşmesinden ibarettir. Bu rejim kendisinin belirlemiş olduğu bir ideolojik çizgide yürümekte ve 30 yıldır ölü olan bir adamın vasiyetine uymaktadır. Her ne kadar geçmişte takınmış olduğu birçok tutumda rejimin pragmatikliği ortaya çıkmış olsa da daha önce hiç böyle bir karşıtlık ve gittikçe şiddetlenen yaptırımlarla karşı karşıya kalmamıştı.

İran halkı; hayat dolu, köklü bir kültüre ve parlak bir edebiyata sahip bir halktır. Bölgenin modern tarihine bakıldığında ardı ardına gelen rejimlerin zulmünden kendini korumak için birçok kez ayaklanmış olduğu görülür. Politik düzen karşıtı eylemlerini nitelemek için “devrim” terimini en çok kullanan bölge halklarından birdir. Bu konuda kendisinin tek rakibi Mısır halkıdır. İki halk arasında doğal olarak farklılıklar olduğunu itiraf etmemiz gerekse de “devrim” kavramının iki halk içinde olumlu bir anlamı olduğunu söyleyebiliriz.

Haşimi Rafsancani, Şah’a karşı yaptıkları darbede, İran’ı kan ve demir ile yönetmede, sadece kendilerine ilahi bir hak verildiğini iddialarında, İslami yorumlarında Humeyni ve Hamaney ile birlikte ortak bir şekilde hareket eden kuruculardan biridir. Ama yönetim ile ilgili aralarında yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle yıllardır İran’da reformcu kanat olarak bilinen kesimin liderliğini yapmıştır. Ölümünün doğal olmadığı yönündeki artan şüphelere rağmen bizim için asıl önemli olan kızı Faize Rafsancani’nin son açıklamalarıdır.

Faize Rafsancani’nin açıklamaları çok dikkat çekici. Bu son açıklamasında geçmişte yaptığı açıklamalardan çok daha güçlü beyanlarda bulunmuştur. Geçen Perşembe günü, internet sitelerinden biri tarafından kendisi ile gerçekleştirilen görüşmede babasının çizgisinde yürümeye devam ettiğini ifade ederek şunları söyledi: ”Ben dini hükümete karşı değilim. Biz de herkes gibi İslam Cumhuriyeti’nin başarılı olacağına inanıyorduk. Ama İran İslam Hükümeti sadece başarısız olmadı kendisi ile bereber İslam’ı da yıktı.” Bu sözler çok önemli. Çünkü bu, modern siyasal İslam modelinin yarattığı ikilemlerden biridir. Sünni ve Şii İslami köktencilerde bunu benimsemektedirler.

Din ile siyaseti bir araya getiren bu köktenci modelin, hem dini karalamak hem de politikayı yıkmak anlamına geldiğini ispatlamak için birçok kişi mücadele vermiştir. Rafsancani’nin sözleri ise İran modeli açısından bakıldığında bunun açık bir örneğidir. Rafsancani’nin sivil olmayan dini hükümet ile bir sorunu yok ama aynı zamanda İran İslami hükümetinin başarısız olduğunu da itiraf etmekten kaçınmıyor ve şunu vurguluyor: “İslamı yıktı”. Bu köktenci akımın, Sudan’dan Taliban’a ve İran’a tüm modellerinin akibeti bu olmuştur.

Humeyni gibi Hamaney’de sevdiklerini ve yoldşalarını öldürmüştür. Yıllarca en önemli taraftarlarını ve en sadık destekçilerini sürgüne göndermiştir. Bugün ise yaşlı ve hasta bir halde, hayalinin ve projesinin, İran halkını kan ve demir ile yönetmelerini sağlayan, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerde yaymayı başardıkları ama yıkımdan başka bir şey getirmeyen o büyük kırılma, yıkımdan önce ölmeyi umuyor.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman birçok kez; Suudi Arabistan’ın İran’ın Arap ülkelerindeki müdahalelerini engellemek için her şekilde çaba harcayacağını, İran’ın yayılmacı ve mezhepçi projesinden vazgeçmemesi halinde zorla kendi sınırlarına çekilmeye, halkı ve iç işleri ile ilgilenmeye mecbur bırakılacağını söyledi. Bugün herkes bu açıklamaların bir sözden ibaret olmadığını, bir vizyon ve strateji, karar ve pozisyon olduğunu anlamış durumda. Çok kısa bir süre önce hayata geçirilen bu strateji, bugün meyvelerini vermeye başladı. Birçok da örneği bulunmaktadır. En sonuncusu, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin yoğun çabaları ile gerçekleştirilen ve Suudi Arabistan’da imzalanacak olan Etiyopya ve Eritre arasındaki barış anlaşmasıdır.

İran’ın bocalama işaretleri ilk olarak, büyük oranda gücünü ve nüfuzunu kaybetmeye başladığı Irak’ta başladı. Irak’taki muhalif Kürtlerin bulunduğu bölgeyi bombalaması ve içeride bazı Kürt ileri gelenlerini idam etmesi beyhude bir çabadır. Washington, İran rejimini 2003 yılından sonra ABD güçlerine karşı tutumunu hatırlatan bu tür politikaların sonuçlarına karşı uyardı.

Aynı şekilde tüm dünya da İran’ın yıkıcı rolünü keşfetmeye başladı. Bir ABD mahkemesi İran rejimini, 1996 Suudi Arabistan El-Huber Kuleleri’ne yapılan ve birçok ABD vatandaşının da hayatını kaybettiği saldırıdaki rolünden dolayı tazminata mahkum etti. Suudi Arabistan bunu çok daha önce delil ve kanıtlarla ispatlamıştı. İran’ın buna benzer yıkıcı rolleri, çeşitli ülkelerin mahkemelerinde İran rejiminin suçlarını ifşa etmek için önemli bir araçtır. Avrupa, Güney Amerika ve Afrika ülkelerindeki mahkemelerinde bu yolu takip etmesini sağlamak, hala İran’ı ya da eski ABD Başkanı Barack Obama’nın imzaladığı kötününde kötüsü nükleer anlaşmayı desteklemeye devam eden ülkelerin bundan utanmasını sağlamak için önemli bir unsurdur.

Son olarak; siyasal İslami örgütlerin ve akımların sunduğu ve sunmaya devam ettiği kötü yönetim modelleri her daim başarısızlıkla, İslam’ı tahrip etmekle ve insanları yok etmekle sonuçlanmıştır. İran’da bunun en kötü örneklerinden biridir.