Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Önümüzdeki konsey, Filistin Ulusal Konseyi’nin en önemlisidir | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Önümüzdeki Nisan ayının 30’unda gerçekleşmesi kararlaştırılan ulusal konsey, ilki 1964 yılında ve diğeri eski ABD Başkanı Bill Clinton’un katılımıyla 1996’da Gazze’de yapılan Filistin ulusal konseylerinin en önemlisidir. Görülüyor ki Hamas, öncesinde ve sonrasında Fetih hareketinden ayrılanlar, Şam’da bulunan el-Kesiha uzantıları ve İran ile koordineli çalışılacağına dair doğrulanmamış bir bilgiye dayanarak gerçekleşecek bu oturuma yönelik boykot ilan etti. Zira bunun alternatif bir özgürlük hareketi meydana getirecek alternatif bir konsey olduğuna inanılıyor.

Şu zamana kadar son derece önemli iki tane Filistin ulusal konseyi kuruldu. Buralarda alınan kararlara temel ve nihai kararlar gözüyle bakılıyor. 1988 yılındaki konsey, aralarında Fetih Hareketi olarak adlandırılan Sabri el-Benna (Ebu Nidal) liderliğindeki Devrim Konseyi’nin de bulunduğu tüm Filistinli grupların katılımıyla Cezayir’de gerçekleşti.

Söz konusu grup Saddam Hüseyin’in istihbarat ekipleri tarafından Bağdat’tan temizlenmişti. Bu mecliste alınıp da Filistin meselesi tarihinde stratejik bir dönüm noktası olarak görülen karar, BM Güvenlik Konseyi’nin 262 sayılı kararını kabul etmek olmuştur ki bu karar 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devletin kurulmasını öngörüyor. İlk konsey böyleydi.

İkincisine gelince… 1996 yılında Gazze’de gerçekleşti ve Bill Clinton’un katılım göstererek Amerika’nın özgürlük hareketini tanıdığına dair bir konuşma yapması bakımından son derece önemliydi. Washington, o günlerde demokrat başkanın yönetiminde kendisini gereğinden fazla uzayan Filistin-İsrail çatışmasına makul ve kabul edilebilir bir çözüm bulmaya adamıştı. Amerikalılara göre yapılması gereken İsraillilerin Arapları ve onların devletini tanıması ve Filistin halkının 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlete kavuşmasıdır.

Yüksek ihtimalle işgal altındaki Filistin devletinin geçici başkenti Ramallah’ta gerçekleşecek bu Konsey’den beklenen, bu zor koşullar altındaki Filistin felaketi için Filistin, Arap ülkeleri ve aynı şekilde uluslararası odaklar tarafından tanınan ve Mahmud Abbas’ın liderlik ettiği FKÖ bünyesindeki tüm uzantıların katılacağı yeni bir ulusal liderlik yani “yürütme kurulu” seçmektir. Mahmud Abbas, sağlık durumuna dair asılsız dedikoduların ardında Hamas hareketi, Fetih hareketi unsurları ve ismi ve ne yapmaya çalıştıklarını belirtmeye lüzum olmayan Arap unsurların yer aldığını ispatlamıştır.

Elbette bu konsey, ABD Başkanı Donald Trump’ın projesinde uzun ve belirleyici bir duruşa sahip olacak. O bunu ‘asrın anlaşması’ olarak nitelerken Filistinliler ‘asrın tokadı’ olmasından korkuyorlar. Basına sızan haberlere göre İsrailli Likud’dan çok Likudçu kabul edilen bu yönetim, Birleşik Kudüs’ün sonsuza dek İsrail’in başkenti olması yönündeki ısrarındaki son tutumunu değiştirmeyecek. Filistinliler yani halk, liderlik ve uzantılar ise Doğu Kudüssüzlüğü ölüm olarak görüyorlar. Çünkü orası 1967 sınırlarındaki bağımsız devletin başkenti olacak. Ne var ki İsrailliler, Amerikalılar ve söz sahibi diğer ülkeler bu devleti tanımadığı sürece bu sorun çözümsüz kalmaya mahkûm.
Şüphesiz ki bu sızdırmaların ve gerçeğe yakın inanışların arkasında İsrail ve Likud unsurları yer alıyor. Buna göre bu Amerikan yönetimi, Donald Trump ve birçok görev arkadaşının kendini kaptırdığı bu asrın anlaşmasının çerçevesinin Filistinlilere devlet arzularını gerçekleştirme imkânı sunan Filistin-İsrail konfederasyonuna benzer bir yapının olacağından bahsediyor. Önümüzdeki ulusal konseyde ciddi bir şekilde ele alınacak bu formülün karşılaşacağı düğüm, İsraillilerin Donald Trump’ın kabul ve ilan ettiği şeye yönelik ısrarıdır ki bu, konfederasyonu etkin herhangi bir içerikten boşaltarak sadece bir özyönetime ve İsrail devletini korumak için bir polis karakoluna dönüştürmektir.

Bununla birlikte bazı Filistinlilerin bu çerçeveler dışında elini güçlendiren şey, Uri Avnery’nin liderliğinde çoğunun başbakan Benyamin Netanyahu ve Likud partisine muhalif olup İsrail devletinde ağırlık sahibi olan İsrailli bir tarafın varlığıdır. Bu taraf, bu konfederasyon için Filistin halkının etkin bir orduya, dış temsilciliğe, gerçek bir güvenlik sistemine ve belirli sınırları ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve İsrail ile işbirliği içinde bir devlete sahip olmasına ve her iki ülkenin vatandaşlarının iki devlette de ticaret, ekonomi ve diğer her şeyde hareket özgürlüğünün olmasına dayalı bir formül sunuyor.

Sağcı (!) Uri Avnery’nin tutunduğu bu formül belki de İsrail’in midesinin 1948 Filistin’indeki 1.5 milyonluk Filistinliyi, yaklaşık 2.5 milyonluk Batı Yakası ahalisini ve göçtükleri topraklarda 1948 yılından bu yana tutundukları milli rüyalarını en düşük seviyede gerçekleştirecek Filistin- İsrail konfederasyonu önerisinin hayata geçirilmesi durumunda devletlerine dönme konusunda kararlı olan çok sayıda mülteciyi hazmedemeyeceğini söyleyen İsraillilerin ve gerçek ve etkin İsrailli partilerin çoğunluğunu karşısına alacak.

İsraillilerin (Likudçu ve sağcı) çoğunluğunu içinden çıkamadığı soru şu: Acaba ABD ve diğer süper güçlerin de içinde yar aldığı dünya, İsrail’in Batı Yaka ve 1948 Filistinlilerini kitlesel olarak kovmasına izin verecek mi? İsraillilerin kendilerine ve başkalarına yönelttiği bir diğer soru da: 21.yy’nin geri kalanındaki on seneler boyunca sayıları katlanan bunca Filistinliyi hazmedebilecek miyiz?

Kemiklerinin ve kafataslarının hayal kırıklarını kemirenlerin anlaması gerekir ki Filistinlilerin gerek Filistin içinde gerek uzak yakın göç ettikleri topraklarda yaşadığı bu durum şu zamana kadarki en iyi durumdur ve gerçek bir krizle boğuşan İsraillilerin ta kendileridir ve önlerinde uzak ya da yakın vadede gerçeği kabul etmekten başka seçenek yoktur. Kabul edilmesi gereken gerçek de şu ki, Filistinlilerin 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlete sahip olmaları ve bazılarının da dediği gibi İsraillilerle makul ve kabul edilebilir bir anlaşmaya varmaları gerekir. Yarım akıl sahipleri ister geniş Arap çölleri ister uzak veya yakın karanlık denizler olsun sürgünlüklerinin sona ereceği günün geleceğini düşünmüyorlar.

Bu gerçeğin ışığında ABD de dâhil tüm dünya bu varoluşsal krize ya da bazılarına göre dünya krizlerine kabul edilebilir ve mantıklı bir çözüm sunulması gerektiğine ikna olmuş durumda. Ancak Filistinlilerin Nisan’ın 30’unda gerçekleşecek ulusal konseyde kendilerine yönletecekleri şu soru zihinlerde kalacak: Acaba Trump’ı asrın anlaşmasını hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin eşit düzeyde kabul edebilecekleri bir şekle sokmaya ikna etmek mümkün mü?!
Bu asrın anlaşmasını kabul edilebilir şekle sokan temel düzenleme, Trump’ın Kudüs konusundaki önceki kararını geri çekmesi ve kutsal şehrin doğu kısmının Filistin başkenti olurken batı kısmının İsrail başkenti olmasıdır. Bununla birlikte İsraillilerin ve Amerikalıların 1967 sınırlarında ve İsrail devleti ile aralarında güvenlik ve ekonomi işbirliğinin olduğu bir Filistin devletini de tanımaları gerekir. Ve tabi iç sınırların açık olması da.