Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Ortadoğu: Obama’nın hataları ve Trump temizliği | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Tarih önemli ölçüde büyük galiplerin eseridir. İmparatorluklar bazı ulusları yükseltir diğerlerini alçaltır, bazı coğrafyaları geliştirir diğerlerini geriletir, ekonomiyi geliştirir ve zayıflatır. Günümüzde bu rolü süper güçler almış durumda ve vizyonları ve kararları ülkeleri, halkları, toplulukları ve bireyleri etkiliyor.

Amerikan toplumunun vizyonundan bağımsız olarak, örneğin Başkan Trump, rakip partiler, medya, baskı grupları ve diğerleriyle iç mücadele vermesine rağmen, başta dış politika ve uluslararası ilişkiler olmak üzere Obama’nın tarihi zemininden kaydırdığı meseleleri yeniden onarmak için çabalıyor. Bunu da Amerika’nın küresel durumunu yeniden güçlendirmek ve bölgede alevlenen krizle mücadele eden başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez Arap ülkeleri ve dünyanın dört bir yanındaki Amerika müttefiklerinin çıkarlarını savunmak için yapıyor.

Obama, Başkanlığı döneminde, dünyadan tecrit ve bilinçli olarak geri çekilmeyi tercih etti ve bu da dünyanın tüm kötülüklerinin artması ve yaygınlaşmasını sağladı. Trump ise Amerikan solcu ve anti-Trump propagandasına rağmen, Obama’nın yarattığı bu sıkıntılardan kurtulmak ve ülkenin daha güçlü yönetilmesini sağlamak dışında, uluslararası siyasette başka bir şey yapmadı. Tarihin sekiz yıl sapma göstermesinden sonra yani Obama’nın uluslararası sistemde bir bütün olarak Amerika’nın prestijini yok etmesinden sonra Trump tarafından doğal rotasına döndürülmesi, yıkılan prestijin yeniden inşa edilmesi ve uluslararası arenada yeniden itibar kazandırılması biraz zaman ve çaba gerektirmektedir.

Obama, İran’ın kaos ve terörü yaymasına, balistik füzeleri geliştirmesine izin verdiğinde aslında halkların ve önemli meselelerin de suikasta kurban gitmesine izin vermişti. Bazı Arap ülkelerinde milisler ve terörizm yoluyla İran’ın yayılmacı politikaları karşısında sessiz kalması, Suriye devriminin suikasta uğramasına ve Suriye halkının öldürülmesine neden oldu. Obama Arap Baharı olarak bilinen radikal unsurlar ve terörizmin genişlemesine destek verdi. Kuzey Kore’nin tüm ayaklanmaları karşısında sessizdi ve nükleer cephaneliğini geliştirmesine izin verdi, zira Obama, her açıdan zayıf bir başkandı.

Bugün Trump’ın yaptığı Obama’nın geride bıraktığı yıkımı temizlemek ve yeniden düzenlemektir. Irak, devletini yeniden inşa etmeye ve Obama’nın çekingen geri çekilmesiyle bir anlamda yardım ettiği İran’ın kontrolünden çıkmaya çalışıyor ve Trump bu toparlanmaya destek veriyor. Arap ülkelerinin ve Körfez ülkelerinin, özellikle de Suudi Arabistan’ın istikrarını destekliyor. Suriye’de ağırlığı hissettirerek orayı da istikrara kavuşturmak istiyor. Brzezinski “Toprak kontrolü siyasi çatışmaların odağıydı” demişti. Obama bu toprakları İran’a ve Rusya’ya terk etti ve muhalifleri de Türkiye’nin elinde oyuncak yaptı. Bundan en fazla yararlanan DEAŞ oldu. Trump’ın Suriye politikasından ve Suriye’deki ABD varlığından bazıları korkmaya başlamıştır. Zira başta Irak, Suriye ve Lübnan olmak üzere İran’ın genişlemeci tüm politikalarının önü kesilmiş olacaktır.

Obama’nın en büyük hatası İran’la yaptığı nükleer anlaşmadır… İran rejimine, karşılığında elle tutulur bir şey almadan ihtiyacı olan her şeyi veren, bölgedeki ve dünyadaki krizleri sona erdirmeyen hatta güçlendiren bir anlaşmadır. Obama’nın aksine Trump bunu tarihte imzalanmış en kötü anlaşma olarak nitelendirmiştir. Zira İran rejiminin ne kadar tehlikeli olabileceğinin farkındaydı. Bu nükleer anlaşmayı savunan Avrupa devletlerine bundan vazgeçmeleri için belirli bir süre tanıması onları zor durumda bırakmıştı. Ya İran rejimini gerçek konumuna geri döndürmeye, hegemonya kurma vehimlerini ve devrim ihraç etme hayallerini bırakmaya zorlayacaklar ya da bu ülkeler, ABD’ye ve dünyadaki müttefiklerine karşı terörü ve radikal unsurları destekleyen ve diktatör bir rejim olan İran’la aynı çizgide kabul edileceklerdi. Bu, ele alınması gereken mantıklı ve gerçekçi bir seçenektir. Kürtler ezilen bir ulus ve tüm ülkelerde var olan mazlum bir halktır. Kürtlerin en büyük zalimleri, Arap ülkelerine ve bölgedeki halklarına düşman olan iki ülkedir: İran ve Türkiye… Bu iki proje ülkenin aralarında net bir ittifak var ve dosyaları her zamankinden daha fazla ortaya dökülmüş durumda. Bu iki ülkeyle mücadele etme yolları daha da gelişiyor ve güçleniyor, ancak politikalar bir günde inşa edilmiyor ve bir ay içinde meyve vermiyorlar. Bilakis Tarihin ve siyasetin gücü ile olgunlaşması gerekiyor.

Bu iki düşman ülkenin sayısız zaafları ve çıkmazları var. Ancak bu durumun bütün dünyanın önünde masaya konması gerekiyordu. Trump’ın da yaptığı budur. Bölgenin ve dünyanın her yerindeki şaibeli politikalar hakkında gerçek çıkarlara ve net gerçeklere bakmaya gayret ediyor. Özellikle de baskı altında, adaletsiz, ırkçı ve ideolojik politikalarla ezilen halkların haklarını korumak için mücadele ederken dünyayı da yönlendirmeye çalışıyor. İran projesi, düşmanlığı başlangıcından itibaren net olsa da, diğer projenin Körfez ülkelerine ve Arap ülkelerine yönelik düşmanlığı –fırsat yakaladığında- İran’dan hiç de az değildir.

Körfez Devletlerinin, iki düşman ülkenin sloganik çarpıtmalarına aldanacağını düşünenler sadece kendilerini aldatmış olurlar. Artık karşımızda, Bilgeliği ve dikkatli planlamayı birleştiren genç liderlerle geleceğe yürüyen modern ülkeler var. Gelişmeleri dikkatle izleyen herkes, bölgedeki büyük krizlerin ne denli büyük bir hassasiyet ve bilinçle yönetildiğini gözlemleyebilir. Savaşlar hususunda dikkatli ve sabırlı olunması ve ayrıntıların en doğru şekilde hesaplanması gerektiğini yine bu yeni nesilden öğrenebiliriz. Bazen işler yavaş ilerliyor gibi görünebilir ancak önemli olan kesin sonuç alabilmektir.

Suudi Arabistan ve müttefiklerin bölgenin sorunlarını doğru politikalar, kanıtlanmış gerçekler ve sunulan kanıtlarla yönetmeye başladıktan sonra uluslararası kurumlar, bölgenin krizlerini ve önemli meselelerini yönetmede kendileri son derece yetersiz hissetmeye başlamışlardır. Bunun en açık örneği, İran Devrim Muhafızlarının doğrudan desteklediği ve Lübnanlı Hizbullah unsurlarının eğittiği Yemen’deki Husi milisleri tarafından Suudi Arabistan’a atılan, şehirleri ve sivilleri hedef alan balistik füzelerin Suudi Arabistan hava savunma sistemleri tarafından etkisiz hale getirilmesidir. Bunun böyle olması, tekrarlanan bu saldırganlığın uluslararası kurumlar tarafından kınanmasına mani değildir. Bu saldırılar bu kuruluşlar tarafından mercek altına alınmalı ve sonuçları dünyanın önüne konmalıdır.

Bütün bunlar, Ortadoğu’nun ve dünyanın dengelerinin yeniden inşa edilme aşamasına geldiğini gösteriyor. Herkes bu gerçeklik ile baş etmek zorundadır ve güçleri yeniden dengelemek için yapılan tüm girişimler, büyük- küçük demeden desteklenmelidir. Zira tüm taraflar karışık ve zorlu bir süreçten geçmektedir. Bu girişimlerin herkes için nasıl zorlu olabileceğini anlamak için Suriye manzarasını izlemek yeterlidir.

Son olarak, günümüzde meydana gelen hadiseler, -bütün bulanıklığı, karmaşıklığı ve iç içe geçmişliğe rağmen- geleceğin gerçek güç dengelerini inşa edecektir.