Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Ortadoğu’yu sadece sıcak değil, alevli bir yaz bekliyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Görünüşe göre ok yaydan çıktı ve hiçbir şey onu durduramaz. ABD Başkanı Donald Trump’ın 12 Mayıs’ta açıklayacağı karar herkesin öngörebildiği bir karar.Atasözünün dediği gibi burada sorumluluk nakledene ait.Yani Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dan bahsediyoruz.Fransız misafir Emmanuel Macron’un son Washington ziyareti,Trump ile herhangi bir yabancı ülke başkanı arasında görülebilecek en yüksek seviyede uyum ve ahenki ortaya çıkarmıştır. Macron’un Washington ziyareti başlangıçta, ABD başkanını İran ile imzalanmış olan nükleer anlaşmayı feshetme kararından vazgeçirme amacını taşıyordu. Ancak üç gün gibi kısa bir süre içerisinde Macron bu amacından vazgeçerek Trump’tan yana yön değiştirdi. İkili arasındaki görüşmelerin İran’la alternatif bir anlaşma imzalama gibi bir sonuca ulaştığını söyleyebiliriz.

Macron; her ne kadar Trump’ın kararını önceden bilemeyeceğini ifade etmiş olsa da ABD başkanının açıklamalarının akılcı bir okunuşunun ABD’nin yakın bir zamanda kesinlikle anlaşmadan çekileceği yönünde ipuçları verdiğini vurgulamayı da ihmal etmemiştir.Ayrıca bu alternatif anlaşmanın derin ABD devleti belgelerinde gizli mürekkeple yazılma sürecinin devam ettiğini de ifade etmiştir.

Mantıksal ve felsefik olarak düşündüğümüzde başlangıçlar mutlaka bizleri sonuca götürür. Trump’ın John Bolton’ı Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevine getirmesi ile istihbaratın yeraltı dünyasından gelmiş olan Mike Pompeo’yu Dışişleri Bakanlığına ataması, İran’ı çok sıcak bir yazın beklediği yönünde kesin bir fikir vermektedir. Buna ek olarak alternatif bir anlaşmanın ana hatlarını ve ele alacağı konuları da açık etmektedir. Bu strateji ilk olarak mevcut anlaşmayı olduğu gibi muhafaza etmek ve ardından tam anlamıyla rezerve edilmiş bir anlaşmaya ulaşmayı hedeflemektedir. Bu anlaşma şu üç temele dayanıyor:Birincisi; 2025 sonrası için açık bir vizyon ortaya koymak.Yürürlükte olan ve birçok yönden kusuru bulunan anlaşmanın İran’a bir anlamda sadece süre kazandırdığını göz önüne alırsak, anlaşma; bu sürenin bitiminin ardından İran’a nükleer silah elde etme yönündeki temkinli çalışmalarını yeniden başlatma hakkını veriyor.Dolayısıyla Trump bu konudaki endişelerinde son derece haklı. AB Dişişleri ve Güvenlik Sorumlusu Federica Mogherini ise AB’nin İran’la yapılan anlaşma konusundaki tavrı ile ilgili yaptığı açıklamalarda bunun da ötesine geçiyor. Sanki nükleer başlıklar taşıyan İran balistik füzeleri Avrupa başkentlerini yakında vuracakmış gibi konuşuyor. Oysa konu; yirminci yüzyılın birinci yarısındaki yakın geçmişlerini unutmaya çalışan Avrupalıları hiç ilgilendirmiyor.

İkincisi; İran’ın balistik füze programı ile bağlantılı. İran tarafı bununla ilgili görüşlerini;Fransa Dışişleri bakanı Jean-Yves Le Drian’ın son İran ziyaretinde açıklamış bulunuyor. Fransa Dışişleri Bakanı’nın bu ziyareti sırasında İranlılar kendisine Samuel Beckett’in absürt tiyatrolarından birine konu olabilecek bir karşılıklı takas talebinde bulundular: “Avrupa ve ABD kıtalararası nükleer füzelerinden vazgeçerse biz de balistik füze programımızdan vazgeçeriz.”

Trump –Macron’un ortaya koymuş olduğu vizyonun bir parçası olmaya aday üçüncü dayanak ise; İran’ın Ortadoğu ve Körfez Bölgesi’ne müdaheleleri ve 1979 yılından beri oynadığı “Sorun ve krizler yaratma”rolü ile ilgilidir. Bu rolün bölge üzerindeki olumsuz etkileri ve jeopolitik yıkımları yakın bir zamanda görülecektir. Buna inanmayanlar İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in yaklaşık bir ay önce yapmış olduğu açıklamaya bir göz atabilir. Dini lider bu açıklamasında: “Batı,İran’ın bölgesel faaliyetlerini sorgulama hakkına sahip değildir. Çünkü bu bölge İran’a aittir. Ne Avrupa ne de ABD’ye ait değildir” ifadelerini kullanmıştır. Sanki bu coğrafik toprak parçası İranlılara istedikleri zaman istediklerini yapabilmeleri için verilmiş bir mirasmış gibi.

Rezerve edilmiş anlaşmanın üçüncü maddesini romanın düğüm veya gelişme bölümü olarak kabul edebiliriz. Çünkü bu, İran’ın belki de nükleer ve balistik füze programından daha çok umut bağladığı bir koz.Bilhassa politik veya ideolojik yönelimlerinden çok itikadi görüşleri ile bağlantılı olduğu için. Birkaç gün önce dünya, İran Devrim Muhafızları Ordusu Deniz Kuvvetleri Komutanı Ali Fedevi’nin açıklamalarına kulak verdi. Ali Fedevi bu açıklamasında; İran sınırlarının binlerce kilometre uzağında savaşan Devrim Muhafızları unsurları konusundaki görüşlerini belirtti. Fedevi, İran’ın devrimi komşu ülkelere yayma yönündeki tutumunda azimli olduğunu ve bunu gerekli gördüğünü ifade etmiştir. Kısacası; İran Devrim Muhafızları’nın görevi İran’ın ulusal güvenliğini korumaktan çıkmış ve Ortadoğu ile tüm İslam aleminde Şii İslami düşünceyi yaymak olmuştur.

Yazar,araştırmacı ve gözlemcilerin şunu sorgulaması gerekiyor: “Nereden tutsanız elde kalacak bu anlaşmayı imzalayan Barack Obama için tüm bu temel noktalar açık değil miydi? Diyelim ki Amerikalılar bu noktaları gözden kaçırdı. Peki, Avrupalılar nasıl hala geçmişin hatalarını düzeltmeyi amaçlayan rezerve edilmiş bir anlaşmaya karşı çıkarak mevcut statükoya bağlı kalmayı istiyorlar?

Avrupa’nın bu tutumunu ancak Ortadoğu’da yeni bir savaşın patlamasını önleme yönünde bir çaba olarak yorumlayabiliriz. Ki Macron da bunu açıkça: “İran’a yönelik politikamızın bizi Ortadoğu’da yeni bir savaşa sürüklememesi gerekiyor” şeklinde ifade etmiştir. Belki de Avrupa’nın Ortadoğu’da yeni bir çatışma çıkması halinde karşı karşıya kalacağı yeni göç dalgalarına yönelik korkuları olduğuna dikkat çekilebilir. Kimileri de son üç yılda yaşadıklarının onlar için yeterli olduğunu ifade edebilir. Ancak coğrafi ve demografik olarak yaklaşan İran nükleer silahlarının neden olacağı güvenlik tehdidinin bedelini gelecek Avrupalı nesiller ödeyecektir. Hatta belki de bu tehlike; Adolf Hitler’in Nazizim ve müttefiki Benito Mussolini’nin faşist politikaları nedeniyle yaşadıkları acıları bile gölgede bırakabilir.

Avrupa bu anlaşma sayesinde İran ile geliştireceği ilişkilerden elde edeceği ekonomik kazançlara umut bağlıyor olabilir.O halde Avrupa’ya özgürlük,istikrar,adalet ve eşitlik gibi aydınlanmacı değerlerini görmezden gelip pragmatik mali bir politika izlediğinde, başkalarının boyunduruğu altına gireceğini hatırlatmamız gerekiyor. Bu aydınlanmacı değerler ile mollaca görüşler ve genişleme hedefleri arasındaki fark ne büyüktür.

Alternatif bir anlaşmaya giden yol hiç kolay olmayacak.Çünkü İran sertlik yanlısı söylemlerine yeniden dönmeye hazır. Belki de bunun savaş çanlarının çaldığı bir dönemde elinde bulunan ve İbrani savaşçı Samson’la (Yahudiler’in efsanevi savaşçı önderlerinden) özdeşleştirilen tek seçenek olduğunu düşünüyor. Sonuç olarak Ortadoğu’yu sadece sıcak değil, alevli bir yazın beklediğini söyleyebiliriz.