Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Ortadoğu ve Rusya: Hidrokarbonlar ve siyaset | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Petrol ve doğalgaz piyasaları ile endüstrileri arasındaki yakın ilişkiyi, bunların da siyasetle olan ilişkisini kanıtlamaya gerek yok. Bu gerçek herkes tarafından bilinir. Konuyu Ortadoğu ve Rusya düzlemine indirgediğinizde bu görüşün gerçekliği daha da artar.

Burası anlaşıldı, peki niçin böyle?

Geçtiğimiz günlerde Rusya’nın en büyük Rus petrol şirketi “Rosneft”in müdürü olan Igor Seçin petrol ve doğalgaz üreten üç bölgeyi gösteren sembolik bir harita yayınladı, bunlardan bazıları diğerleriyle aynı düzlemde yer alıyor:

Rusya, Hazar Denizi ve Ortadoğu.

Haritaya bir bakın, gerçekten etkileyici. Bu üçlü küresel enerji kaynakları rezervine ek olarak, iki büyük tüketici bölgesi yer almakta:

Doğu ve Güneydoğuda Asya bölgesi ve Kuzeybatıda Avrupa bölgesi.

Elbette, bu kombinasyonda okyanusun ötesindeki büyük oyuncu dikkate alınmadı; Yani ABD (Kanada ve hidrokarbon ihraç eden bir dizi Latin Amerika ülkesi ile birlikte).

ABD bugün, Rusya ve Suudi Arabistan’a ek olarak üç ana petrol üreticisinden birine dönüştü. Aynı zamanda, dünyanın en büyük doğalgaz üreticisi haline geldi (ABD şimdi Rusya, İran veya Katar’dan daha fazla gaz üretiyor). Üretim büyümeye devam ediyor, aslında bu büyümeyi sınırlayan bir olgu da mevcut değil. Amerikalılar hala ürettikleri şeyleri tüketiyorlar, ama büyük olasılıkla ABD’nin hidrokarbon ihracatçısı haline geleceği zamanlar da olacak ve sonra şu soru ortaya atılacak:

Bu durum, küresel pazarı, Ortadoğu’daki durumu ve genel olarak küresel jeopolitiği etkiler mi veya nasıl etkiler? Ortaya atılan senaryolar çok fazla. Ancak dünyadaki son olaylar gibi, sürprizler bazen son derece şaşırtıcı olabiliyor. Bugünden bunun tahmin edilmesi zor ve risklidir ama bu soruya kısaca ve yüzde 100 güvenle cevap verilebilir: Evet etkileyecektir. ABD’nin artık Ortadoğu petrolüne ihtiyaç duymadığını varsaysak dahi, bu bölgeye olan ilgisi jeopolitik ihtiyaçlardan dolayı azalmayacak.

Akdeniz’deki Şam petrol ve doğalgaz havzasında kısa bir zaman önce keşfedilmiş devasa yatakların işletilmesinin ne şekilde olacağı hala belirsiz. Gaz rezervlerinin mevcut değerlendirmeleri o kadar farklı ki, onların sunulmasını arzu etmiyorum. Ancak jeopolitik açıdan, yüksek maliyete rağmen, gelecekte ihracat yapılabilecek seviyeye gelmesi bekleniyor. Bunun küresel pazarda önemli bir etkisi olmayacak, ancak bazı Ortadoğu ülkelerinin bir kısım enerji ihtiyaçlarını karşılayabilir. Adaylar arasında Kıbrıs, İsrail, Lübnan, Türkiye ve Yunanistan bulunmakta. İsrail ve Güney Kıbrıs bu rezervlerin işletilmesine yönelik pratik adımlar attılar.

Petrol ile ilgili olarak, son dönemde Rusya açısından bu alandaki en önemli kazanımlar, üretimin azaltılması konusunda Suudi Arabistan ile varılan anlaşmalardır. Zira Moskova kısa bir süre öncesine kadar bunu kesin olarak reddediyordu. Bugün iki taraf da bu hareketin olumlu yönünü görmüştür. Suudi Arabistan-Rusya ilişkilerinin gelişmesinde büyük bir sıçrama meydana gelmiş, Rusya’nın Riyad ile işbirliği içinde olmasından dolayı dünya petrol fiyatlarında önemli bir artış sağlanmıştır. Rus bütçesi 50 dolar’lık varil fiyatı üzerinden onaylandığı için, mevcut varil fiyatı 75 dolar olan petrol, Rus ekonomisi için çok iyidir. Bu, yaptırımların uygulandığı koşullarda özellikle önemlidir. Bu alanda Rus-Suudi işbirliğinin devam etmesi muhtemeldir. Tabii ki hiç kimse dünya piyasalarında yüksek petrol fiyatlarının istikrarını garanti edemez, ancak talebin, bu seviyenin korunmasını sağlayacağı kesindir. Bu arada, Rus ekonomisinin tamamen enerji kaynaklarının fiyatları ile bağlantılı olduğu fikri ve bu ülkenin petrol devletleri grubuna dahil olabileceğine dair dolaşan fikirler doğru değildir. İthalatta değişim politikası sayesinde Rusya ekonomisi daha da çeşitlendirilmiş ve ithalatla daha az bağımlı hale getirilmiştir. Rusya’nın bir dizi yüksek teknolojili endüstri geliştirdiği çok sayıda Batılı uzman tarafından kabul edilmektedir. Bu durum Ortadoğu ile işbirliği için yeni olanaklar açtı.

Rusya, Batı’nın yaptırımlarına rağmen sadece Gazprom’un küresel pazardaki hakim konumunu korumakla kalmayıp, aynı zamanda üç yönde yeni doğalgaz boru hatları geliştirmeyi de başardı: Batı (Avrupa), Güney (Ortadoğu) ve Uzakdoğu.

Son yıllarda, Rusya’nın Ortadoğu’daki stratejisi, büyük doğalgaz üreticileri olan İran ve Katar ile işbirliği yapmak ve aynı zamanda bu yakıtın Türkiye’den transit geçiş hacmini arttırmaktır.

Baltık Denizi tabanından Polonya ile Almanya sınırına yakın Lubmen şehrine ve ilk hata paralel olarak geçmek zorunda olan “Kuzey Akım-2″yi eleştirenlerin temel argümanları inandırıcı görünmemekte.

Almanya’ya yeni bir gaz boru hattının inşası, Rusya’nın bu ülke (ve diğer Avrupa ülkeleri) ile olan bağını artıracak, aksi takdirde gaz ihtiyacının yüzde 40’ını Rusya’nın zararına olacak şekilde karşılayabilecekler.

Moskova gerekli hallerde, Avrupalıları “musluğu kapatarak” tehdit edebilecek bir konuma gelmiş gibi gözüküyor. Bununla birlikte, aslında Moskova’nın Almanya ve diğer doğalgaz satın alan ülkelerle olan ilişkileri çok daha büyük.

Bunun sebebi açık: Birincisi, doğalgaz boru hattı muhakkak çalışmalıdır, zira geliri Moskova’ya gitmektedir ve Rusya’nın buna çok ihtiyacı var. Zaruri bir durum ortaya çıkarsa Almanya, gazı diğer ortaklarından alabilir, ancak daha pahalıya almak durumunda kalabilir (eğer -Allah korusun- Moskova gaz musluğunu kesmeyi düşünürse).

“Kuzey Akım-2” bir kolu olan Gazprom’a gelince, alternatifini bulmak çok zor olacak. Gaz kaynaklarının Almanya’da politik baskı için kullanımına gelince, Moskova bu yöntemi hiç kullanmadı (Berlin’in Rusya’ya yaptırım uyguladığı koşullar altında bile olsa). Bu yöntemi gelecekte neden kullansın ki? Almanlar, Rusya’yı tamamen güvenilir bir ortak olarak görüyor. Almanya’nın Rusya’dan yaptığı ithalatların artması yönünde etkili destekçilerin sayısı hala büyüktür. Bu arada, Kuzey Akım-2 şirketinin başkanı, Angela Merkel’den önceki Almanya Başbakanı Gerhard Schröder’dir. Görünüşe göre, Başkan Donald Trump, Merkel’in birkaç gün önce ABD’ye yaptığı ziyaret boyunca gerçekleştirdiği görüşmelerde, projenin desteklenmemesini dayatma imkanı bulamadı.

Diğer bir proje olan ‘Türk Akımı’, Karadeniz üzerinden Rusya’dan Türkiye’ye ve komşu ülkelerle beraber Türkiye sınırına uzanan doğrudan bir boru hattıdır. Bu hattın her biri 15,75 milyar metreküp gaz kapasiteli iki şubeye sahip olacak. İlk şube aracılığıyla Türkiye pazarına gaz taşınacak. İkinci şube üzerinden güney ve güneydoğudan Avrupa’lı tüketicilere taşınacaktır. Denizdeki çalışmalar her iki şubede de aynı anda gerçekleştirilmektedir. Şu anda, hattın toplam uzunluğunun yüzde 55’inin deniz segmentinde uzatılması tamamlandı. Bu, Mayıs ayı başında teslim edilmesi gereken ilk şubenin uzantısıdır. Genişleme işlemi, ‘Gazprom South Stream Transport BV’nin şubesi tarafından yürütülmekte olup, Genel Müdür Yardımcısı Alexander Medvedev’e göre, şirketin yönetimi, bu projenin tamamlanmasını engelleyebilecek herhangi bir risk görmemekte. Proje, enerji alanında Rusya ve Türkiye arasındaki işbirliğini artıracak. Bu da genel olarak siyasi alanda ve Ortadoğu’daki duruma dair ikili ilişkileri etkileyecektir.

Petrol ve doğalgaz kaynakları ile ilgili ortaya atılan ve hiç bitmeyen soru şu: Bu bir nimet mi yoksa bir lanet mi? Ya da ikisi birlikte mi? Ancak insanlık yakın gelecekte hidrokarbon olmadan yaşayamayacağına göre, Ortadoğu ve Rusya için petrol ve doğalgaz da politikayı etkileyen en önemli faktörlerden biri olmaya devam edecek…