“Biz, ülkeyi istediğimiz gibi yönetiyoruz… Hükümet bir orduya sahip olana kadar hükümet biziz.”
Bugün bu ifadenin iç savaşlardan, milislerden ve silahlardan sıkıntı çeken birçok Arap devletine uyması mümkündür. Ayrıca bu ifade, nüfuzu ve gücü merkezi yönetimin hesabına artan silahlı hareketlerin herhangi bir liderine de isnat edilebilir. Fakat bu ifade, tartışmalara neden olan Sudan Hızlı Destek Güçleri Komutanı “Hamideti” lakaplı Tümgeneral Muhammed Hamdan Daglo’ya nispet edilerek aktarıldı. Ki Sudan’ın iç sahnesinde Hızlı Destek Güçleri’nin rolüyle ilgili birçok tartışmalar cereyan ediyor.
Bu sözün doğruluk derecesine bakılmaksızın önemli olan şu ki birçok Arap devleti, devletin kontrolü dışında bulunan ya da devletin resmi yapısı, hukuki ve anayasal çerçevesinin dışında faaliyet gösteren silahlı bir gücün varlığından sıkıntı çekmektedir. Libya’dan Somali’ye, Irak’tan Suriye’ye, Sudan’dan Yemen ve Lübnan’a kadar merkezi yönetimin kontrolü dışındaki silahlı gruplar, silahlı güçler ve silahlı milisler meselesi ön plana çıkıyor ve bu gruplar, yönetim için bir tehdit teşkil ediyor. Sebepler farklılık gösterdiği gibi şartlar da ülkeden ülkeye farklılık gösterebilir. Fakat söz konusu mesele, insanlar için bir endişe kaynağı olarak kalmaya, eğer varsa güvenlik ve istikrarı devamlı tehdit etmeye devam ediyor.
Silahlı milisler, ya merkezi yönetime rağmen ya da merkezi yönetimin desteğiyle veyahut da merkezi yönetimin zayıflaması ya da çökmesi sonucu bir boşluk oluştuğu zaman ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde silahlı milisler, istismar ve marjinalleştirme ya da korku, mezhep ve kabile sürtüşmesi sebepleriyle de ortaya çıkabilmektedir. Irak’ta Peşmerge ve Haşdi Şabi güçlerinden Sudan’daki Darfur gruplarına ve 80’li yıllardan 2011 yılında ayrılana kadar güneyde savaşı yöneten Sudan Halk Kurtuluş Ordusu’na kadar bununla ilgili birçok örnek ve çeşitli sebepler mevcuttur. Libya’da ise Albay Muhammed Kaddafi rejiminin yıkılmasından sonra ülkedeki kapsamlı çöküş ve silahlı grupların yoğun bir şekilde ortaya çıkışı, yönetime ve kaynaklara hâkim olmak için kaosa ve çatışmaya neden oldu. Neredeyse Libya, 1991’de Siad Barre rejimi yıkıldıktan sonra çöken, bölünen ve çatışan Somali gibi olacaktı.
Merkezi yönetimin ve devletin kontrolü dışında silahlı güçlerin tehlikesinin bulunduğu başka bir örnek de Yemen’dir. Silahlı güçlerin varlığı, merkezi yönetim için devamlı olarak bir tehdit ve zayıflık kaynağıydı. Bu da Arap Baharı’ndan sonra durumların bozulmasının sebeplerinden birisidir. Ayrıca bunun sonucunda Husiler, Yemen’de ve bölgede cereyan eden çatışmayı körüklemek ve bölgesel nüfuzunu yaymak için fırsat olarak gören İran’ın desteğiyle dizginleri kontrol altına almaya çalıştı. Bunun için İran, Hizbullah tecrübesini kopyalayıp diğer ülkelere özellikle de Irak ve Yemen’e aynı şekilde Suriye’ye taşımaya yıllardır gayret etmektedir. Yemen’deki farklı haber kaynakları, Suudi Arabistan’a fırlatılan füzelerin eğitimlerini kontrol eden ve Husileri destekleyen Kudüs Gücü’nden danışmanların olduğunu aktardı. Suriye’de İranlılar, müttefikleri Hizbullah ve Iraklı milisler, Suriye rejiminin yanı sıra doğrudan savaşa katılıyorlar. Irak’ta ise İran’ın nüfuzu, birçok Iraklı siyasetçiyi devlet otoritesini Haşdi Şabi ve silahlı aşiret güçlerine dayatmaya çağrıda bulunmaya sevk edecek kadar arttı.
Tahminler, Haşdi Şabi içinde İran tarafından desteklenen ve doğrudan Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin gözetiminde olan yaklaşık 42 grubun olduğuna işaret ediyor. Irak hükümeti, Temsilciler Meclisi’nin onayladığı kanuna göre Haşdi Şabi’nin durumunu kanunlaştırıp silahlı güçlere dâhil etmeye çalışmasına rağmen bu durum, söz konusu gruba karşı mezhepvari bir milis ve düzenli orduya paralel bir güç olarak bakanları ikna etmişe benzemiyor. Haşdi Şabi’nin DEAŞ’la mücadelede rol oynadığı doğrudur. Fakat bu durum, Kürdistan’da başka bir sınavla karşı karşıya kalan Irak’ın bütünlüğüne karşı Haşdi Şabi’yi DEAŞ’tan daha tehlikeli görmeye engel değildir.
Güneyin bağımsızlık tecrübesiyle dağlanan Sudan, Darfur savaşında destek aldığı milislerin durumunu aynı şekilde kanunlaştırmaya çalıştı. Bunun için Hızlı Destek Güçleri’ni silahlı kuvvetlere bağlı hale getirecek özel bir kanun çıkarttı ve ayrıca geçmişteki bazı müttefiklerden silahları toplamak için bir kampanya başlattı. Bu da eskiden Cancavid olan Devrim Uyanış Konseyi güçlerinin lideri Musa Hilal’le çatışmaya yol açtı. Ki Musa Hilal’in güçleri ve hırsları, hükümeti endişelendirecek ve söz konusu güçlerin ve milislerin rolünü sınırlamaya sevk edecek derecede arttı. Hükümetin er veya geç Hızlı Destek Güçleri’nden ve bu güçlerin hırslı komutanından benzer bir meydan okumayla karşı karşıya kalabileceğini öngörenler var.
Herhangi bir ülkede herhangi bir isim ya da örtü altında herhangi bir sebeple silahlı milislerin varlığı, devlet, devlet kurumları ve güvenlik üzerinde tehdit oluşturmaya devam edecektir. Bunun için silahın kanun ve anayasaya bağlı olarak devletin askeri ve güvenlik yapısı içerisinde devletin kontrolü altında resmi silahlı kuvvetlerin elinde kalması gerekiyor. Milislerin silahsızlanması, ancak toplumun bütün oluşumlarının geniş katılımını garantileyen ve korku, istismar ve marjinalleştirmeyi bertaraf eden kapsamlı ulusal bir uzlaşma çerçevesinde mümkündür.